Özgürlük Araştırmaları Derneği olarak, geçtiğimiz günlerde Vergi Mükellefi ismini verdiğimiz bir proje kapsamında Türkiye’de vergi farkındalığı için kollarımızı sıvadık. Bu yazıda, proje kapsamında Türkiye’de neyi değiştirmek istediğimizden ve projede hangi vergileri özel olarak hedeflediğimizden bahsedeceğim. Ancak bundan önce, “Neden vergi farkındalığı? sorusu üzerinde durmada yarar görüyorum.

Virginia Üniversitesi İşletme Yüksekokulu’ndan akademisyen Norbert Lloyd Enrick, “Gelir Vergisi Bilincine Dair Pilot Çalışma” adını verdiği makalesine, “Her insanın verginin farkında olduğu” tespitiyle başlamaktadır. “Ancak asıl soru, bu bilincin hangi noktaya kadar ilerleyebildiğidir.”.

Enrick’in tespitini oldukça yerinde buluyorum. Çünkü vergi bilinci, gerçekten de pek çok vatandaşta, asgarî düzeyde de olsa bulunmaktadır. Özelli[1]kle toplumun büyük bir kesimi tarafından doğrudan veya dolaylı olarak kullanılan benzin, otomotiv ve elektronik kalemlerinde bu bilinç kamusal tartışmaya da yansımaktadır. Gelgelelim sözünü ettiğimiz bu asgarî bilinç, yalnızca verginin per se kabulüne yöneliktir. Bu ise, Enrick’in de ifade ettiği gibi, bilincin nereye kadar ilerleyebildiği sorusuna isabetli olarak takılmaktadır.

Bu noktada yapılması gereken, pek çok vatandaş nezdinde asgarî varlığını tespit ettiğimiz verginin per se kabulünü gerçekten Overton penceresini oynatabilecek bir seviyeye ilerletebilmektir. Bunun yapılabilmesi için, bazı temel noktalar üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

1- Verginin tespiti: Hangi vergiden söz ediyoruz?

Verginin per se kabulü, üründeki vergiyi bir genel olarak ele almaktadır. Ancak pek çok üründeki vergi yükü tek bir vergiden değil, birden fazla verginin bir arada bulunması, hatta kimi zaman bunların birbirleri üzerine oranlanması (verginin vergisi) şeklinde gündeme gelmektedir. Bu nedenle ilk aşamada, sözü edilen verginin hukukî niteliğinin tespit edilmesi son derece önemlidir.

2- Verginin isabeti: Bu ürün gerçekten sözü edilen ve[2]rginin konusuna girmekte midir?

Üründeki verginin hukukî niteliğini tespit ettikten sonra, bu verginin gerçekten de ürünün kullanım alanına ilişkin olup olmadığına dair bir değerlendirme yapılmalıdır. Örneğin, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tahsil edilen bir ürünün, gerçekten negatif dışsallığı olan bir özel tüketim ürünü olup olmadığı araştırılmalıdır. Veya benzer şekilde, TRT Katkı Payı tahsil edilen bir ürünün, TRT’nin işleyişine bir katkısı olup olmadığı araştırmalıdır. Türkiye’nin alkol tüketim oranları tespit edildiğinde, örneğin alkolün, büyük oranda ÖTV tahsil edilmesine karşın bir özel tüketim ürünü olmadığı sonucu gündeme gelebilmektedir. Benzer şekilde, duşakabin satışlarından TRT Katkı Payı tahsil edilmesi, duşakabinlerle TRT’nin işleyişi arasında somut bir alaka kurmanın zor olmasından ötürü, son derece anlaşılır değildir[3].

3- Verginin oranı: Vergi ölçülü müdür?

Bir diğer önemli bir adım ise, verginin ölçülü olup olmadığını tespit etmektir. Vergi hukukunda Ölçülülük ilkesi, vergi politikası kapsamında alınan tedbirlerle, bu politikalarla ulaşılmak istenen amaçlar arasında makul bir ilişkinin bulunmasını ifade eder[4]. Uluslararası insan hakları literatüründe, ölçülülük kavramı uygunluk, gereklilik ve ölçülülük olmak üzere üç başlıkta incelenmektedir[5].

Uygunluk özelliği, vergi politikalarında getirilen verginin ulaşılmak istenen amaca uygun olmasını, yani vergi ile ulaşılmak istenen netice arasında niteliksel bir uyum bulunmasını işaret etmektedir.

Gereklilik özelliği, getirilen verginin demokratik bir toplum için gerekli olmasını koşul kılmaktadır. Buna göre bir vergiyle ulaşılmak istenen amaç demokratik bir toplumun gereklilikleriyle örtüşür olmalıdır. Bu surette, örneğin etnik duruma bağlı ayrımcı vergiler, yahut günah vergileri gibi demokratik bir toplumda yeri olmayan vergiler denklem dışı kalmaktadır.

Ölçülülük özelliği ise, verginin oransal yani nicelik olarak ölçülü olmasını işaret etmektedir. Buna göre, tahsil edilen vergi, ürünü erişilebilir olmaktan alıkoymamalı, mükelleflere ve taşıyıcılara üstesinden kalkmalarının mümkün olmadığı bir yük yüklememelidir.

Yazının başında üzerinde durduğumuz Enrick’in tespitine geri döndüğümüzde, vergi bilinci olması gereken seviyeye çıkartan akıl yürütme, işte sıraladığımız sorular ve benzerlerinin vergi mükellefleri ve taşıyıcıları bakımından sorulması olmalıdır.

