Geçenlerde gazetelerde bir hafta arayla iki ilginç haber yayımlandı. Tarih olarak daha yeni olanın başlığı şöyle: ‘’En fazla sansür yolsuzluk haberlerine’’.

Haber şöyle devam ediyor: ‘’Free Web Turkey 2023 İnternet Sansürü Raporu’na göre 2023 yılında 219059 URL’ye erişim engeli getirildi. Engellenen haber sayısı 14680 olurken en çok yolsuzluk ve usulsüzlük konulu haberler engellendi. Bu konudaki haberlerde suçla adı anılanlar ise kamu görevlileri ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakın kişiler oldu.’’

Bu haberden ilk bakışta şu üç şeyi anlayabiliyoruz: İlk olarak, Türkiye’de özel olarak araştırılmasını gerektirecek ve ‘’haber’ ’yapılacak kadar yaygın bir internet sansürü var. İkinci olarak, sansüre konu olan haberlerin başında ‘’yolsuzluk ve usulsüzlük’’la ilgili olanlar gelmektedir. Ve nihayet yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı iddia edilenler AKP’ye yakın kişiler ile AKP bürokratlarından oluşmaktadır.

Bu veriler veya olguların ayrıntılı olarak araştırılıp istatiksel dökümünün yapılması elbette iyi oldu da, biz bunları zaten biliyorduk. Hem yolsuzluğun Türkiye’nin siyasî ve idarî işleyişinin olağan bir parçası haline gelmiş olduğunu, hem bunun arkasındaki asıl failin AKP iktidarı olduğunu, hem de bu yozlaşmanın kamunun bilgisine ulaşmasının iktidarın gölgesinde işleyen yargı eliyle engellenmeye çalışıldığını biliyorduk. Bu arada, AKP iktidarının iki yıl evvel hükümetin hoşlanmadığı haberlerin sansür edilmesini kolaylaştıran bir yasal düzenleme yapmış olduğunu da hatırlayalım.

Bu haberden bir hafta kadar önce çıkan diğer haber ise yozlaşmayla AKP’lilik bağlantısının somut bir örneği gibi duruyor. ‘’Hayırlı İşler Sayın Bakan’’ başlıklı bu haberin de özeti şu: ‘’Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde Kuzey Marmara Otoyolu işletmesine verilen astronomik geçiş garantisine imza atan Cahit Turhan, şimdi bu şirkete yüksek maaşla CEO oldu. Bakanlık görevine getirilmeden önce de aynı firmada üst düzey yönetici olarak görev yaptığı ortaya çıkan Turhan’ın devlet adına muhatap olduğu müteahhitlerle ‘sıra dışı’ ilişkisi ‘Bu kadar da olmaz’ dedirtti.’’

Aynı haberde eski bakan Turhan’ın görevdeyken söz konusu otoyol işletmesini kayırdığı da iddia edilmektedir. Ha bir de, beklenebileceği gibi, eski bakanın yeni ballı göreviyle ilgili haberlere de mahkeme kararıyla erişim engeli getirilmiş. Bu arada, yakın geçmişte yaşanan benzer bir olayda ticarî bir şirket sahibi de olan Ticaret Bakanının başında bulunduğu bakanlığa mal sattığını da hatırlayacaksınız. Bu iktidar döneminde başka benzerleri de bulunabilecek olan özellikle bu iki olayda örneklenen durumun medenî dünyanın siyasî ahlâk standartlarından fersah fersah uzak olduğunu hatırlatmama bilmem gerek var mı?…

Bu meselede arka plandaki -hatta bazen gözler önündeki- AKP bağlantısının öne çıkması ve bu olguyu vurguluyor olmamız siyasî-idarî yozlaşmanın AKP dönemine özgü bir hastalık olduğunu düşündüğümüz anlamına gelmiyor. Yozlaşmanın öteden beri Türkiye siyasetinin bir özelliği olduğunun elbette farkındayız ve esasen bunun devlet-ekonomi ilişkisinin örgütleniş tarzından ve özel olarak ekonomiye aşırı müdahil bir devlet gerçeğinden kaynaklanan (‘’yapısal’’) nedenleri de bulunmaktadır.

Ancak, AKP döneminde yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık ve ‘’rant kardeşliği’’ pratiğinin söz konusu yapısal bozuklukları çok aşan boyutlara ulaştığı da bir gerçektir. Ben bu patolojik durumun AKP’nin dünya görüşüyle ve kadrolarının sosyo-ekonomik kökeniyle yakın ilişkisi olduğu kanaatindeyim. Bu iki noktaya şimdiye kadar değişik yazılarımda farklı bağlamlarda işaret etmiştim ama bu vesileyle bir kere daha kısaca ifade etmem gerekecek.

AKP’nin yüksek dinsel amaçlarının her türlü aracı meşrulaştırdığı inancını ‘’millet iradesi’’nin tekelci temsili iddiası ile birleştiren bir dünya görüşüne atıfta bulunuyorum. Bu yüksek dinsel amaçlar söz konusu olduğunda ‘’öteki’’yle (‘’laik kesim’’le büyük ölçüde örtüşen ‘’AKP’li olmayanlar’’la yani) ilişkisinde ‘’haram’’ ve ‘’günah’’ gibi temel kategorik yasakların ilgisiz olduğuna AKP’liler kendilerini inandırmış görünüyor. Öte yandan önderlik kadrosu dahil olmak üzere AKP kadrolarının çoğunun toplumun sosyo-ekonomik bakımdan en dezavantajlı ve bir ölçüde onurları yaralanmış kesiminden gelmekte olmasının da onlarda bu ‘’mahrumiyet ve mağduriyet’’i toplumun geri kalan kesimine ödetme duygusu yaratmış olduğunu tahmin ediyorum.

Yer yer kendisinden farklı olandan nefret etme boyutuna varan bu şiddetli duygudan zamanla uzaklaşıp normale yaklaşsalardı, başlangıçtaki bu ‘’ödetmeci’’ ruh hali bir ölçüde anlaşılabilirdi. Ama heyhat, AKP bu muzır hissiyattan kendisini kurtarmak şöyle dursun, ele geçirdiği devletin tam kontrolünü aynı duygu uğruna kararlı bir şekilde kullanmaya devam ediyor!

(Diyalog, 21 Temmuz 2024)

Önceki İçerikSerbest Piyasa Çevreciliği ve Kurumsal Düzenlemeler
Sonraki İçerikJAMES BUCHANAN VE ROMANTİZMDEN ARINMIŞ SİYASET
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)