Aşağıdaki linke tıklayarak Özgürlük Gündemi’nin 7. sayısına ulaşabilirsiniz.

http://bit.ly/2Mkkd60


Kolluk Kuvvetleri Rektör Atamasını Protesto Eden Öğrencilere Orantısız Şiddet Uyguladı ve Birçok Öğrenciyi Gözaltına Aldı

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve öğretim görevlileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurum içi teamülleri ve seçimleri göz ardı ederek Melih Bulu’yu rektör atamasını protesto etmeye devam ediyor. Yaklaşık bir buçuk aydır devam eden protestolar hala siyasi gündemin merkezinde ve iktidar ve muhalefet bloğu bu protestolar ekseninde bölünmüş durumda. Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları atama yönteminin yanlış olduğunu belirterek Bulu’yu istifa etmeye davet ediyorlar.

Ne var ki, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar bloğu temsilcileri rektör atamasıyla ilgili geri adım atmıyor, dahası, protesto edenleri “terörle iltisaklı” olmakla itham ediyor. Erdoğan protestoya katılan öğrencilere yönelik olarak: “Terör örgütlerinin üyesi olan bu gençleri biz ülkemizin gerçek manada milli ve manevi değerlere sahip gençleri olarak kabul etmiyoruz. Zira siz öğrenci misiniz, siz talebe misiniz, yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz?” ifadelerini kullandı.[1] Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnızca öğrencileri değil öğretim üyelerini de hedef aldı. Siyaset Bilimi kürsüsünde uzun yıllar öğretim üyesi olarak çalışan Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı ima ederek “Osman Kavala denilen, adeta Soros’un temsilcisi olan kişinin karısı da provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır” dedi.[2] MHP lideri Bahçeli ise protesto eden öğrencileri kasten “Türkiye’nin böyle evlatları yoktur. Çocuk veya öğrenci dedikleri vandaldır, barbardır, gözlerini kan ve nefret bürümüştür.” dedi.

Artan siyasi gerilim, kolluk kuvvetlerinin protesto edenlere orantısız güç kullanarak müdahale etmesini teşvik etti. Polis üniversite kampüsü içine girerek Bulu’yu protesto eden öğrencilere yönelik sert müdahalede bulundu ve 1 Şubat’ta 150’nin üzerinde öğrenci gözaltına alındı[3]. Bazı öğrenciler emniyetteki sorgulamaları esnasında sözlü ve fiziksel şiddete uğradıklarını iddia ettiler. Daha sonra Ankara, İzmir ve Bursa gibi şehirlerde yapılan protestolara da polis sert müdahalelerde bulundu. Tutuklanan bazı öğrencilere elektronik kelepçe takılarak tutukluluk sürecini evde geçirmelerine karar verildi. Boğaziçi protestoları ile ilgili Whatsapp grubu kurduğu gerekçesiyle öğrenci Beyza Buldağ İzmir’de evine yapılan baskınla gözaltına alındı. Daha sonra Buldağ “halkı kin nefret düşmanlığa tahrik ve suç işlemeye tahrik suçlamasıyla” sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklandı.[4]

Akademik yetkinlik gözetmeksizin partizan saiklerle yapılan rektör atamaları, üniversiteleri siyasi angajman nesnesi haline getirmektedir. Şüphesiz hükümet patronaj ilişkileri sayesinde Boğaziçi Üniversitesi’ni ve muarızı gördüğü diğer akademik kurumları “ele geçirebilir” (capture); fakat bu ancak akademik verimlik ve özgürlük ve Türkiye’nin insan sermayesi pahasına gerçekleşebilir. Bunu göz ardı eden hükümet öte yandan barışçıl protestoları orantısız güçle bastırarak halihazırda erozyona uğramış olan sivil hak ve özgürlükler üzerinde de ağır bir tahribat yaratmaktadır.