Peki bu soruları sormak, yani dar anlamda vergi farkındalığına sahip olmak neden önemlidir?

Özellikle Türkiye’nin mevcut koşullarında olduğu gibi, enflasyonist ortamlarda vergi farkındalığının en önemli sonucu, fiyat politikalarında düşmanı doğru tespit edebilmektir. Enflasyonist ortamlarda, bir ürünün pahalı olmasının pek çok sebebi vardır. Ancak vergi bilinci, verginin o pahalılığı katlayıp katlamadığına dair bir akıl yürütmede bulunulması anlamına taşır. En azından başta ÖTV olmak üzere pek çok dolaylı vergi oransal (veya artan oransal) tahsil edildiğinden, bu tespiti yapmak, pahalılığın tespitinden daha önemli ve sonuç odaklıdır.

Doğrudan vergilerde de durum çok farklı değildir, zira yine oransal (veya artan oransal) bir tahsilat söz konusudur.

Demokratik ülkelerde vatandaşların vergi bilincine sahip olmasının en önemli sonuçlarından bir tanesi, vergi yükünün malvarlığına olumsuz etkisini tespit edebilmekten geçer.

Ancak işaret etmemiz gereken en önemli sonuç ise, hiç şüphesiz hesap verilebilirliktir. Nitekim özellikle kamu harcamaları bakımından vergi bilinci, hesap verilebilirliğin en önemli ön koşuludur. Çünkü vatandaşın dolaylı yoldan finansa ettiği bir kamu hizmetinin veya kurumunun etkinliğini sorgulaması, vergi politikaları bakımından en önemli hakkıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verebilir olması, hiç şüphesiz etkin bir demokratik sistemin en önemli ayaklarından birisidir. Bu hesap verme işlemi vatandaşın siyasal katılımıyla mümkün olabileceği gibi, güçler ayrılığı bakımından yasama ve yargı organının çeşitli faaliyetleriyle de mümkün olabilecektir.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı, Özgürlük Araştırmaları Derneği olarak vergi farkındalığı üzerine kafa yormanın özgür ve müreffeh bir toplum bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Vergi Mükellefi adını verdiğini projemiz ile, yalnızca Türkiye’de vatandaşların vergilere dair bilincini arttırabilmek, vergi politikalarına eleştirel yaklaşımları kamusal tartışma sahasına dahil edebilmek amacıyla Overton penceresini oynatmak için çalışmayacağız. Bunun yanı sıra, tespit ettiğimiz üç temel vergi kaleminin ölçüsüzlüğüne ve isabetsizliğine dair bir dijital kampanya yürüteceğiz. Tespit ettiğimiz vergi kalemleri şu şekildedir;

  • 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununda düzenlenen Özel İletişim Vergisi (halk arasında yaygın bilinen adıyla deprem vergisi)
  • 3093 sayılı TRT Gelirleri Kanununda düzenlenen TRT Bandrol Ücreti
  • 4780 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununda düzenlenen Özel Tüketim Vergisi

Tüm bu vergi türleri, yukarıda üzerinde durduğumuz ölçülülük, uygunluk, isabetlilik gibi noktalardan en az birisi bakımından bünyesinde bazı sakıncalar ihtiva etmektedir. Dolayısyıla sürdüreceğimiz kampanya ile, bu vergi kalemlerinin daha ölçülü ve daha hak odaklı bir hâle dönüştürülmesi için çaba sarf edeceğiz.

Bu çabamız neticesinde, ulaşmak istediğimiz sonuç Türkiye kamuoyunun verdiğini hesabını sorar bir hâle gelmesi, bunu yaparken de kamu kurum ve kuruluşlarını daha şeffaf ve daha hesap verebilir bir niteliğe dönüştürmesidir. Diğer taraftan, vergi mükellefleri (ve taşıyıcıları) üzerinde ölçüsüz bir yük bindiren vergi kalem ve tarhiyatlarının ise ilga edilmesidir. Tüm özgürlükçü kamuoyunu, Özgürlük Araştırmaları tarafından önümüzdeki sene boyunca sürdürülecek #VergiMükellefi projesinin takipçisi olmaya davet ediyorum.


[1] ENRICK, N, L. “A Pilot Study Of Income Tax Consciousness” National Tax Journal 16 (1968)

[2] EROĞLU, Ç.T. “Avrupa ve Türkiye Karşılaştırmalı Alkol Politikaları Liberal Perspektif Yorum 17 (2020)

[3] TUNCER, G. “37 Yıllık TRT Katkı Payı Uygulamasının Sonu” Independent Türkçe (2021)

[4] ŞİMŞEK, Ş. “Vergi Politikaları, Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemei” Maliye Dergisi 159 (2010)

[5] NEWTON, N ve MAY, L.. “Proportionality in International Law” Oxford University Press (2014)

Önceki İçerikSEÇİMLER VE DEMOKRASİ
Sonraki İçerikKamu İhalelerinde Rekabet ve Şeffaflık
Çağın T. Eroğlu
1999 senesinde İzmir’de doğmuştur. İzmir Özel Türk Koleji’nden mezun olduktan sonra 2018 senesinde yerleştiği Bilkent Üniversitesi’nde Hukuk ana dalıyla birlikte Türk Eedebiyatı yan dal eğitimi görmektedir. 2020 Ocak’tan itibaren Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin staj programına dahil olmakta olup çeşitli online yayınlarda kültür-sanat yazarlığı yapmaktadır.