Uluslararası Anlaşmazlıklarda Ekonomik Yaptırımların Yeri ve Almanya Krizi

Ekonomik yaptırım kavramı bir ülkenin diğer ülkeyi ekonomik açıdan zarara sokarak belli bir konudaki tavrını değiştirmeye zorlamasını ifade eder. Ekonomik yaptırım, bir anlamda ekonomik açıdan düşük yoğunluklu savaş ilan etme anlamına gelir. Başlangıçta ekonomik yaptırımlar tek yönlü olsa bile zaman içinde mutlaka çift yönlü hale gelecektir. Esas itibariyle ekonomik olmayan yaptırımlar da (diplomatik-kültürel vs. ilişkilerin gevşetilmesi veya kesilmesi) mutlaka bazı yan ekonomik sonuçlar doğuracaktır. Yaptırımlar genellikle süper güçler tarafından sıcak savaştan kaçınmak amacıyla uygulanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin yaptırımları ise genellikle duygusal nedenlere dayanmaktadır. Bu yazıda önce genel olarak ekonomik yaptırımların etkileri ve yaptırımların etkinliğinin hangi faktörlere bağlı olduğu kısaca sorgulandıktan sonra bu faktörlerin önemi ve Ermeni soykırımı yasasını kabul eden Almanya’ya karşı Türkiye’nin ekonomik yaptırım uygulamasının başarı şansı irdelenecektir. Ekonomik yaptırımlar, kimin tarafından kime karşı uygulanırsa uygulansın özgürlük alanlarını daraltan ve toplumların refahını negatif yönde etkileyen bir olgudur. Çünkü ekonomik yaptırımlar şu veya bu şekilde malların, sermayenin, teknolojinin ve bir ölçüde insan sermayesinin serbest dolaşımının kısıtlanması anlamına gelmektedir. Ekonomik yaptırımların sonucunda her iki tarafın da zarar görmesi kaçınılmazdır. Kimin daha fazla zarar göreceği, tarafların nispi güçlerine, taraflar arasındaki ilişkilerin yoğunluğuna, karşılıklılık derecesine ve özellikle de ikame edilebilirlik maliyetine ve yaptırımların uygulanabilirlik derecesine göre değişecektir. Bu açıdan zarara duyarlılık da çok önemlidir. Taraflardan birisi çok daha fazla zarar gördüğü halde zarara duyarlı olmadığı için karşı taraf üzerinde daha yüksek bir baskı kurma imkanına sahip olabilir. Bir ekonomik yaptırım uygulamasında genellikle nispi gücü daha az olanın daha fazla zarar görmesi kaçınılmazdır. Bu açıdan büyük ve gelişmiş ülkelere karşı gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yaptırım uygulaması az rastlanılan bir uygulamadır. Çünkü yaptırımların güçlü tarafın ekonomisine etkisi marjinal düzeyde kalacak, buna karşılık yaptırımların zayıf tarafın ekonomisini etkileme oranı çok daha büyük boyutlarda gerçekleşecektir. Türkiye’nin Almanya’ya ekonomik yaptırımlar uygulaması halinde ortaya çıkacak zararlar Almanya için marjinal, (bindeler ve on bindeler oranında ) Türkiye için ise çok daha ciddi boyutlarda (yüzdeler oranında )olacaktır. Ekonomik yaptırımlarda belirleyici olan bir başka husus, taraflar arasındaki ilişkilerin yoğunluğudur. Şayet iki tarafın birbiriyle ilişkisi çok sınırlı kalıyorsa ekonomik yaptırımların etkisi de ihmal edilebilir düzeyde kalacaktır. Bu tür durumlarda süper güçler üçüncü ülkelerin de hedef ülkeye karşı tavır almasını, aksi halde onlara karşı da ekonomik yaptırım uygulayabileceğini ilan ederek etkili olabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin veya küçük boyutlu ülkelerin böyle bir şansı yoktur. Almanya her konuda Türkiye’nin en önemli ekonomik partneridir. Dolayısıyla muhtemel bir ekonomik yaptırım uygulamasının her iki tarafı da negatif olarak etkilenmesi söz konusudur. İlişkilerin karşılıklılık derecesi de yaptırımları sonuçlarını etkileyecek önemli bir faktördür. Küresel düzeyde ilişkiler iki yönlü olarak homojen dağılmış değildir. Bu durumda şayet yaptırım ilan eden ülkenin karşı taraftan yaptığı alımlar satışlardan çok daha fazla ise yaptırımın karşı taraf üzerindeki yıkıcı etkisi nispeten daha yüksek olacaktır. Almanya-Türkiye ekonomik ilişkileri, bir ambargonun her iki tarafa da çok yönlü zarar vermekle birlikte Türkiye’ye daha fazla zarar vermesine yol açabilecek niteliktedir. İlişkilerde ikame edilebilirlik de çok önemli bir faktördür. Şayet yaptırım ilan edilen ülke karşı taraf ile yaptığı ticari ilişkileri derhal ve düşük bir