TÜRK HALKLARI TARİHİNE GİRİŞ

Peter GOLDEN, Türk Halkları Tarihine Giriş, Çev. Osman Karatay, Karam Yayınları, Ankara 2002, s.389

     Türkler kimlerdir? Türk adının anlamı nedir? Tarihleri nerede başlar? Kökenlerine dair neler bilinmektedir? Bu şekilde uzayıp giden birçok soruyu cevaplamaya çalışan, Türk kökenli halkların tarihsel varlıklarını yazılı, arkeolojik ve dilbilimsel verilerle ortaya koyan bilim dalına Genel Türk Tarihi veya İslam Öncesi Türk Tarihi diyoruz. Klasik tabir ile Mançurya’dan Macaristan’a kadar uzanan çok geniş bir coğrafyadan ve Çin kaynakları doğrultusunda M.Ö. 23. yüzyıldan günümüze kadar uzanan bir zaman diliminden bahsediyoruz. Dolayısıyla Türklerin tarihini araştıranlar yalnızca bizler değiliz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde üniversite, enstitü ve araştırma merkezi gibi kurumların bünyesinde çalışmalarını yürüten birçok akademisyen, farklı tarihsel ekoller ve alanlardan yararlanarak Türk Tarihi üzerine çalışmalar yapmakta. Amerikalı ünlü Türkolog Peter Golden da bu isimlerden biri. Özellikle Hazarlar üzerine yaptığı çalışmaları ile dünyaca ün kazanan Golden, yüksek lisansının bir yılını 1967 yılında Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde geçirerek Türkçeyi de iyi bir şekilde öğrenmiş, literatürümüzü yakından takip etme fırsatı bulmuştur. Z.V. Togan, A.N. Kurat, H.N. Orkun ve T. Tekin gibi önemli Türk tarihçilerinin ve dilbilimcilerinin eserlerine çalışmalarında yer vermeyi ihmal etmemiştir. Ben de bu yazıda, Golden’ın Genel Türk Tarihi alanının en önemli klasikleri arasında gösterilen Türk Halkları Tarihine Giriş (An Introduction to the History of the Turkic Peoples) başlıklı meşhur eserini inceleyeceğim.

   Peter Golden, dünyanın en çok dil bilen tarihçisi olarak bilinmekte. Golden, diller üzerine olan vukufiyetini büyük bir avantaja çevirerek araştırmalarında dilbilim verilerinden büyük oranda faydalanıyor. Bu çalışmasında da dil verilerine fazlasıyla yer vermiş durumda. Buna kıyasla siyasi tarihe daha az ve öz bir şekilde değiniyor. Okuyucu bu kitapta doyurucu bir siyasi tarih aramamalı. Nitekim içerik daha çok o konuya dair tartışmaları, bu tartışmaların literatürdeki yankılarını ve hangi yönlerden eksiklerinin olduğunu ön plana çıkarıyor. Bu da bulunması zor bir fırsat. Zira klasik tarih metotlarından biri olan, bilineni iyi bir kompozisyon şeklinde verip bilinmeyenler üzerinde fazla durmamak gibi bir niyetin bu kitapta olmadığı açık. Örneğin, eserde Asya Hunları’nın anlatıldığı kısımda, -muadil konuları ele alan hemen hemen her kaynakta bulunabilecek- Mete Han’ın gençliğini ve hükümdarlığa gelişini anlatan klasik pasaja hiç yer vermiyor. Okuyucunun zaten bunu bildiğini varsayarak daha metodolojik konulara yöneliyor.

   Ana başlık istisna edilirse kitaptaki tüm başlıklar ve içerikleri uyuşuyor. Bu kitabın neden bir giriş kitabı olarak nitelendirildiğinin cevabını Golden’dan net bir şekilde alamıyoruz. Bana göre, bu belirsizliğin en büyük sebebi, Golden’ın bu çalışmasını bir anlamda imza kitabı olarak görmesi.  Bu kitap Golden’ın akademik manada devrim yaratmayı, doğru bilinen yanlışları ifşa etmeyi ya da sansasyonel bir eser ortaya koymayı hedeflediği bir çalışma değil. Golden bu tarih mutfağının en iyi şeflerinden birisi ve bu çalışma da onun imzasını taşıyor. Daha açık ifade etmek gerekirse bu kitap, Golden’ın, yılların vermiş olduğu birikimle ben bu tarihi böyle görüyorum ve alana katkımı bu şekilde sunmak istiyorum dediği bir çalışma. Bu nedenle kitapta cevabını en net şekilde bulabileceğimiz bir soru varsa o da şu: Golden’ın gözünden Türk halkları nasıl görünüyor? Ve geri kalan kısım da kendisinin tanımladığı gibi “bu bir sorunlar kitabı.”

