Türkiye’nin dünyadaki tüm hukuk devleti ve yönetişim endekslerinde gerilemesi, hukuk ve idari alanlarda kurumsal/yapısal bir erozyon gerçekleştiği ve Türkiye’nin ivedilikle reforma tabi tutulması gerektiği düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Bu düşünce çerçevesinde Özgürlük Araştırmaları Derneği, National Endowment for Democracy’nin desteğiyle birlikte “Türkiye’de Yapısal Reformlar Projesini” başlatmıştır. Bu projede Yasama, Yargı, Kamu İhale Rejimi, Kamu Personeli Rejimi ve Medya Bağımsızlığı olmak üzere beş ana kurum/yapı belirlenmiş ve bu alanlardaki mevcut sorunların tanımlanması, somutlaştırılması ve olası reform önerilerinin paylaşılmasını amaçlanmıştır. Bu kapsamda, Gazeteci Derya Sazak tarafından kaleme alınan “Demokrasi için Medya İnşası, Her Şeye Sıfırdan Başlamak, Tabula Rasa” adlı rapor, Türkiye’de mevcut medya düzenindeki sorunlar ve olası çözüm önerileri sunulmuştur.

Gazeteciler, tarihe tanıklık eden ve ülkelerindeki olayları yansıtan birer ayna görevi görürler. Bu nedenle gazetecilik ve medya ülkelerin tarihi ve mevcudiyeti için önemli meslek alanlarından biridir. “gazetelerin gazete olarak çıktığı” 1960-1970’li yıllardaki yüz akı örnekleri bir kenara koyduğumuzda Türkiye’de medya hiçbir zaman bağımsız; egemen gücün uzağında, egemen güce karşı çıkan bir yapı haline gelememiştir. Buna paralel olarak, tabularla/normlarla iç içe geçmeyen bir gazetecilik anlayışı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Mevcut duruma bakıldığında ise durumun daha vahim olduğu ve zaman geçtikçe tablonun daha da kötüleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kötüleşmenin çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bu sebeplerden birisi kamusal bir faaliyet alanı olan medyanın çeşitli mülkiyet yapılar ıüzerinden denetlenmesi; özgür bir şekilde hareket edememesidir. Türkiye’de matbuat/basın/medya senelerce devletin/siyasi iktidarın, sermayenin ve/ya askeriyenin sultası altında kalmıştır. Bunun yanı sıra ana akım gazete ve televizyon sahipliği hususunda sermayedarların birden fazla alana dahil olması ve bu alanları birbirine bağımlı bir şekilde yürütmeye çalışması başlıca sorunlardan biridir. 2000’lere dek medya gruplarının yükselişinde ‘gazete-televizyon-banka’ üçlemesi denilebilecek bir yapılanma mevcuttu. Gazetesi olan patronlar, sırasıyla televizyon ve banka sahibi olmuşlardı. Günümüzde ise bu üçlemenin içeriği değişti ve farklı alanlar da dahil oldu; üçlemeler çoğaldı. Öyle ki mevcut düzende gazetecilik ve medya siyasi erkin hizmetine sunulur hale geldi; medya sahiplerinin kar-zarar hesabı rant-ihale ve kamu kaynakları temeline oturtuldu. Şüphesiz bu durum, sadece medya sahiplik düzenini değil medya çalışanlarını da doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilemekte ve onları mesleğin esaslarından uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Medya sahiplerinin ve medya çalışanlarının bu siyasi atmosferden oldukça etkilenmekte ve iktidara, güç odaklarına bağımlılık artmaktadır.  Ayrıca, Türkiye medyasının mevcut krizi ABD’den, Batı Avrupa ve İngiltere’den farklı olarak küresel sermaye şirketlerinin medya tröstlerinin güdümüne girmekten çok, çürük ve güçsüz şirketlerin kamu kredilerine dayalı mülkiyet yapıları nedeniyle iktidarın emrine girmeleridir.

Ana akım medyanın güç odaklarıyla iç içe geçmiş bir vaziyette olması kamu yararı gözeten bir gazeteciliğin nasıl yapılabileceği sorusunu canlı tutmaktadır. Gelişen ve değişen teknolojiyle birlikte alternatif medya ortaya çıkmıştır ve günden güne de büyümektedir. Alternatif medya, teknolojinin getirdiği yenilikleri görmede ve okurla doğrudan hem manevi hem de mali bağlantı sağlayabilmede önemli bir yere sahiptir. Ayrıca medyaya dair yeni bir kanun hazırlanmaya gidilmelidir. Bu kanun tasarısında alternatif medyanın ve dijital mecraların da yer alması etik ilkelerin de bu mecralara yerleştirilmesi gerekmektedir. Yeni yeni büyüyen alternatif medyanın temelleri iyi oturtulmalıdır. Böylelikle alternatif medyanın akıbetinin ana akım medya ile benzer olmasının önüne geçilebilir.

Türkiye’deki medyaya ilişkin temel sorunlardan bir diğeri ise mevcut politik iklimdir. Medyada çoğulculuk önemli bir husus olmasına rağmen kendinden olmayana sağır bir çoğulculuk anlayışı tasvip edilen bir durum değildir. Türkiye’ye bakıldığında çeşitli grupları temsil eden ve/ya onlara odaklanan bir medya yapısı mevcuttur. Ancak bu yapı, ideolojik bariyerlerle çevrili olduğu için çoğulculuk anlayışının esaslarından uzaktır. 