AYM Kendi Kararlarının Bağlayıcı Olduğuna Karar Verdi

Son zamanlarda AİHM ve AYM kararlarının bağlayıcılığı konusunda iktidar çevrelerinden farklı sesler yükselirken[5] Anayasa Mahkemesi kendi kararlarının bağlayıcılığı konusunda çok güçlü bir karar verdi. AYM daha önce CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun 2018 yılında yapılan genel seçimlerde yeniden milletvekili seçilmesine rağmen yasama dokunulmazlığından yararlandırılmayarak MİT Tırları davasından yargılanmaya devam edilmesinin ve sonuçta mahkumiyet kararı verilerek milletvekilliğinin düşürülmesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve Berberoğlu’nun anayasanın 19 ve 67. maddelerinde güvence altına alınan haklarını ihlal ettiğine karar vermişti.[6] Mahkeme ayrıca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin 9.10.2020 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermişti. Ancak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 13.10.2020 tarihinde, Anayasa Mahkemesinin yetkisini aşarak yerindelik denetimi yaptığı gerekçesiyle başvurucu hakkında yeniden yargılama yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun bu karar aleyhine yaptığı itiraz ise İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesince, başvurucu hakkında onaylanan ve kesinleşen hükmün İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 13.2.2018 tarihli hükmü olduğu bu nedenle yeniden yargılama yetkisinin istinaf mahkemesinde olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Bunun üzerine Berberoğlu yeniden Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 3 Şubat 2021 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.1.2021 tarihli kararıyla yeniden Anayasanın ihlal edildiğine karar vermiştir.[7] Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 11 ve 153. maddeleri gereği Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı organları için de bağlayıcı olduğunu, yerel mahkemelerin AYM kararlarının hukuka uygunluğunu denetleyemeyeceği veya direnemeyeceğini belirtmiştir (para.115). İlk derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının bağlayıcılığını sorgulaması ve kararın gereğini yerine getirmemesinin hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkelerine açık ve ağır bir aykırılık teşkil edeceğini ve bunun sonucu kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılmasının keyfîliğe sebebiyet vereceğini (para. 32) ifade etmiştir.

Hukuk devletinin bir retorikten ibaret olmadığını vurgulayan AYM, türlü bahaneler ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlarla bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ve mevcut ihlallerin sürdürülmesine neden olacak şekilde, Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemeyeceğini ve anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağını açıkça ifade etmiştir. AYM kararın, gereğini yerine getirmek üzere ilk derece mahkemesinin yanı sıra HSK ve TBMM’ye de gönderilmesine karar vermiştir. AYM bu kararıyla bağlayıcılık tartışmasına son verdiği gibi karara uymayan yargıçlar hakkında soruşturma açılmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.

 AİHM Atilla Taş’ın Haklarının İhlal Edildiğine Karar Verdi

AİHM, Atilla Taş’ın tutuklanmasıyla ilgili yaptığı bireysel başvuruda, Sözleşmenin 5 ve 10. maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. [8]  Mahkeme başvurucunun tutuklanmasına dayanak yapılan köşe yazıları ve tweetlerin ağır hükümet eleştirisi içerdiğini fakat suç teşkil etmediğini belirtmiştir. Aynı şekilde daha sonra örgüt bağlantısı iddiasıyla kapatılan bir gazetede köşe yazısı yazmasının suç teşkil etmediğini ifade etmiş, köşe yazarlığı yaptığı sırada ilgili gazete hakkında herhangi bir soruşturma olmadığına dikkat çekmiştir. Benzer şekilde Mahkeme başvurucunun bir televizyon kanalına kayyum atanmasını protesto amacıyla söz konusu televizyona yaptığı ziyaretin barışçıl olduğunu, herhangi bir şiddet içermediğini belirtmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun tutuklanmasını meşru gösteren makul suç şüphesi bulunmadığını belirterek tutuklanmasının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Mahkeme bir dosyadan tahliye edildikten sonra aynı delillere dayanarak başka bir suçtan soruşturma açılarak tutuklama kararı verilmesinin farklı tutukluluk sayılmayacağını da belirtmiş ve başvurucunun tutuklu kaldığı süreyi bir bütün olarak değerlendirmiştir. Mahkeme, 18. madde yönünden ayrı bir inceleme yapmaya gerek görmemiştir. Karar FETÖ davalarıyla ilgili olarak suçlamaların geçmişe yürütülmemesi gerektiğini ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.

