Berlin valisi Gustav Boess 1929 sonbaharında New York’u ziyaret ettiğinde onu ağırlayan Vali James J. Walker’a alkol yasağının ne zaman yürürlüğe gireceğini sormayı planlıyordu. Buna karşın söz konusu alkol yasağı neredeyse 10 senedir yürürlükteydi zaten. Boess’in kafasında böyle bir soru olması yasağın nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları veriyor olsa gerek.
19 Ocak 1920’de ABD’de alkol yasağı başladığında gelişmeleri takip edenler bunun çok da iyi devam etmeyeceğini öngörmüştü. Gerçekten de, Amerikan tarihinde alkolü yasadışı ilan etmeye yönelik çoğu çabanın kötü sonuçlar verdiği malumdur. Örneğin 1844’te Massachussets’te bir kasaba alkol satışını yasakladığında kurnaz bir bar sahibi müşterilerinden yalnızca çizgili bir domuzu görmeleri için para aldı, alkol bu gösterinin yanında ikram olarak geliyordu. 1851’de Maine’de katı bir alkol yasağı yasası çıkarıldığında sonuç itidal değil, şehrin işçi sınıfı ve İrlandalı mülteci nüfusu arasından çıkan kin oldu. Neticede Portland’ta 1855’te çıkan ölümcül bir isyan, kanunun ilgasına sebep oldu. Oysa artık alkol yasağı ulusal ölçekte uygulanmaya başlanıyor ve Anayasa’ca kutsanıyordu. Devamındaysa istenmeyen sonuçların kargaşası söz konusu oldu.
Bu durum, alkol yasağı gibi deneysel bir riziko için şaşırtıcı olmamalıydı. Başkan Herbert Hoover’ın 1928’de alkol yasağını tanımlarken kullandığı “muazzam bir sosyal ve ekonomik deney, amacı asil ve oldukça da geniş” ifadeleri sayesinde popüler terminolojiye “asil deney” olarak yerleşmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Deneyin sefil bir biçimde başarısız olmasıysa tüm ulus için oldukça talihsiz oldu.
Alkol Yasağının Ekonomisi
Alkol yasağının destekçileri, ilk başta alkolsüz dönemde gerçekleşmeyen beklentilerinden ötürü oldukça şaşkındı: Kanun yürürlüğe girdiğinde giyim ve ev eşyası satışlarında patlama olmasını bekliyorlardı. Emlakçılar ve ev sahipleri alkollü mekanlar kapandıkça ve mahallelerin refah seviyesi yükseldikçe kira fiyatlarının artmasını bekliyorlardı. Sakız, üzüm suyu ve meşrubat şirketleri, hepsi büyüme bekliyordu. Amerikalılar kendilerini alkolsüz biçimde eğlendirmenin yollarını ararken tiyatro yapımcıları yeni kalabalıklar bekliyordu. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi.
Bütün bunlar yerine eğlence sektöründe kapsamlı bir düşüş olduğu kanıtlandı. Yasal alkol satışından herhangi bir kâr elde edemeyen restoranlar gittikçe başarısız oldu. Tiyatro gelirleri artmak bir yana düştü ve beklenen ekonomik faydalardan çok azı ancak gerçekleşebildi.
Bütüne baktığımızda alkol yasağının ekonomik etkileri daha başından olumsuz bir şekilde meydana geldi. Üretim tesislerinin ve alkol satıcılarının kepenk kapatması binlerce işin ortadan kalkmasına sebep olmakla kalmayıp sırasıyla fıçı üreticileri, kamyoncular, garsonlar ve benzeri iş kollarının da binlercesinin piyasadan silinmesine yol açtı.
Alkol yasağının istenmeyen ekonomik sonuçları yalnız bunlarla sınırlı kalmadı. Yasağın en derin etkilerinden bir tanesi de devletin alkolden aldığı gider vergilerinde kendisini gösterdi. Alkol yasağından önce birçok eyalet, bütçelerini karşılayabilmek için alkol satışlarından sağlanan ider vergisine bel bağlıyordu. New York Eyaleti gelirlerinin neredeyse %75’i alkolden sağlanan vergilerden karşılanmaktaydı. Alkol yasağı devreye girince bu gelir aniden ortadan kayboldu. Yasak ulusal düzeyde, Federal hükümete tam 11 Milyon $ vergi kaybına ve bunun icrası için harcanan 300 Milyon $’a mâl oldu. Bunun en kalıcı sonucuysa birçok eyalet ve Federal hükümetin bütçelerini finanse etmek için gelir vergilerine dayanmak zorunda kalması oldu.
Eşitsiz Yürütme
Alkol yasağı, yasak yürütmesinin kovalamacaya benzer doğasından ötürü daha pek çok istenmeyen sonuca yol açtı. On Sekizinci Yasa sarhoş edici içeceklerin üretimi, satışı ve dağıtımını yasaklarken alkol bulundurmayı veya tüketmeyi tam anlamıyla yasaklamıyordu. Alkol yasağının yürütmesini kolaylaştıran Volstead yasasında da alkolsüzlükten kaçınabilmenin önünü açmaya yetecek boşluklar pekâlâ vardı.
