İttihat ve Terakki Cemiyeti, kuruluşu on dokuzuncu yüzyılın sonlarına denk gelen, zaman içerisinde çeşitli adlar ile anılan, ancak en çok, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde etkin rolü ile tanınan siyasal ve ideolojik bir oluşumdur. Başlarda Sina Akşin’in de deyimi ile denetleme iktidarı şeklinde ortaya çıkan bu cemiyet zamanla Osmanlı devletinin cihan harbine giriş sürecini yönetecek kadar güçlenmeyi başarmıştır. Cemiyetin öne çıkan iki siması Talat ve Enver Paşadır ancak maliye ve ekonomi ile alakalı konularda gerek cemiyetin gerekse dönemin öne çıkan ismi şüphesiz Cavit Bey olmuştur. Osmanlı son dönem ve Cumhuriyet Türkiye’sinin önde gelen isimlerinden Cavit Bey hakkında yapılan bu çalışma da onun hayat hikayesini konu ediniyor.

   İlk bölümde masonluğu ve dönmeliği üzerinden oluşturulan yanlış algının sebep ve sonuçları tartışıldıktan sonra Tevfik Paşa kabinesindeki ilk görevi ile siyasi hayatından da kısaca bahis açılıyor ancak detaylara pek girilmiyor. Eserlerinin ele alındığı diğer kısımda hatıraları, makaleleri ve üç kıymetli çalışması kısaca tanıtılıyor. Ardından Liberal düşüncesinin zemini, ideolojik görüşleri ve İTC içerisinde nasıl bir konumda yer aldığı açık bir şekilde ele alınıyor.

   İkinci bölümde, II. Meşruiyet sonrası dönemin gelişmeleri ile birlikte Cavit Bey’in siyasete atılışı konu edinilmiş. Ancak Abdülhamid’in toprak terk etmesi ve Ermeni kıyımı gibi farklı yorumlamalarla kitabın akışında ara sıra duraksamalar meydana gelmiş. Bu bölümde daha çok dönemin siyasi gelişmelerinin arasına sıkıştırılan bir Cavit Bey sunumu görüyoruz. Cavit Bey, olayların merkezinde veya sebep-sonuç ilişkisine etki edecek bir konumda değil, dönemin gelişmeleri ile hayatı şekillenen bir siyaset adamını canlandırmaktadır. Anlaşılan onun iktisadi meselelerdeki üstün meziyetinin sadece parti içerisinde kalmış bu görüntüsünün geçerliliğini sorgulamak okuyucuya düşmektedir. Ayrıca yine bu bölümde Cavit Bey’in en büyük etkinliği yurt dışına çıkarak hükumet adına borç araması olarak gösterilmesine karşın onun bu görevinin meclis içinde ve dışındaki yansımaları üzerine de neredeyse tek kelime edilmemiştir. Ayrıca Enver Paşa’nın Sarıkamış harekâtına bir paragrafta yer veren yazarın olayı “fiyasko” askerleri ise “telef olmak” şeklinde nitelemesinin ne denli sağlıklı bir yaklaşım olduğu da yine sorgulanacak cinstendir.

   Üçüncü bölüm müstakil olarak İzmir suikastına ayrılmıştır. Cavit Bey bu dönemde adeta bir emeklilik dönemi yaşamaktadır. Tek meşgalesi yazmaya karar verdiği mali kamustur. Ancak eski arkadaşları ile bir araya gelmeye devam etmekte ve siyasetten kopamamaktadır. Buraya kadar yolunda gibi görülen hayatı, İzmir suikastı sorgulamaları sırasında bir anda tepe taklak olacaktır. Bu bölümde en dikkat çeken kısımlardan birisi ise yazarın, Atatürk’ün Cavit Bey’i öteden beri çekemediğini ifade etmesidir. Bu denli öznel bir yaklaşımın çalışmanın etiğine ve bilimsellik iddiasının tam da orta yerine bir balta vurduğu kesindir. Nitekim bu açıklamanın ardından çalışma alelade bir araştırmacı gözüyle ele alınmış bir müsvedde yığınına dönüşmüş “o onu gördü, bu buna bunu dedi” kabilinden öteye geçememektedir. Cavit Bey’in tek suçunun Kemal Bey’in arkadaşı olması ve eski ittihatçı kadronun önde gelenlerinden biri olması iddia edilse de Cavit Bey’in evinde gerçekleşen büyük ittihatçı toplantısının ve burada açığa çıkan dokuz umdeye karşılık dokuz maddelik programın detayları hakkında bir açıklamaya girişme zahmetinde dahi bulunulmamıştır. Cavit Bey üzerindeki sis perdesinin asıl nedeni olan bu olay çalışma boyunca aydınlatılmaya çalışılmadığı gibi, anlatının odak noktasına karısı ile mektuplaşmaları konularak adeta dramatik bir son hazırlığına girişilen ucuz bir roman görüntüsü çizilmiş, gereksiz bir demagoji yürütülerek çalışma sonlandırılmıştır.