 Çalışmak İstemeyen(!) Nüfus Açmazı

Türkiye İstatistik Kurumu Kasım 2020 yılına ilişkin işgücü istatistiklerini açıkladı. Geçtiğimiz bültenlerde değindiğimiz bir fenomen olan işgücüne katılımdaki düşüş bu dönemde de devam etti. Açıklanan verilere göre çalışma çağındaki nüfus miktarındaki sürekli artışa rağmen işgücüne katılım sürekli düşüyor. Kasım 2019 ile Kasım 2020 arasındaki dönemde iş gücüne katılım %3,2 oranında azalmış durumda. Bu durumun bir sonucu olarak ise Türkiye’de işsizlik de%13,3’ten %12,9’a düşerek azalmış olarak görünüyor.[9]

Buradaki çelişkileri doğrudan rakamlarla ifade etmek daha isabetli olacaktır. Kasım 2019’da Türkiye’de çalışma çağında olan 61,840 milyon insan varken bu sayı Kasım 2020’ye gelindiğinde 63,039 milyon olarak gerçekleşiyor. Yani çalışma çağındaki nüfus tam olarak 1,199 milyon kişi artıyor. Normalde bir ülkede nüfusun artması işgücüne katılımın da artması sonucunu doğurur. Fakat Türkiye’de bu olmuyor ve Kasım 2019’da 32,477 milyon olan işgücüne katılan insan sayısı Kasım 2020’de 31,071 milyon oluyor. Yani insanlar işgücüne katılmak şöyle dursun, iş piyasasının tamamen dışına çıkıyorlar.[10]

Bu noktada özellikle bir hususa dikkat çekmek gerekiyor. TÜİK işgücü istatistiklerini oluştururken insanlara neden iş aramadığını yani işgücüne neden katılmadığını da soruyor. Kasım 2019’da 522 bin kişi bu soruya cevap olarak “iş bulma ümidim olmadığı için iş aramıyorum” cevabını veriyor. Kasım 2020’ye gelindiğinde ise bu soruya aynı cevabı verenlerin sayısı tam 1 milyon 674 bin kişiye yükseliyor.[11] Fakat bu cevabı verenler işsiz hesabına katılmadığı için tüm bu raporların manşet verisi olan işsizlik verisi sanki düşüyormuş görünüyor. Bu durum vatandaşların ekonomik değerlendirmelerini sağlıklı bir şekilde yapabilmeleri ve rasyonel tercihlerde bulunmalarını zorlaştırıyor. Bu nedenle TÜİK’in verileri açıklarken kullandığı manşet oranların yeniden değerlendirilmesi vatandaş menfaati açısından önemli bir konu olarak önümüzde duruyor.

İktidarın Vergisi vs. Vatandaşın Psikolojisi

Türkiye gibi refahın kamu gücüyle dağıtıldığı ülkelerde iktidar olan taraf oldukça büyük bir avantaj elde ediyor. Bunun farklı tarihsel sebepleri olsa da ekonomik sebepler bu durumda büyük rol oynuyor. Literatürde “toplulaştırılmış faydalar ve dağıtılmış maliyetler” (concentrated benefits and dispersed costs) olarak geçen bir fenomeni Türkiye muhalefetinin yaşadığı bir zorluk olarak gündeme almamız ekonomik özgürlükler ve demokrasi açısından oldukça önem arz ediyor.

Hükümet 30 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı kararıyla Özel İletişim Vergisi’ne yüzde 33 oranında zam yaptı. Bu vergi 1999 yılında yaşanan Marmara Depremi sonrası bir finansman kaynağı olarak geçici süreyle hayata geçirilmişti.[12] Fakat 2002 yılında iktidara gelen AKP hükümeti bu vergiyi kalıcı bir vergi olarak değerlendirmeye devam ediyor. Bu durum dağıtılmış maliyetlerin nasıl konsantre faydalara dönüştüğüne ilişkin bir örnek teşkil ediyor. Milyonlarca kişiden ufak miktarlarda tahsil edilen bu vergi maalesef vergi alınan insanlara yani toplumun geneline yönelik bir faydaya dönüşmekten oldukça uzak. Alınan vergiler merkezi bütçe içinde bir kalem sadece. Verginin koyuluş amacıyla nereye harcandığı arasındaki bağ merkezi bütçe denklemi içinde yok oluyor. Bunu takip etmek mümkün değil. Bu durumda akıllara hemen yüksek miktarlı kamu ihaleleri ve kamu-özel işbirlikleri adı altında şeffaflıktan çok uzak bir şekilde gerçekleştirilen kamu projeleri geliyor. Hem modern devlet anlayışında hem liberal demokrasilerde vergi salmanın kriterleri ve vergilerin nerelere harcanacağına ilişkin kararların meclislerde alınması esastır. Ayrıca meclis dediğimiz kurum da kuruluş itibariyle vergi meselesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanların verdikleri vergiler üzerinde söz sahibi olma isteği günümüz parlamentolarının kuruluşundaki temel amaçlardandır. Bu vergi artışlarının sadece cumhurbaşkanlığı kararıyla yapılabiliyor oluşu tüm demokratik değerlerin temelden sarsıldığının da bir göstergesidir.

