2024 Medya Özgürlüğü İzleme Raporu, Türkiye’deki basın özgürlüğünün sistematik olarak kısıtlandığını ve gazetecilerin ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldığını gözler önüne seriyor. Raporda, AB üye ülkelerine kıyasla aday ülkelerde gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama ve hapis cezalarının endişe verici derecede yüksek olduğu belirtiliyor. Türkiye ve Gürcistan, bu tür saldırıların en fazla kaydedildiği ülkeler arasında yer alıyor.
Özellikle bireyler, gazetecilere yönelik saldırılarda en yaygın failler olarak öne çıkarken, polis ve devlet güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen saldırıların da alarm verici düzeyde olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, yargı tarafından mahkemelerde gerçekleştirilen saldırılar açısından Türkiye başı çekiyor. 2024 raporunda, gazetecilere yönelik en yaygın üçüncü saldırı türü olarak gözaltı, tutuklama ve hapis cezaları öne çıkıyor. Bu bağlamda, Türkiye ve Gürcistan’da toplam 83 vaka kaydedildi.
Yerel seçimlerin ardından, Türkiye’nin doğusunda gazeteciler fiziksel saldırılara maruz kalmış ve polis tarafından engellenmiştir. Örneğin, Van’da Abdullah Zeydan’ın belediye başkanlığının iptal edilmesini protesto eden gösterileri takip eden gazeteciler gözaltına alınmıştır. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde ise yerel seçim sandıklarına dair bir anlaşmazlığı takip eden Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı ve İhlas Haber Ajansı muhabirleri kimliği belirsiz kişiler tarafından ateş altında kalmış, ancak herhangi bir yaralanma olmadan olay yerinden ayrılmayı başarmışlardır. Ayrıca, seçim sürecini takip eden bazı gazetecilere ölüm tehditleri yapılmıştır.
Çevre ve iklim değişikliğiyle ilgili haber yapan gazetecilerin de yasal tehditlerle karşı karşıya olduğu raporda belirtilmektedir. Türkiye’de, çevreyle ilgili haber yapan gazetecilere yönelik polis soruşturmaları başlatılmış ve bazı medya organlarına haberlerini yayımlamamaları yönünde hukuki uyarılar gönderilmiştir.
Türkiye’de basın özgürlüğü, hükümetin muhalif sesleri bastırma politikaları, yoğun sansür ve yargı yoluyla gazetecilere yönelik baskılar nedeniyle sürekli tehdit altındadır. Raporda, Türkiye’de toplam 135 basın özgürlüğü ihlali ve 317 medya çalışanı ya da kuruluşuna yönelik baskı kaydedilmiştir. Bu ihlallerin çoğu hukuki baskılarla ilgilidir ve toplam ihlallerin %64,4’ünü oluşturmaktadır. En yaygın baskı türü ise gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması ve hapsedilmesi olup, toplam 51 vakada 128 gazetecinin etkilendiği belirtilmektedir. Türkiye, gazetecileri hapsetme konusunda en kötü sicile sahip ülkelerden biridir ve raporun yayımlandığı dönemde 18 gazeteci hapiste bulunuyordu.

Hükümet, muhalif gazetecilere yönelik kitlesel tutuklamalar ve şafak baskınlarını sıklıkla bir baskı aracı olarak kullanmıştır. Toplamda, 32 gazeteci gösterileri takip ederken veya bu gösterilere katılırken gözaltına alınmıştır. Yabancı ve yerli gazeteciler sık sık gözaltına alınmış, ülkeye giriş ve çıkışları yasaklanmıştır. Gazetecilere yönelik davalar, soruşturmalar, sorgulamalar ve sivil davalar sürekli bir tehdit unsuru olarak kullanılmıştır. Hakaret davaları ve terör propagandası suçlamaları gazetecilere yönelik başlıca suçlamalar arasında yer almaktadır.
Türkiye’de, FETÖ olarak adlandırılan Gülen hareketinin liderinin ölümüyle ilgili haber yapan gazeteciler de hedef alınmıştır. En az 32 gazeteci hapis veya ertelenmiş hapis cezalarına çarptırılmıştır. Rapora göre, bazı gazetecilere altı yıl üç aya kadar varan uzun süreli hapis cezaları verilmiştir. Kürt medyasında çalışan gazeteciler ve Kürt meseleleri hakkında haber yapan muhabirler, hem devlet hem de özel kişiler tarafından sıkça hedef alınmıştır. Özellikle Aralık ayında, Hawar Haber Ajansı’nda çalışan Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, Türkiye’nin gerçekleştirdiği düşünülen bir SİHA saldırısında hayatını kaybetmiştir. Bu olay üzerine yapılan protestolarda yaklaşık 40 gazeteci gözaltına alınmış, bunlardan yedisi ‘propaganda’ suçlamasıyla tutuklanmıştır.
Türkiye’de gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar artarak devam etmekte, basın üzerindeki baskılar artan yasaklar ve hukuki düzenlemelerle sürmektedir. RTÜK, bağımsız medya organlarına yönelik yaptırımlarına devam etmiş, Ekim ayında bağımsız radyo kanalı Açık Radyo’nun lisansını iptal etmiştir. Hükümetin, yasal düzenlemeler yoluyla basın özgürlüğünü daha da kısıtlama çabaları ve gazetecilere yönelik artan hukuki baskılar, Türkiye’de medya özgürlüğünün ciddi bir tehdit altında olduğunun göstergesi olmaya devam etmektedir.
Yazar: Bora Cüzdanoğlu