Kitap için genel olarak söyleyeceklerim şunlar;

  • Kitap baştan sona yazım ve imla hataları ile dolu. Bu durum bir süre sonra okuyucuyu çileden çıkartabilecek seviyeye ulaşıyor.
  • Dipnotların kullanımında ciddi problemlerin olduğu görülüyor. Örneğin adı geçen bir kişinin biyografisine yer verilerek konunun bütünlüğünü sağlamak amaçlanmış ancak bu biyografiler gereksiz bir şekilde uzun ve olayla alakası olmayan cinsten hazırlanılmıştır yani amacına hizmet etmemektedir. Ayrıca birkaç yerde atıf yapılan kaynağı bulmak neredeyse imkansız hale getirilerek bir karmaşa oluşturulmuş.
  • Çalışma boyunca kullanılan Lousanne, Mezopotamya veya 5 Şubat 1327 gibi terminolojiye uymayan afaki kullanımlar da bir diğer ciddi problemlerden birini teşkil ediyor.
  • Yazarın ilk amacı Cavit Bey’in cemiyet ve Türk siyasi hayatındaki etkinliğini ortaya koymak. Cemiyet içerisindeki rolü hakikaten de iyi bir şekilde ortaya konmuş. Olmazsa olmaz gibi davranılan ancak hayati meselelerde, alınan kararlarda ya da gizli toplantılarda kendisine haber dahi verilmeyen, tek bildiği şeyin maliye olduğu düşünülüp diğer konularda pek fikrine itimat edilmeyen, ittihatçılar içerisinde bir ara en zengin olduğu için evi bir parti binası niyetiyle kullanılan, açıkçası sırtından geçinilen ancak pek etliye sütlüye bulaştırılmayan bir Cavit Bey portresi. İkinci amaç Cavit Bey’in tanınmasını ve hak ettiği değeri kazanmasını sağlamak. Bu çalışma Cavit Bey’in daha iyi tanınmasını sağlayabilir ancak bu durum değer kazanması hususunda bir etki yaratır mı orası bilinmez. Üçüncü ve diğerlerine nazaran öznel bir amaç olan yazarın kişisel amacı dönemin siyasi gelişmeleri ve İzmir Suikastı konusunda çalışma yapmak amacı oluyor ki kitabın dönemi ve son gelişmeyi pek iyi açıkladığı söylenemez.

   Son olarak bu çalışma Cavit Bey’in kişisel, siyasal ve ideolojik hayatını incelemek isteyenlerin başvurabileceği giriş seviyesinde bir çalışma. Tam tekmil bir inceleme olduğu kesinlikle söylenemez. Daha çok yazarın kitabı yazmaktaki üçüncü amacına hizmet ettiğinden bir Cavit Bey otobiyografisi olarak görülmemesinde fayda var.

Burak SAMAN

Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2010, Sayfa: 324, ISBN: 6054052387, Fiyat: 25,00 TL

Önceki İçerikCovid-19 Sebebiyle Uygulanan Sokağa Çıkma Kısıtlamaları Hukuka Uygun Mu?
Sonraki İçerikBülten #5: Özgürlüklerin Covid-19 Ile Imtihanı