İfade özgürlüğü, demokrasi ve medya arasında oldukça güçlü bir yapı bulunmaktadır. Tabii bu noktada yargı organının mevcudiyeti de oldukça mühimdir. Bağımsız yargının olmadığı bir yerde hakimler özgür değildir ve dolayısıyla da tam anlamıyla bir ifade özgürlüğünden de bahsedilemez. İfade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede de iyi işleyen bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. İfade özgürlüğünün olmadığı ve anti-demokratik durumların yaşandığı bir ülkede de medyanın tarafsız, bağımsız ve özgür olması beklenemez. Diğer bir deyişle, iyi işleyen bir demokrasinin olmadığı, git gide otoriterleşen bir yönetim altında ifade özgürlüğünden bahsedilemeyeceği için medyanın özgür olması beklenemez. 

İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün durumunu anlamak için muhalif medyanın durumuna bakmakta yarar vardır. Türkiye’de muhalif medyayı etkileyen, hareketlerini ve faaliyet alanlarını kısıtlayan mekanizmalardan biri şüphesiz RTÜK’tür. Türkiye’de faaliyet gösteren tüm radyo ve televizyonların yayınlarını denetleyen kamu kuruluşu olan RTÜK, bağımsız bir şekilde denetleme yapmaktan uzaktır. Kurulduğundan bu yana iktidarın toplumu yönlendirmede kullandığı araçlardan biri olmuştur ancak AKP dönemlerinde ise tarafsızlığını ve bağımsızlığı tamamen yitirmiştir. Çünkü RTÜK, parlamentodaki güç dağılımının yönetimine yansıması nedeniyle, siyaset adına medyayı denetleyen bir mekanizmaya dönüşmüştür. RTÜK’ün yasakçı tavrı, muhalif medyayı derinden etkilemekte ve kesilen cezaların büyüklüğü nedeniyle iş yapamaz hale getirmektedir.

 

Medya çalışanlarının niteliği ve çalışma ortamları medyayı etkileyen ve şekillendiren unsurlardan bir diğeridir. Bir medya çalışanı tarafsız, bağımsız, özgür ve güvenceli bir ortamda çalışamıyorsa medyanın özgürlüğünden bahsetmek mümkün olmaz. Türkiye’de medya çalışanları güç odaklarının radarına girmekten çekinmekte ve işini kaybetme kaygısı yaşamaktadırlar. Çünkü medya çalışanlarının özlük haklarını koruyan bir sistem mevcut değil. Çalışanlar işsiz kalma korkularının yanı sıra haber alma kaynaklarından uzaklaşma sorunuyla karşı karşıya kalmaktalar. Bu nedenle de mesleğe dair güvenceli bir ortam sağlanmalı ve medya çalışanlarının bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışabilmelerinin yolu açılmalı. Nitelik konusuna gelindiğinde de etik kurallardan ve mesleğin gerekliliğinden uzak habercilik ile karşı karşıyayız. Ayrıca haberin ve kanaatin ayrımı yapılamaz hale geldi ve haber ile kanaat iç içe geçti. Haber o kadar dışlanmış vaziyetteki iyi muhabirler köşe yazarlığı yapmakta. Bu nedenle en başa gidilmeli ve iletişim fakültelerinin durumu ve eğitim içeriği incelenmelidir. 

 

Raporda sunulan diğer çözüm önerileri şunlardır:

  • Ana akım gazete ve televizyon sahipliğinde bir yasal düzenlemeyle bu sektöre girecek sermayenin tek işinin medya yayıncılığı olması sağlanmalıdır. Eğer medya sahibi olan iş çevrelerinin başka iş alanlarında yatırım yapmaları yasaklanmazsa hem medyada hem de farklı alanlarda iş yapan grupların kamu ihalelerine katılmaları engellenmelidir.

  • Tam ve bütünlükçü bir Basın Kanunu oluşturulmalıdır. Bu kanunun hazırlanma sürecinde gazeteciler, ilgili sivil toplum kuruluşları ve medya sahipleriyle birlikte hareket edilmelidir. Alternatif medya ve dijital mecralara da yer verilmelidir.

  • Gazeteci ve muhabirlerin yetiştiği İletişim Fakültelerinin eğitiminin içeriği incelenmeli ve geliştirilmelidir. Bu konuda Batı’daki çeşitli uygulamalar dikkate alınabilir.

  • Sendika sadece gazetecilerin özlük haklarını koruyan bir sistem olmaktan çıkarılmalı; mesleği örgütleyen, olduğu gibi yapılandıran bir sistem haline gelmelidir. Ayrıca sendikaların çeşitlenmesi de önemlidir.

  • Alternatif medya güçlendirilmeli; geliştirilmeli ve önü açılmalıdır. Bu konuda manevi desteğin yanı sıra maddi destek de sağlanmalıdır.

  • Mesleki ahlaka yönelik davranışlar sorgulanmalı, bu mesleği yapan kişilerin kişisel ideolojilerinden, görüşlerinden azade bir şekilde hareket etmeleri teşvik edilmelidir.

  • İfade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün garanti altına alınması için öncelikle demokrasinin iyileştirilmesi ve buna paralel olarak bağımsız yargının da önünün açılması gerekmektedir.

  • Muhabirin bağımsızlığını sadece sendikayla bağdaştırmak da yetersiz kalacağı için iş güvencesini de sağlayacak bir bağımsızlık ortamının, bir haber kooperatifinin olması gerekmektedir.

  • Medya denetim kurumlarının da yeniden düzenlenmeli; bağımsız ve özerk hale getirilmeli, siyasi partilerden arındırılmalıdır.

 

 

Önceki İçerikDünya Özgürlük Raporu 2020
Sonraki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayi 10