   Golden, eserine Avrasya -Asya kıtasından başlayıp Avrupa’ya kadar uzanan büyük bozkır kuşağı- coğrafyasının iktisadi çeşitliliğini yerleşik tarım, göçebe çobanlık ve avcı-toplayıcılık olmak üzere üç kısma ayırarak başlıyor. Bu bakış açısı kabaca doğrudur ancak biraz daha detaya inildiğinde göçebeliğin hatta özellikle pastoralizmin dahi birçok çeşidi ile karşılaşmak mümkün. Atçılığa veya küçükbaş hayvancılığa dayanan bir pastoral ekonomi ile büyükbaş hayvancılığına ya da domuz yetiştiriciliğine bağlı ekonomilerde hem toplumsal hem de ticari ilişkiler bazında büyük ayrılıklar görüyoruz. Örneğin Beckwith’in ya da Khazanov’un çizdiği göçebe Tibet toplumları ile göçebe Türk toplumları arasındaki ayrımı oluşturan fark bu makro bakışın mikro ölçekleri ile gözlemlenebilir. Bu nedenle yarı-göçebe pastoralizm, yarı-yerleşik pastoralizm, tam pastoralizm gibi ayrılık noktalarını ıskalayan bir giriş ile karşılaşıyoruz. Aslında ayrı ayrı ele alındığında, her biri kendi içerisinde büyük bir literatürü barındıran kısımların kısaca geçilmesinin temel sebebi, konunun odağından uzaklaşmamak olabilir. Ayrıca giriş için fazla iddialı başlıkları içeriyor olması kitabın niteliğine dair de iyi bir fikir sunabilir. Ancak dediğim gibi giriş kısmı ne yazık ki kitabın içeriğini tam olarak karşılamaya yetmiyor.

   Avrasya halkları ve dillerine ayrılan bir diğer bölümde detaylı ancak bir o kadar da dağınık bir sunumla karşılaşıyoruz. Esasen kitabın içerisinde yer alan bütün dil verileri keşke bu bölümde takdim edilseydi diyor insan çünkü sayfalar ilerledikçe görülüyor ki, anlatımlar sık sık bu dil bağlantıları çerçevesinde kesintiye uğruyor. Yine de konunun bağlamından kopmaması adına böyle bir tercihin yapıldığı söylenebilir. Ancak ilk olarak bu kısımla karşılaşan ve alana dair herhangi bir birikimi olmayan okuyucunun kitabın başlığında yer alan giriş ibaresini sorgulaması hayli muhtemel. Eserin bir giriş kitabı olarak değerlendirilmesinin önündeki en büyük handikabı da bu husus teşkil ediyor.

   Golden’ın uzmanlık alanlarından birisi de diller ve bu dillerin kendi aralarındaki etkileşimleri. Kuşkusuz bu açıdan bakıldığında bu çalışmanın böyle bir kısımla başlıyor olması biraz daha anlam kazanıyor. Dillere verilen önem ortada, peki içerik ne söylüyor? Golden dil aileleri kuramına karşı çıkmıyor. Tam tersine bu kuramın dillerin birbirleriyle olan etkileşimlerinin ortaya konabilmesi adına faydalı olduğunu söylüyor. Altay dilleri teorisinin klasik şemasını bozmayarak sadece Hint-Avrupa etkisi ve daha geç dönemlerde gerçekleşmiş olabilecek göçebelik değerlendirmelerinde bulunuyor. Türk dillerinin ise bölgesel dağılımlarını vermekle yetiniyor.

