Siyasette ahlâka yer olmadığı her ne kadar insanlar arasında genel kabul gören bir görüş olsa da, siyasetin ahlâkla ilgisi olmayan bir insanî etkinlik alanı olduğu doğru değildir. Başkalarının hayatını etkileyen her insanî eylem veya etkinliğin, dolayısıyla ve öncelikle siyasî faaliyetin de ahlâkî değerlendirmenin konusu olması kaçınılmazdır. Aslına bakılırsa, insanın değerini koruma ve bu arada kişilere sırf bir araç olarak muamele etmeme ahlâkî buyruğunun en fazla gözetilmesi gereken alan siyasettir.

Bu yazıda siyasetle ahlâkın ilişkisini üç farklı ahlâkîlik anlayışı açısından ele alacağım: ‘’mükemmellik ahlâkı’’, ‘’ödev ahlâkı’’ ve ‘’sorumluluk ahlâkı’’.

‘’Mükemmellik ahlâkı’’ derken, bireyin insanî güçlerinin en tam olarak gerçekleştirilmesini amaçlayan ahlâkî görüşü kastediyorum. Mükemmellik ahlâkı en üstün iyiye dair bir anlayışı, kişi için bir ‘’iyi hayat’’ idealini varsayar ve onun
gerçekleştirilmesi için çaba gösterilmesini buyurur. Anlaşılabileceği gibi, esas olarak bireysel ahlâk meselesi olan mükemmellik ahlâkı siyasetin merkezinde yer alan bir anlayış değildir.

Ama bu onun siyasetle tamamen ilgisiz olduğu anlamına da gelmez. Bir siyasî sistem bireylerin potansiyellerini geliştirmek ve gerçekleştirmek suretiyle insanî mükemmelliğe ulaşmalarını sağlamaya kendi amaçları arasında pekâlâ yer veriyor olabilir. Ancak onun bu amacı gerçekleştirmek için gerekli olan araç ve imkânlarla bireyleri donatmaya çalışmakla yetinmeyip, bu amacı izlemeyi herkese dayatan bir paternalizme yönelmesi halinde özgür toplum idealinden uzaklaşacağı açıktır. (Burada, söz konusu kapsamlı ‘’donatma’’ işinin zorunlu kılacağı yeniden dağıtım siyasetinin ortaya çıkaracağı özgürlük, adalet ve hakkaniyet sorunlarını bir yana bırakıyorum.)

Ödev ahlâkına gelince, onun daha mütevazi bir hedefi vardır; o bireylerden sadece düzenli bir toplumsal hayatın varlığı için zorunlu olan temel kurallara uymalarını ister, yoksa güç ve potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmedikleri veya gerçekleştiremedikleri için insanları muaheze etmez. Ödev ahlâkı daha ziyade hukuk ve adaletin, dolayısıyla siyasetin alanıdır. Hukuk ve siyaset yurttaşlara ahlâkî mükemmelliği -veya herhangi bir ahlâkî görüşü- buyuramaz. Bu alanda bireylerden istenebilecek olan, barışçı ve düzenli bir toplumsal hayatın asgarî gereklerine uymalarıdır; bunun ötesine geçerek onlardan meselâ ahlâkî mükemmelliğe ulaşmaları istenemez.

Bu nokta sadece genel olarak yurttaşlardan değil siyasetçilerden de istenebilecek olanın sınırını teşkil eder. Siyasetçiden şahsında en üst düzeyde bir ahlâkı gerçekleştirmesi istenemez; siyasetçinin ‘’iyi ahlâklı’’ veya mükemmel bir insan olması şart değildir, onun toplumun özgürlük ve barış içinde bir arada yaşamasının asgari şartlarını gerçekleştirmek için çalışması yeterlidir. Fakat siyasetçinin bunu yaparken gözetmesi gereken bir husus daha vardır ki bu da bizi üçüncü ahlakilik anlayışına, ‘’sorumluluık ahlâkı’’na götürmektedir. Bu öğretinin merkezinde bireyin politikada ahlâken sorumlu bir biçimde nasıl hareket edebileceği sorunu yatmaktadır.

Sorumluluk ahlâkı izlenen amaçların doğru, iyi veya değerli olmasının kendi başına yeterli olmadığını, ahlâkî davranışın kişinin eyleminin sonuçlarının sorumluluğunu da üstlenmesini gerektiğini buyurur. Siyaset elbette doğru ve değerli amaçlar gütmelidir, ama ahlâkîlik bakımından bu yeterli değildir. Bu da, kısaca, eylemlerimizin kast ettiğimiz sonuçları yanında, kast etmemiş olsak ta doğurması muhtemel sonuçlarını da hesaba katmamızı gerektirir. Ne var ki, özellikle siyaset söz konusu olduğunda
eylemlerimizin doğuracağı sonuçların ne olduğu konusunda genellikle kesin bilgi sahibi olamayız. Yani, siyasî faaliyet önemli ölçüde ahlâkî bir risk taşımaktadır ki bu da siyasetçiyi ölçülülüğe, alçak gönüllülük ve ihtiyata davet eder.

Açıktır ki, siyasal faaliyetin büyük kötülük ve acılara sebep olma ihtimali yüksektir. Eylemlerimizin istemiş olmasak bile yol açabilecekleri kötülük ve acıların sorumluluğundan tamamen kaçamayız. Güttüğümüz amacın yüceliğine atıfta bulunarak, kendi eylemlerimiz yüzünden insanların maruz kaldıkları maddî-manevî kayıplar ve maliyetlerden sorumlu olmadığımızı söyleyemeyiz. ‘’İyi’’ amaçlar güdüyor olmamız bize onları her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirme hak ve yetkisi vermez.

Kısaca, hayatın başka alanlarında olduğu gibi siyasette de, öncelikle de siyasette, güttüğümüz amaçların iyi, doğru veya değerli olmasıyla müsterih olamayız. Amaçlarımızı gerçekleştirmek için başvurduğumuz araçların amaçlarımızla çelişmemesini sağlamaya çalışmamız; kullandığımız araçların, izlediğimiz yol ve yöntemin doğurması muhtemel büyük insanî maliyetlerden kaçınmaya da özen göstermemiz; kısaca sorumluluk ahlâkına geçmemiz gerekmektedir.

İçinde yaşadığımız bu karmaşık insanlık durumunda, elimizde taşıyacağımız ‘’iyi niyet’’ kozu ne siyasette ne de hayatın diğer alanlarında bizi ahlâklı kılmaya yeter.

(Diyalog,5 Mart 2023)

Önceki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayı 32
Sonraki İçerikYAKIN GELECEĞE DAİR İHTİYATLI İYİMSERLİK
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)