Covid-19 Salgını, Küresel Gıda Sistemini Dönüştürmemiz Gerektiğini Gösteriyor
Küresel, kâr odaklı, et merkezli gıda sistemimiz bizi hasta ediyor. Radikal bir yeniden düşünmeye ihtiyacımız var.
‘Bireysel olarak hayvansal ürünler yemeyi bırakmalıyız. Toplu olarak, küresel gıda sistemini dönüştürmeli ve hayvan tarımını bitirmeye çalışmalıyız.'
Yarasalardı. Veya pangolinler. Covid-19'un ortaya çıkışı hakkındaki genel anlatıya göre Çin'in vahşi hayvan tüketimi ile dünyayı tahrip eden koronavirüs arasında basit bir sebep sonuç ilişkisi var.
ABD'nin en iyi epidemiyoloğu Dr Anthony Fauci, Fox'a şunları söyledi: "Bu kadar fazla hayvan-insan kesişimli olağandışı hastalık varken onları (ıslak marketleri) kapatmıyor olmamızı aklım almıyor.” Onun görüşü politik çevrelerde giderek daha fazla dile getirilen ve pandeminin suçlusu olarak Çin’in “ıslak pazarları”nı işaret eden argümanla aynı çizgide. Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham, Çin egzotik hayvan ticaretini “mide bulandırıcı” olarak nitelendirdi ve muhafazakâr politikacı Jane Goodall ise “küresel bir yasak” çağrısında bulundu.
Ancak bilim ve siyasal iktisada bakılırsa durum daha karmaşık. Zoonotik hastalıkların temel itici gücü (hayvanlardan insanlara yayılan Sars-Cov-2 virüsü gibi) endüstriyel hayvan tarımıdır. Gıda üretimi vahşi yaşam alanlarını ele geçirdiğinde, patojenlerin hayvan ve insanlara sıçraması için fırsatlar yaratır. Endüstriyel tarım korkunç fabrika çiftliklerinde domuz gribi ve kuş gribi gibi hastalıkların yetişmesinden de sorumludur. Endüstriyel tarımın, sorunun vahametini arttıran antibiyotik direnci ve iklim değişikliği üzerinde de etkisi vardır.
Gıdamızın üretimine dair halka açık dürüst bir tartışmaya ihtiyacımız var. Birey bazında hayvansal ürünler yemeyi bırakmalıyız. Hep birlikte küresel gıda sistemini dönüştürmeli, hayvan tarımını bitirmeye ve dünyamızın büyük bölümünü ıslah etmeye yönelik çalışmalıyız. İşin garip yanı, iklim değişikliğinin gerçek olduğuna inanan birçok insan, et yemenin halk sağlığını tehlikeye atmadaki rolünü kabul etmeyi reddediyor. Göründüğü kadarıyla et yemek, bilimi inkâr etmenin sosyal açıdan kabul gören bir türü.
Araştırmacılar hayvancılığın egemen olduğu gıda sistemimizin akıbeti hakkında uzun süredir uyarılarda bulunuyorlar. 2003'teki Sars salgını sonrasında, Amerikan Halk Sağlığı Dergisi'nde bir makale şu üzücü gerçeği vurguladı: “insanların hayvanlara davranış biçimini değiştirmek -en temelde, onları yemeyi kesmek ya da en azından yenecek miktarı büyük ölçüde kısıtlamak- önemli bir önleyici tedbir olarak gündem olmaktan çok uzak.” 2016 yılında BM Çevre Programı “hayvancılık devrimi”nin zoonotik bir felakete yol açmasının işten bile olmadığı uyarısını yaptı.
Yine de et tüketimi artmaya devam ediyor. Şimdi, tıpkı uzmanların tahmin ettiği gibi, hayvan yemenin yakıcı sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Yabancı düşmanları, Covid-19'u “Wuhan virüsü” olarak adlandırır, ancak gerçekte hayvan temelli hastalıklar dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir ve bu artan düzenlilikle gerçekleşir. 1918 “İspanyol gribi” muhtemelen bir Orta Batı domuz çiftliğinden geldi. 1990'larda ABD'nin güney batısındaki ekolojik istikrarsızlık Dört Köşe hantavirüs salgınına yol açtı. Hendra ve Menangle virüsleri isimlerini Avustralya şehirlerinden aldılar. Ebolanın bir türü olan Reston virüsü, adını ABD'nin başkentinde bulunan bir banliyöden aldı. Marburg virüsü Almanya'da ortaya çıktı. Bu son iki hastalık, laboratuvar kullanımı için ithal edilen maymunlardan kaynaklandı. Çinliler, büyük ve tehlikeli bir yaban hayatı ticaretine sahip olan tek ulus değil. Sars, Mers ve Zika, 2000'lerde bizleri sarsacak birçok yeni zoonozdan sadece üçü.