Alkol yasağının yasal istisnalarından bir tanesi eczacıların anksiyeteden influenzaya birçok rahatsızlık için viski reçetesi yazmasına izin verilmesiydi. Alkol kaçakçıları, bir eczane işletmenin yaptıkları iş için mükemmel bir kaynak olduğunu çabucak fark etti. Sonuç olarak alkol yasağı döneminde New York Eyaleti’ne kayıtlı eczane sayısı üçe katlandı.
Amerikalıların aynı zamanda dinî sebeplerden ötürü şarap elde etmesine izin verildiğinden kilise ve sinagoglara kayıtlar arttı, bunun yanı sıra cemaatleri için şarap edinmelerine izin verilen hahamların sayısında da ciddi bir artış görüldü.
Amerikalıların evlerinde kendi şaraplarını üretmeleri konusunda yasa pek açık değildi.Göz açıp kapatıncaya kadar üzüm endüstrisi, üzerinde dışarıda uzun süre beklerse fermente olup şaraba dönüşeceği açıklaması bulunan konsantre üzüm suyu kitleri satmaya başladı. Ev tipi kitler teknik olarak yasal değildi ancak Amerikalılar bunları herhangi bir hırdavatçıda, Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanmış kullanma kılavuzlarını da halk kütüphanelerinde bulabileceklerini fark etti. Yasa aslında Amerikalıları alkol içmekten alıkoymak adınaydı, fakat bunun yerine onları alkol üretmeyi bilen ustalara dönüştürdü.
Kaçak alkol ticareti halk sağlığı açısından ciddi sonuçlara yol açmıştı. Kaçak alkol ticareti daha kazançlı hale geldikçe, merdiven altında üretilen kalitesi de yerlere düştü. Alkol yasağı sırasında her sene ortalama 1000 Amerikalı kaçak alkolden dolayı hayatı kaybetti.
Alkol yasağının yürütmeye etkisi de aynı şekilde olumsuzdu. Alkolsüz dönemde elde edilen gelirlerin toplamı hem federal Alkol Yasağı Bürosu’nda hem de yerel eyalet düzeyinde ortaya çıkan yolsuzlukları gözler önüne serer nitelikteydi. Polis memurları ve görevliler sıkça rüşvet almak ve kaçakçılık fırsatları tarafından cezbediliyordu. Birçoğunun dürüstlüğünü korumasına karşın hatırı sayılır bir kesimi bu cazibeye yenik düşmek suretiyle alkol yasağı esnasında halkın kamu görevlilerine olan güveninin azalmasına neden oldu.
Yasadışı alkol ticaretindeki büyüme milyonlarca Amerikalıyı suç dünyasına itti. On yıl içerisinde mahkeme salonları ve hapishaneler tıka basa doldu ve hukuk sistemi bununla başa çıkamadı. Alkol yasağı duruşmalarındaki birçok müdafi, duruşmaya çıkarılmak için bir yıla yakın bekletildi. Biriken dosyaların sayısı arttıkça yargı sistemi, biriken davaları temizleyebilmek adına Amerikan içtihat sisteminde ilk kez tezahür eden bir tür “hüküm uzlaşması” sistemine dönüştü.
Yine de alkol yasağının istenmeyen sonuçlarının en büyüğü aslında görmesi en kolay olanıydı. On yılı aşkın süredir uygulanan yasak, içki kullanımında ölçülü olmayı teşvik etmek için ortaya konmasına rağmen alkolde ölçüsüzlüğü ve aşırılığı beraberinde getirdi. Alkol aşırılığına karşı Birleşik Devletlerin icat ettiği çözüm, sorunu daha da kötü bir hale getirmekten başka işe yaramadı. Bu döneme ait istatistikler çok net bir biçimde güvenilmez olsa da Birleşik Devletlerin birçok yerinde insanların alkol tüketimlerinin artarak devam ettikleri gün gibi ortadaydı.
Alkol yasağının istenen sonuçlarına ulaşamadığına dair şüpheye yer yok ve bu beklenmeyen sonuçlar umulan faydalarla kıyaslandığında sonuç maalesef Amerikalılar için oldukça vahim bir durumda. Alınacak nihai dersin iki tarafı var: Çözmeye yeltendiği problemi çok daha karmaşık hale getiren çözümlere karşı dikkatli olunmalı ve Anayasanın asil olsun ya da olmasın deneylere konu olmayacağı asla unutmamalı!
MICHAEL LERNER TARAFINDAN “UNINTENDED CONSEQUENCES” BAŞLIĞIYLA iNGİLİZCE OLARAK KALEME ALINAN BU YAZI WWW.PBS.ORG SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.
Çev: Çağın T. Eroğlu
Orijinal metin kaynağı: https://www.pbs.org/kenburns/prohibition/unintended-consequences/