maliyete katlanarak başkalarıyla kurabiliyorsa yaptırımlar çok etkili olmayacaktır. Aslında uluslararası ilişkilerde hızlı ve düşük maliyetli ikame imkanı oldukça sınırlıdır. Çünkü tüm dünyada şirketler uzun dönemli avantajlı ilişkiler kurma peşindedir. Geçici fırsatlar ancak çok cazip ise sınırlı miktarda bir alıcı bulacaktır. Bu da ikamenin yüksek bir maliyet ile yapılması anlamına gelmektedir. Türkiye Almanya ilişkilerinde tarafların düşük maliyetli ikame yoluyla zararını azaltması şansı çok sınırlıdır. Almanya da yaşayan 3 milyondan fazla Türk önemli bir katılık yaratmaktadır. Ayrıca Türkiye açısından Alman Turistler ikame edilemez boyutlardadır. Bu açıdan Türkiye’nin esneklik imkanı Almanya’dan daha azdır. Uluslararası anlaşmazlıklarda yaptırımların sonuçlarını etkileyebilecek en önemli unsur, yaptırımların uygulanabilmesi, yani delinememesi ve bu durumda etkin müeyyideye bağlanabilmesidir. Küreselleşme olgusu bu açıdan çeşitli imkanlar yaratmaktadır. Ancak süper güçler ilan ettikleri ambargoların etkin bir biçimde uygulanması ve caydırıcı müeyyidelere bağlanması imkanına sahiptirler. Diğer taraftan menfaatleri önemli ölçüde zedelenen özel kuruluşlar bir biçimde yaptırımları delmenin yolunu bulacaklardır. Yine de yaptırımların özgürlükler çok ciddi ölçüde kısıtlanmadan her alanda aynı etkinlikle uygulanması mümkün olamayacaktır. Türkiye ile Almanya ilişkileri mekanik olmaktan çok organiktir. Yani bu ilişkilerin sınırlanması konusundaki her çaba ciddi bir dirençle karşılaşacaktır. Yaptırımların etkin olarak uygulanabileceği süre de sonuçlar üzerinde etkili olacaktır. ABD’nin İran üzerindeki yaptırımlarının etkili olabilmesi, çok uzun yıllar sürdürülebilmesi sayesinde kısmen mümkün olabilmiştir. Türkiye’nin Fransa’ya karşı uyguladığı gibi birkaç aydan fazla sürdürülemeyecek boykotlar vs. etkili olma şansına sahip değildir. Yaptırımların yasal bir dayanağının olması da çok önemlidir. Prensip olarak bir ülkenin diğerine ekonomik ambargo uygulaması Dünya Ticaret Örgütü’nün koyduğu kuralların ihlali anlamına gelmektedir. Bu çerçevede yaptırımların kamu eliyle değil, sivil toplum örgütleri eliyle gerçekleştirilmesi gerekecektir. Bu da yaptırımların sınırlı ölçekte kalmasına neden olacaktır. Almanya Türkiye ilişkilerinde Avrupa Birliği perspektifi ve Gümrük Birliği kararı yasal olarak ekonomik yaptırım uygulanmasını daha da zorlaştırmakta hatta imkansızlaştırmaktadır. Son olarak tarafların yaptırıma duyarlılık derecesi de yaptırımın sonuçların etkileyecektir. Genellikle özgürlükçü demokrasilerde yaptırımlara duyarlılık daha fazladır. Yaptırımların yarattığı kayıplar sınırlı kalsa bile mutlaka bir tepki ortaya çıkacaktır. Daha otoriter rejimlerde basının baskı altında olması yaptırımların negatif etkilerinin kamuoyu tarafından anlaşılmasını engelleyici ve bu da duyarlılığı azaltıcı sonuçlar doğuracaktır. Ancak bu kural Türkiye Almanya ilişkileri için geçerli değildir. Çünkü bu iki ülke pek çok açıdan bütünleşmiş durumdadır. Sonuç itibariyle Türkiye’nin Almanya’ya karşı bir ekonomik yaptırım uygulaması Almanya’ dan çok Türkiye’ye zarar verecek ve Almanya üzerinde istenilen bir baskı yaratamayacaktır. Almanya ile diplomatik ilişkilerin gerilmesi bile Türkiye’ye zarar verebilecek sonuçlar doğuracaktır. Rusya’nın Türkiye’ye ambargosu da göz önüne alındığında bu zararlar daha yıkıcı olacaktır. Muhtemel bir ambargonun uygulanması çeşitli özgürlüklerin kısıtlanmasına neden olacak ve Türkiye’ye ek maliyetler yaratacaktır. Her halde Türkiye’nin hukuki ve diplomatik haklarını kullanarak sonuca ulaşmaya çalışması gerekmektedir. Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiden uzaklaşmasının ve insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğü konusunda duyarlılığını kaybetmesinin soykırım kararlarının artmasında ne ölçüde etkili olduğu konusunda da daha fazla düşünmek gerekecektir.

Önceki İçerik31 Mart’tan 23 Haziran’a Türkiye ve Istanbul’da Yerel Seçimler
Sonraki İçerikAvrupa Insan Hakları Sözleşmesi’ne Giriş – Çeviri