   Bu kısımda Hint-Avrupa dillerine ayrılan bölüm daha detaylı ve uzun. Nitekim Golden Avrasya’da Hint-Avrupa ve özellikle Hint-İran etkisini fazlaca abartmayı seviyor. Golden ürklerin ana merkezi olan Orta ve İç Asya’da bile etkili olarak, her taşın altına girdiklerini varsayıyor ancak her ne kadar ileri gitse de bilimsellik çıpasından tamamen kopamayarak Hint-Avrupa’lıların çıkış tarihlerinin ve yerinin tespit edilemediğini söylemeyi de ihmal etmiyor. Bizim literatürümüzde pek tartışılan bir konu değildir Hint-Avrupalılar. Eski bir Aryan tezi olarak görülür ve geçilir. Ancak görüyoruz ki Türklerin tarihini 6. yüzyıl ile başlatan ya da birçok toplulukta İran etkisini arayan yabancı literatürün dayanağı tam olarak bu Hint-Avrupa tezlerinin altında yatıyor.

   Kitap ilerleyen bölümlerde, başlıkları senkronize sıralaması ve birbiri ile bağıntılı olan konuları bir arada sunması nedeniyle daha net bir bakış açısı sunuyor. Örneğin İrani göçebeler, Sakalar, Yüe-çi’lar gibi çeşitli etnik kökenlere sahip topluluklar aynı tarihsel düzlemde bir arada sunuluyor. Hunlara kadar giden İç Asya sürecinde İrani etki, Ketçe konuşan halkların etkileri yine fazlasıyla göze çarpıyor. Özellikle M.Ö. 2. binyılın ortalarına tarihlenen Andronovo kültürü, bizim literatürümüzde atlı konar-göçer bir kültür olarak Türklere mâl edilir. Burada yine Hint-İrani yani Avrupai halkları görüyoruz.

   Buraya kadar olan kısımda genel yapıya ait olan itirazlar ve metnin ana gövdesi üzerine getirilebilecek itirazlardan bahsettim. Bundan sonraki kısımlarda İç Asya’nın Mirası alt başlığı ile başlayan bölümler silsilesinde artık incelemeler konu edinen siyasi yapılar üzerinden gidiyor. Dolayısıyla her bir bölümü tek tek açıklamak yerine genel yapı için özet olarak şunlar söylenebilir:

  • Golden, görüşlerini gerekçelendirirken en çok lenguistik verilere başvuruyor. Bu yönetim kademeleri içerisindeki bir rütbe ya da günlük kullanım içerisinde yer bulan bir kelime olabiliyor. Buradan elde etmeye çalıştığı sonuçların etnik belirleyici kanıtlar olmadığını iddia etse de yaptığı değerlendirmeler her zaman bu incelemelerle paralellik arz ediyor.
  • Verilen bilgiler açık ancak kesin yargılara dayanmıyor.
  • Türk tarihine bütüncül yaklaşan diğer eserler ile karşılaştırıldığında gerçekten bir problemler kitabı olmayı hak ediyor. Düşünülmeyeni düşündürme, akla gelmeyeni getirme gibi bir özelliğe sahip.
  • Kesinlikle bir alana giriş kitabı olarak değerlendirilmemeli. Kitaptan daha verimli faydalanabilmek adına öncesinde bu alana dair bir miktar birikim sahibi olmak gerekiyor.
  • Kitapta İngilizce, Türkçe, Rusça, Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca, Özbekçe, Macarca vs. birçok dilde yazılmış kaynaklardan yararlanılmış.
  • En nihayetinde kitabın amacına ulaştığını söyleyebilir miyiz? Evet. Golden hem kurduğu kafa karıştırıcı bağlantılarıyla hem ezber bozan teorileriyle hem de birçok açıklama ve verinin ardından çözüme kavuşturmadığı soruları/sorunları ile ilgi çekici, merak uyandırıcı bir eser ortaya koymayı başarmış. Bu yazıda kitabın eksik ve tenkide açık yönlerine daha fazla vurgu yapmış olabilirim ancak bu durum Golden’ın söz konusu çalışmasının, Genel Türk Tarihi alanının olmazsa olmaz köşe taşlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
Önceki İçerikUğur Emek – Covid-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Aldığı Ekonomik Önlemler
Sonraki İçerikKorona Virüsü Pandemisiyle (covid-19) Mücadelede Sınırlı Kaynak Kullanımı