Nükleer enerji, atom çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. Nükleer reaktörler ise nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çeviren santraller olarak kullanılırlar. Fransa, İsviçre, Güney Kore ve ABD gibi gelişmiş ülkelerin de dahil olduğu 32 ülke, enerji ihtiyaçlarının bir bölümünü nükleer enerjiden karşılarken Türkiye, nükleer enerjiden faydalanmak için reaktörlerini hazırlamış ve bir sonraki aşamaya, üretime geçmek üzeredir.
Nükleer enerji, diğer enerji kaynaklarına kıyasla insanlık tarihinin en çevreci enerji kaynaklarından biridir. En güçlü rakibi hidroelektrik santrallerine kıyasla yarı yarıya daha az karbon salınımı yapan nükleer enerji ile çalışan bir reaktör kWh başına 12 gram karbondioksit salınımı yapar. Bu sayı -hala birçok ülkede yaygın biçimde kullanılan- kömür ve linyit için 820 grama kadar çıkmaktadır. (Carbon Dioxide Emissions From Electricity – World Nuclear Association, n.d.)
Kendisiyle hemen hemen eşit miktarda karbon salınımı yapan rüzgar enerjisine kıyasla nükleer enerjiyi tercih etmek için ana sebep, üretim devamlılığıdır. Ortalama bir rüzgar türbini çalıştığı bölgenin coğrafi koşulları sebebiyle ömrü boyunca %30 ile %45 arasında bir verimlilik sağlarken bir nükleer reaktör, ortalama 42 yıllık çalışma süresi boyunca %100’e yakın bir performans sergiler. Kısacası, enerji üretmek için rüzgarlı bir havaya veya bir güneş paneli söz konusu olduğunda güneşli bir havaya ihtiyaç duymadan devamlı bir elektrik üretimi için nükleer enerji idealdir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının aksine bir nükleer reaktörün çalışması için belirli bir seviyede iş gücüne ihtiyaç vardır. Nükleer reaktörlerin sayısının arttığı bir ülkede enerji ihracatı da söz konusu olacaktır. Bunlar da nükleer enerjinin ekonomik büyüme ve özellikle bölgesel istihdam açısından göz ardı edilemeyecek yararlarındandır.
Nükleer enerji ile ilgili herhangi bir söz söylendiğinde akla gelen ilk konu güvenliktir. Öyle ki, yıllar içinde oranı azalmış olmasına karşın ABD’de yapılan bir kamuoyu araştırması, ankete katılanların %47’sinin nükleer enerjiye karşı olduğunu gösteriyor.
Yaygın kanının aksine nükleer enerji güvenli bir enerji kaynağıdır. Nükleer reaktörler sebebiyle son 20 yılda yalnızca iki kişi hayatını kaybetmiştir. Biri Fukushima’daki enkaz alanında görev yapan ve daha sonrasında bireysel güvenliğini ihlal ettiği bildirilen bir işçinin ölümü, diğeri de Hindistan’da illegal bir şekilde müzayedeye çıkarılan radyoaktif bir metal parçasından kaynaklanan ölümdür.
Bu bilgiler ışığında nükleer enerjinin güvenilirliğini tartışmak yersizdir. Yüzlerce mevzuat ve binlerce mühendislik süreciyle sıkıca denetlenen ve korunan reaktörlerin bir insana zarar verme ihtimali, yıldırım düşmesi nedeniyle gerçekleşen ölüm ihtimalinden bile katbekat daha azdır.
Türkiye’de nükleer enerji çalışmaları, “atom enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanılması” konusunda düzenlenen Cenevre Konferansı’ndan hemen sonra 1955 yılında başlatılmıştır. (Bayraktar, N., 1997)
1970 yılından itibaren tam teşekküllü bir santral kurulması gayretlerinde bulunulmuş olsa da sürekli değişen siyasal yapı ve ekonomi, bu planların yarıda kalmasına sebep olmuştur. Lokasyonu az önce değindiğimiz 1970’lerdeki planlarda belirlenmiş olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali ise 2015 yılında başlayan yapımını 2023’te, bir seçim arefesinde tamamlamış, Eylül 2023 itibarıyla ilk reaktörünü çalıştırmak için sürecin tamamlanmasını beklemektedir. Akkuyu NGS’nin dört reaktörünün işleme alınması ihtimalinde santralin, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yıllık %10’unu karşılaması beklenmektedir.
İklim Değişikliğine Karşı Nükleer Enerji ve Liberal Perspektif
Liberalizm, her zaman bireye, serbest piyasaya ve uluslararası güvenlik dengelerine önem veren bir öğretidir. Keza konu iklim değişikliğine geldiğinde farklı bir tutumda bulunması beklenemez. Kamusal yatırımlardan ziyade özel teşebbüslere, toplumsal olarak “doğru” görünenden ziyade rasyonel doğruyu hedefleyen liberal görüş, ve bu görüşü temsil eden yönetimler de yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı nükleer enerjiyi önceler.
