BlogYayınlar

EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE PİYASA EKONOMİSİ VAZGEÇİLMEZDİR

Liberalizm dar anlamda bir ideoloji olmaktan ziyade zengin çeşitlilik içeren bir düşünce geleneğidir. Vaktiyle Gerald Gaus (1952-2020) ve Eric Mack (d. 1946) danandığı temel değerden hareketle bu geleneği ‘’özgürlük geleneği’’ (the liberty tradition) alt başlığı altında incelemişlerdi. (Handbook of Political Theory, 2004)

Özgürlük geleneğinin bugün iki ana kolu vardır: klasik liberalizm ve liberteryenizm. Ayrıca, aşağıda işaret edeceğim üzere, özgürlük prensibinden önemli sapmalar içermesine rağmen, ‘’Amerikan liberalizmi’’ de geniş anlamda liberalizm içinde sayılmaktadır.  

Bu geniş anlamında liberal düşünce geleneği içinde kabaca 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iyice belirginleşerek kamu siyaseti tercihlerine de yansıyan bu çeşitliliğin başlıca iki kaynağı vardır: özgürlük ve eşitlik kavramlarının zaman içinde anlam genişlemesine veya değişikliğine uğramaları. Böylece zaman içinde özgürlüğü iddia edilen ‘’pozitif’’ boyutunu da içine alacak şekilde yorumlayan ve ayrıca ‘’hukuk önünde eşitlik’’ten çok maddî veya sosyo-ekonomik eşitliği öne çıkaran yeni bir anlayış gelişmiştir.

Hatta önde gelen Amerikan liberallerinden Ronald Dworkin (1931-2013) eşitliği o kadar belirleyici bir konuma yerleştirir ki, ifade, vicdan ve örgütlenme gibi münferit özgürlükleri temel önemde görse de, genel bir özgürlük hakkının varlığını kabul etmez ve liberalizmi özgürlükle değil de eşitlikle temellendirir.

Liberalizm içindeki bu ayrışmanın fikrî temelleri esas olarak T. Hill Green’den (1836-1882) başlayarak Britanya’da atılmış olsa da, etkisini Avrupa’dan çok Amerika’da kendisini göstermiştir. Bu nedenle bugün “Amerikan liberalizmi”nde liberalizmin klasik anlamından farklılaşan birçok unsur vardır. Amerikan liberalizmi nispeten sol renklidir, daha somut olarak bir ‘’refah lberalizmi’’dir.

Pozitif özgürlük ve sosyo-ekonomik eşitlik anlayışlarının etkisi altındaki Amerikan liberalizmini klasik liberalizm ve liberteryenizmden ayıran bir özellik te ‘’serbest piyasa’’yı tamamen reddetmese de ona liberalizmin tanımında marjinal denebilecek bir yer vermesidir.  Amerikan liberalleri piyasa ekonomisini neredeyse “kerhen” kabul eder ve bununla tutarlı olarak iktisadî özgürlükleri ikincil önemde görürler. Onlar ekonomik özgürlükler yerine sivil ve siyasal özgürlükleri ve “refah hakları”nı öne çıkarır ve piyasaya aşırı devlet müdahalesini savunurlar.

John Rawls (1921-2002) bu bakımdan tipiktir. Gerçi o, Dworkin’den farklı olarak, herkes için eşit özgürlüğü “hakkaniyet olarak adalet”in birinci ve öncelikli ilkesi saymak suretiyle özgürlük prensibini kendi sisteminin merkezine yerleştirir ama özgürlüğe tanıdığı bu öncelik meselâ “üretim araçlarında özel mülkiyet” hakkını kapsamaz. Ayrıca toplum içindeki ‘’en az avantajlı’’ olanları kayıracak bir yeniden dağıtımı öngörür.  Başka bir anlatımla, Rawls özgürlüğü adaletin birinci ilkesi olarak vazetse de, bu öncelikten ekonomik özgürlükler ve piyasa ekonomisi pek yararlanamaz. Rawls’un sisteminde temel nitelikte sadece iki ekonomik özgürlük vardır: bireysel mülkiyet ve çalışma ve meslek seçme özgürlüğü. Dolayısıyla Rawls kendi adalet teorisinin belli bir ekonomik model tercihini öngörmediğini, “liberal adalet”in pekalâ üretim araçlarının kolektif mülkiyetine dayanan bir ekonomik modelle de bağdaşabileceğini savunur.  

