Türkiye, Nisan 2011’den bu yana tarihinin en ciddi kitlesel insani hareketliliğini yaşamaktadır. Temelde Suriye kaynaklı olan bu zorunlu göç hareketi, Suriye dışından pek çok mülteci ya da göçmen adayının da Türkiye’ye yönelmesine neden olmuştur. Son altı yılda, Türkiye’ye gelen toplam mülteci/ göçmen sayısı 4,2-4,5 milyonu aşmış, bu gelenlerin yaklaşık olarak 1,2 milyonu 2014-2015 ve 2016’da başta Avrupa olmak üzere başka ülkelere gitmiş, ancak asıl büyük grup, yani 3,1 milyonu Suriyeli olmak üzere toplamda 3,5 milyon mülteci Türkiye’de kalmıştır. 78 milyon nüfusu olan Türkiye’nin nüfusunun %4’ünü aşan bu sayının bir başka önemli özelliği ise %92’den fazlasının kent mültecileri olmasıdır. Yani Türkiye’deki mültecilerin sadece %8’i kamplarda ve nispeten toplumdan izole yaşarken, geri kalan %92 Türkiye’nin hemen her yerinde şehir merkezlerinde toplumla birlikte yaşamaktadır. Bu durum, mülteciler konusunun çok ciddi bir toplumsal fenomen haline gelmesine, toplumsal kabul ve toplumsal dışlama tartışmalarına doğal bir zemin hazırlamasına neden olmaktadır. Tam da bu noktada medyanın çok özel bir rolü bulunmaktadır. Kırılgan da olsa son derece yüksek bir toplumsal kabulün gerçekleşmesinde ve bu güne kadar sorunların çok minimal düzeyde kalmasında medyanın da önemli bir rolü olduğu açıktır. Bu çalışma, öncelikle hukuki ve sosyolojik bağlamda “mülteciliği”, ardından Aralık 2016 itibari ile Türkiye’deki mültecilerin sayısal ve sosyolojik durumu, son olarak da Türk medyasının mülteciler konusundaki tavrı analiz edilmektedir.

Önceki İçerikOlağanüstü Durumların Ekonomik Etkilerinin Minimizasyonu: Şok Tedavi ve Kademeli Yaklaşım Alternatifi
Sonraki İçerikNevi Şahsına Münhasır Bir Ortaklık: Türkiye – Ab Ilişkileri
Murat Erdoğan
Akademisyen, Profesör