Fauci, Graham ve Goodall’un “egzotik” hayvan ticaretine resmi bir kısıtlama getirilmesi çağrısı geçerli bir talep olmakla birlikte, bu talep bağlamında endüstrinin “geleneksel” gıda üretimi ile ayrılmaz bir şekilde nasıl iç içe geçtiği görmezden geliniyor. Çin hükümeti, küçük çiftlik sahiplerini büyük hayvancılık şirketlerine kaybedilen pazar paylarını telafi etmeleri için vahşi hayvan yetiştirme ve tedarik etmeye teşvik etti. Benzer şekilde, Batı Afrika’da "vahşi hayvan eti"ne olan bağımlılık yerli balıkçıların 1970'lerde yabancı balıkçı tekneleri tarafından kıyı sularından dışlanmasıyla birlikte arttı ve bu durum HIV ve Ebola salgınlarına yol açtı. Sorun bazı insanların görünüşte garip olan lezzetlere olan iştahı değil, ondan ziyade küresel, kâr odaklı, et merkezli gıda sistemimiz.
Zoonotik tehditler çoğaldıkça, onlarla mücadele etmek güçleşir. Antibiyotikler etkinliklerini kaybetmeye devam ediyorlar, bunun kısmen sebebi ticari büyükbaş hayvan çiftliklerinin antibiyotikleri hayvan büyüme hızını arttırmak ve aşırı kalabalık fabrika çiftliklerinde hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla gereğinden fazla kullanmasıdır. Antibiyotiğin aşırı kullanımı, dünya genelinde hastanelerde görülen ve et yiyen bir bakteri olan MRSA gibi antibiyotik dirençli virüslerin evrimini teşvik ediyor. Viral tedavi ve aşılar gibi modern çözümlerin bulunması zor. Dünya Sağlık Örgütü, 2003 Sars salgını kontrolüne yönelik en önemli tekniklerin çağın son ürünü ilaçlardan ziyade, “19. yüzyıl halk sağlığı stratejilerinin: temas takibi, karantina ve izolasyon” olduğunu bildirdi. Covid-19 için de durum böyle.
Kısa vadeli önceliğimiz Covid-19 için bir aşı geliştirilmesidir. Ancak aynı zamanda bu krizin esas nedenlerine yönelik daha radikal önlemler üzerine kafa yormaya başlamalıyız. Gezegen ve halk sağlığı üzerinde daha az baskı yaratan ve daha dirençli bir gıda sistemine ihtiyacımız var. Bu, üç müdahale gerektirir. Birincisi, endüstrinin nihai olarak ortadan kaldırılması amacıyla endüstriyel hayvan tarımı ödeneklerine son vermek ve hayvansal ürünlere çevresel ve halk sağlığı dışsallıkları kaynaklı maliyetleri dahil etmek amacıyla vergi koymak.
İkincisi, yerel, sürdürülebilir bitki yetiştiriciliğinin tek ürün tarımı odaklı statükonun yerini alması için desteklenmesi. Daha iyi ve daha güvenli ziraat işleri yaratırken toprak ve vahşi yaşam üzerindeki baskıyı hafifletmeliyiz. (Et paketleme işçilerinin, ıslak pazarlardaki akranları gibi, yeni patojenlere ilk maruz kalanlar olma eğiliminde olduğunu da unutmamalıyız.)
Üçüncüsü, hem bitki bazlı et alternatiflerine hem de hücresel tarıma (örneğin kök hücrelerden hayvan dokusunu üretmek) büyük ölçekli, kamuya yönelik yatırımdır. Et sonrası devir daha sağlıklı olacaktır. Tarımı, besiciliği ve yem bitkileriyle birlikte, hayvancılık endüstrisi dünyanın yaşanabilir yüzeyinin %40'ını hoyratça kullanmaktadır. Bir vegan gıda sistemi bunun onda biri kadar alan gerektirir. Doğal çevrenin eski haline getirilmesi aynı zamanda New Deal'ın Sivil Koruma Kolordu'suna benzer bir kamu işleri programı aracılığıyla iş imkanları yaratabilir. Bu uygulama insanlar ve vahşi hayvanlar arasındaki teması azaltarak ve biyolojik çeşitliliği yeniden sağlayarak ortaya çıkabilecek yeni salgınları azaltacaktır.
Eski alışkanlıklar değişebilir. Son birkaç haftada, koronavirüsün yayılması ve insanların dışarı çıkmamasıyla birlikte fasulye satışları arttı. Görünen o ki, eğer bu bir halk sağlığı çabasının parçasıysa, insanlar baklagiller yemeye razılar. Bu salgın sona erdiğinde, başımıza daha ölümcül felaketlerin gelmemesi için baklagiller tüketmeye devam etmeleri gerekecek.
Yazarlar:
- Jan Dutkiewicz John Hopkins Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümü Connie Caplan post doktora öğrencisi
- Astra Taylor, en son “Demokrasi Yok Olabilir, ama Gittiğinde Onu Özleyeceğiz” kitabının yazarı
- Troy Vettese Harvard Üniversitesi William Lyon Mackeinze King araştırmacısı, çevre tarihçisi
Şu adreste yayınlanan haberin çevirisidir:
Yayınlanma tarihi: 16 Nisan 2020