Nükleer güçle açığa çıkan enerji, diğer kaynaklara göre somut olarak çok daha fazladır ve nükleer enerji aracılığıyla elektrik üretimi yapan herhangi bir siyasi kurum, kendi pazarını yaratabilir. Bu duruma verilebilecek en iyi örnek İsveç’tir. İsveç’te her dört evden biri nükleer enerjiden faydalanmaktadır.
Dünyanın en az karbon salınımı yapan ülkelerinden biri olan İsveç, 2021 yılında yaklaşık 3 milyar dolarlık enerji ihracatına sahiptir (Electricity in Sweden | OEC, n.d.). Türkiye’nin son dönem enerji ithalatının 97 milyar dolar olduğunu düşündüğümüzde bu soruna yara bandı olmak yerine merhem olacak bir enerjiden kaçınmamak gerektiği barizdir.
Avrupa liberal demokrasilerinde yaygın görülen “yeşil” partiler genellikle güneş, hidroelektrik ve rüzgar yoluyla enerji üretimini desteklerken ekonomik sağ görüşe daha yakın partiler bu dönüşümü daima sorgular ve nükleer enerjinin gerekliliğini devamlı olarak hatırlatır. Bu konuda tek istisna Almanya’nın 2022 seçimlerinin ardından hükümeti oluşturan koalisyonun küçük ortağı FDP’dir. Hür Demokratların yönetimindeki Alman ekonomisi, 2024 yılına kadar nükleer güç santrallerini aşamalı olarak kapatmayı planlamış, koalisyonun diğer ortakları SPD ve Grüne’nin (Yeşiller) çizgisinde bir yol izlemeyi tercih etmişlerdir. (Ellermann, 2022)
Batı Avrupa’nın en kirli havasına sahip olan Almanya için “yeşil dönüşüm” tam anlamıyla gerçekleşmeden alınan bu karar yalnızca negatif sonuç getirecek ve pişmanlıkla sonuçlanacaktır.
Nükleer enerji ne yazık ki diğer enerji türleri gibi direkt işlenebilen bir enerji kaynağı değildir. Yaygın kullanılan radyoaktif kaynak olan Uranyumun işlenmesi zahmetli, maliyetli ve birikim gerektiren bir süreçtir. Türkiye’nin bu konuda Rusya ve / veya Çin’den destek alması Türkiye’nin enerji bağımsızlığı için büyük bir tehdittir.
Herhangi bir ittifak içinde bulunmadığı, tarihi ve güncel anlaşmazlıklar nedeniyle sürekli olarak kızışan ve normale dönen Türkiye – Rusya ve Türkiye – Çin diplomasisi göz önünde bulundurulduğunda ileride yaşanması muhtemel uyuşmazlıklar Türkiye’nin ekonomisini derinden etkileyebilir. Tarih bize göstermiştir ki otokratik yönetimlere sahip ülkelerle yapılan girişimler, negatif sonuçlanabilmektedir. Şeffaf bir devlet yönetimine sahip olmayan ve direkt olarak kendi kamu kaynaklarıyla ülkemizde yapacakları yatırımdan ne kadar fayda sağlayabileceğimiz olağanüstü bir biçimde değerlendirilmelidir.
Bu iki ülke yerine uzun vadeli diplomasiye sahip olduğumuz, uranyum zenginleştirebilen ABD, Fransa ve Güney Kore gibi gelişmiş, batılı ve batılı değerlere aşina ülkelerle yol yürünmesi hem uluslararası ekonomik işbirliği bakımından hem de Türkiye’nin diplomasi karnesi bakımından faydalı olacaktır.
Sonuç olarak, dünyanın ve özellikle Türkiye’nin, enerji geleceğinde hem ekonomi hem de güvenlik bakımından alacağı kararlar kritik önem taşımaktadır. Füzyon enerjisi yerine tercih edilen her kaynağın kısa, orta ve uzun vadeli sonuçları irdelenmeli, dengeli, erişilebilir ve güvenli enerji piyasasının oluşturulmasına dikkat edilmelidir.
Yazar: Ekim Atay
Kaynakça
Carbon dioxide emissions from electricity – World Nuclear Association. (n.d.). https://world-nuclear.org/information-library/energy-and-the-environment/carbon-dioxide-emissions-from-electricity.aspx#:~:text=Worldwide%20emissions%20of%20carbon%20dioxide,2%20and%20other%20greenhouse%20gases.
Public opinion on nuclear energy: Turning a corner? (n.d.). – ANS / Nuclear Newswire. https://www.ans.org/news/article-314/public-opinion-on-nuclear-energy-turning-a-corner/
Bayraktar, N. (1997). Dünyada Nükleer Enerji. TMMOB Çevre ve Enerji Kongresi.
Electricity in Sweden | OEC. (n.d.). OEC – the Observatory of Economic Complexity. https://oec.world/en/profile/bilateral-product/electricity/reporter/swe#:~:text=The%20main%20destinations%20of%20Sweden,%2C%20and%20Poland%20(%2423M).
Ellermann, E. (2022, July 25). Pläne der FDP: Atomkraftwerke sollen bis 2024 laufen. tagesschau.de. https://www.tagesschau.de/inland/fpd-atomkraftwerke-laufzeit-energiekrise-gas-ukraine-101.html