Oysa özgürlük prensibinden bu derece ayrılmak ve ekonomik özgürlükleri önemsizleştirmek suretiyle liberalizmi kendi içinde ayrıştırmak bu öğretinin temel kimliğiyle bağdaşacağı çok şüphelidir. İktisadî özgürlüklerin ikinci sınıf sayılması liberallik iddiası güdenler için açık bir tutarsızlıktır. Liberalizmde kişisel özgürlük ve ekonomik özgürlük ayrımın ne tarihsel ne de kavramsal bir temeli vardır; liberalizm bireysel özgürlüğün siyasî teorisidir. 

Öte yandan, 2020 yılında yine bu gazetede yazdığım gibi, ‘’iktisadî özgürlük olmadan ne siyasî olarak özgür olunabilir, ne de diğer sivil ve kültürel özgürlükler doğru-dürüst kullanılabilir. Başka özgürlüklerimizi de kullanabilmemiz serbest iktisadî faaliyet yoluyla elde edeceğimiz kaynak ve imkânlara bağlıdır.’’ Thomas Sowell’ın (d. 1930) işaret ettiği gibi, insanlar her türlü amaçlarını gerçekleştirmek için araçlar seçerler ve haricî bir iradenin bireylerin seçtikleri amaçlar arasında ayrım yapması kabul edilemez. Ve sahip oldukları maddî şeyler insanların gerçekleştirmek istedikleri amaçlar bakımından maddî olmayan değerler kadar önemlidir.

‘’Bu aynı zamanda, projelerini gerçekleştirmek suretiyle hayatı kendisi için anlamlı kılan özerk ahlâkî fâiller olabilmemiz için de iktisadî özgürlüğün vazgeçilmez önemde olduğu anlamına gelmektedir. Onun için, iktisadî özgürlük konusunda benimsenen tutum sadece liberalizmin tanımı bakımından değil, kişinin felsefî-ahlâkî duruşunun insanlık durumunun gereklerine uygun olup olmadığı açısından da önemlidir.’’

John Tomasi (d. 1961) de Free Market Fairness (2012) adlı eserinde Rawls’un iktisadî özgürlükleri sivil özgürlüklerle eş değerde saymamasının kendi sistemi açısından bir tutarsızlık olduğunu savunmuştur. Tomasi’ye göre, kendi hayatlarını yöneten sorumlu fâiller olarak yurttaşların, sahip oldukları ahlâkî kapasitelerini kullanmaları ve geliştirebilmeleri için (ki bu Rawls’un da hareket noktasıdır), sivil ve siyasal özgürlükler yanında güçlü bir iktisadî özgürlüğe de ihtiyaçları vardır. Başka bir anlatımla, kendi hayatlarının sorumluluğunu üstlenen fâiller olabilmek için, kişilerin hayatlarının iktisadî alanlarında da karar vermekte özgür olmaları gerekir. Böylece, diğer özgürlükler yanında, piyasa ekonomisinin temelini oluşturan ekonomik özgürlükler de Rawls’un kendi adalet anlayışı bakımından da zorunlu hale gelmektedir.

Bir insan hakları teorisyeni olan da James Nickel (d. 1943) de ekonomik özgürlükler konusunda benzer bir sonuca ulaşmaktadır. Making Sense of Human Rights (2007) adlı eserinde Nickel ekonomik özgürlüklerin değerini küçümseyen ve/veya bunları kişinin kendini-geliştirmesi ve özerkliği amacıyla ilişkisiz gören yaklaşıma karşı, ekonomik özgürlüklerin temel önemine dikkat çekmektedir. Çünkü ekonomik özgürlükler kişinin kendi hayatının gidişatı üzerinde kontrole sahip olmasını sağlarlar. Pek çok insan için, kişinin tercih oluşturması ve tercihi doğrultusunda eylemde bulunması bakımından ekonomik faaliyet anlamlı ve değerlidir. Ayrıca, Nickel’in de haklı olarak dikkat çektiği gibi, temel ekonomik özgürlüklerin varlığı hemen hemen diğer bütün sivil ve siyasî özgürlüklerin fiilen kullanılabilmesinin de ön şartıdır.

Sonuç olarak, liberalizmi serbest piyasa ekonomisiyle özdeşleştirmek doğru olmadığı gibi, Tomasi ve Nickel’in de açıkladıkları üzere, üretken ekonomik özgürlükleri ve piyasa ekonomisini dışlayan veya yeterince önemsemeyen bir liberalizm anlayışı da tutarlı değildir.

(Diyalog, 1 Eylül 2024)

Shares:

Okumaya Devam Edin

Blog

SİYASÎ PARTİLER NE İŞE YARAR?

Günümüzde siyasî partiler ‘’demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları’’ olarak görülmektedirler. Bunun temel nedeni, modern demokrasilerin doğrudan-demokratik değil de temsilî rejimler olmalarıdır. Temsilî demokrasilerde ise, tabiatıyla, yurttaşların siyasete katılımı esas olarak