Geçen haftaki bir dış politika gelişmesi Türkiye’nin yeniden Avrupa Birliği’ne (AB) ve genel olarak Batı’ya yöneliş arayışı içinde olduğu izlenimi doğurdu. Hatırlanacağı gibi, Erdoğan yönetimi epey bir zamandır İsveç’in NATO’ya
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda
(1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli
tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve
düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu.
Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri
şunlardır:
Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b.,
2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018),
İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9.
b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve
Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî
İdeoloji. (2 b., 2000)
Bir yıl kadar önce bu gazetede yayımlanan ‘’Anayasal Yenilenme İçin Zihniyet Değişimi’’ (24 Temmuz 2022) başlıklı yazımda, bu yönde samimi bir niyetin var olması şartıyla, ülkemizde liberal anayasacılığın başarı şansının,
Türkiye’nin siyasî rejiminin -özgürlük ve insan hakları, hukuk ve adalet, demokrasi, barış ve refah gibi- toplumsal-siyasal ideallerle ilişkisi son yıllarda neredeyse tamamen kopmuştur. Maalesef, son on yılda önce AKP sonra
Geçen haftaki yazımda, Osman Kavala’nın Eylül başına kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında başlatmış olduğu ‘’ihlâl proseürü’’nün müeyyide uygulanmasıyla sonuçlanabileceğine ilişkin haberler üzerine şöyle yazmıştım: ‘’Türkiye
Laiklik devletin örgütlenmesiyle ilgili olan siyasî bir ilkedir. Laiklik deyince çoğu kişinin aklına ilk önce ‘’din ile devletin’’ veya bizdeki ifadesiyle, ‘’din işleri ile devlet işlerinin ayrılması’’ gelir. Başta Amerika
Geçen hafta gazetelerde yer alan ama nedense pek kimsenin dikkatini çekmeyen önemli bir haber vardı: Ekim 2017’den beri tutuklu bulunan Osman Kavala Eylül başına kadar serbest bırakılmazsa Avrupa Konseyi’ni kuran
Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetiminin başına getirilmesiyle, ülkenin acil siyasî gündeminin hiç değilse bir maddesiyle ilgili olarak iyi yönde -Şimşek’in deyimiyle, ‘’rasyonel bir zemine dönme’’ yönünde- bir adım atılmış görünüyor. Yeni
Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur oylamada yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle ‘’Mayıs 2023 seçim süreci’’ sona erdi. Böylece, ‘’Cumhur İttifakı’’ hem yasama hem de yürütmedeki hâkim durumunu korumuş oldu. Bunu
‘’Rejim Sorunu’’ benim 1999 yılında yayımlanan bir kitabımın adıdır. Rejim sorunu ibaresiyle kastettiğim, siyasal sistem ve hükûmet sistemindeki, iktidardaki partiler ve siyasal kadrolarındaki ve kamu siyasetlerindeki büyüklü-küçüklü değişmelere rağmen, Türkiye’nin
Bugün demokrasi dendiğinde ilk akla gelen seçimlerdir. Seçimler günümüz demokrasilerinin temsilî nitelikte olmasının zorunlu kıldığı araçlardır. Bugün yerleşik olan anlayış açısından, demokratik rejimlerin temsilî olmasını gerektiren başlıca iki neden vardır.