Öte yandan dağıtılmış maliyetlerin toplulaştırılmış faydaya dönüşümü sürecinde devletin aktif rol alıyor oluşu Türkiye’deki muhalefet açısından çok ciddi zorluk doğurmaktadır. Türkiye’de hükümet çok uzun zamandır bir nepotizm rejimini beslemektedir ve bu durum uluslararası kurumlarca da tespit edilmiştir.[13] Vatandaşlardan alınan düşük miktarlı vergiler çok büyük projeler vesilesiyle iktidarın nepotist ortaklarına aktarılmaktadır. Bu durum iktidar yanlısı basının, iş dünyasının ve sosyal transfer aktarımlarına mecbur bırakılan kitlelerin mevcut iktidar partileri olan AKP ve MHP’yi destekleme isteklerini artıran bir unsurdur. Kazanımları kaybetmemek ve gelecekteki kazanımların garanti altına alınması ihtiyacı bu sonuca yol açıyor. Öte yandan muhalefet partilerinin elinde seçmenlerini mobilize etmek için bu tarz refah dağıtıcı araçlar bulunmuyor. Bu da muhalefet seçmenlerinin mobilize edilmesini daha zor kılıyor. Fakat ortada konsantre edilecek kadar fayda yaratılamadığı durumlarda bahsedilen konu tam tersi bir etki yaratma ihtimalini de içinde barındırıyor. Nitekim ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde iktidar partisinin de seçmeni mobilize etme konusunda zorluklar yaşadığı anket verilerine yansıyor. İlerleyen süreçte ekonomik oy verme davranışının ve bu konu üzerine yapılan çalışmaların Türkiye’de özgürlüklerin doğru temele oturtulabilmesi açısından büyük önem arz ediyor.

[1] https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-bo%C4%9Fazi%C3%A7ili-gen%C3%A7lere-%C3%B6%C4%9Frenci-misiz-ter%C3%B6rist-misiniz/a-56442021 for English: https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2021/02/erdogan-turkey-students-condemns-bogazici-rallies.html

[2] https://www.gazeteduvar.com.tr/erdogan-prof-ayse-bugrayi-hedef-aldi-provokatorlerin-icinde-haber-1512457 For English: https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-02-05/erdogan-blames-jailed-philanthropist-s-wife-for-stirring-protest

[3] https://onedio.com/haber/polis-bogazici-universitesine-girdi-159-ogrenci-gozaltina-alindi-959540 For English: https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-02-02/turkey-arrests-dozens-of-students-protesting-erdogan-appointee

[4] https://www.birgun.net/haber/universite-ogrencisi-beyza-buldag-tutuklandi-333396 For English: https://bianet.org/english/human-rights/238887-supporting-bogazici-protests-student-beyza-buldag-arrested

[5] https://www.haberturk.com/mehmet-ucum-milli-yargi-yetkisi-devredilemez-2940869

[6] Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030, 17/9/2020, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/30030?BasvuruAdi=Enis+Berbero%C4%9Flu

[7] Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2020/32949?BasvuruAdi=Enis+Berbero%C4%9Flu

[8] Atilla Taş v. Turkey, no.72/17, 19.01.2021, http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-207680

[9] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Labour-Force-Statistics-November-2020-37480

[10] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Labour-Force-Statistics-November-2020-37480

[11] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Labour-Force-Statistics-November-2020-37480 (TABLE 6)

[12] https://www.dw.com/tr/%C3%B6zel-ileti%C5%9Fim-vergisi-zamm%C4%B1-tepkiyle-kar%C5%9F%C4%B1land%C4%B1/a-56392637

[13] https://ppi.worldbank.org/en/snapshots/rankings

Önceki İçerik2020 Yili Türkiye Alkol Tüketim Verileri
Sonraki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayi9