BlogYayınlar

HAYIRLI BİR HİZMET: DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NI KALDIRMAK

Hatırlayanlar olacaktır, 6 Şubat 2023’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nın müracaatı üzerine İstanbul’daki 1. Sulh Ceza Hakimliği ‘’İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı unsurlar içermekte olduğu’’ gerekçesiyle ilahiyatçı İhsan Eliaçık’ın ‘’Yaşayan Kur’an’’ adlı Kur’an mealinin basım, dağıtım ve satımının yasaklanmasına ve basılı nüshalarının toplatılmasına karar vermiş, ancak bu karar bilâhare yapılan itiraz üzerine 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 9 Mart tarihli kararıyla yasal usule aykırılık nedeniyle  kaldırılmıştı.

Bu arada Anayasa Mahkemesi de 7 Aralık 2023’te Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 633 sayılı Kanunu’nun toplatma kararına dayanak teşkil eden hükmüyle birlikte diğer bazı maddelerini Anayasaya aykırı bularak iptal etmişti.  Ancak Mahkeme iptal kararının yürürlüğe girmesini kararın Resmî Gazete’de yayımından bir yıl sonrasına ertelemişti ve bu süre de 4 Haziran’da sona erecektir.

İktidarın Meclis’ten geçmesini sağladıkları bir ‘’torba kanun’’a DİB’in yetkileriyle ilgili hükümleri de yerleştirme telaşının arkasında yatan gerçek işte budur: Anayasa Mahkemesi’nin yasama organına tanıdığı süre dolmadan DİB Kuruluş Kanunu’nda iptalden doğan boşluğu doldurmak. Ama medyada yer alan haberlere bakılırsa, AKP Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını fırsat bilerek 2018 düzenlemesiyle yaptığı hatayı düzeltmek yerine, iptal edilen hükümle özünde aynı olan yeni bir kuralı ortağının da yardımıyla yasalaştırma yolunu seçti. (Anayasa Mahkemesi o davada işin esasına giremediği için, söz konusu KHK’nın ilgili hükümlerini yetki ve usul açısından iptal etmek zorunda kalmıştı. Mamafih, Mahkeme’nin üye kompozisyonunu dikkate aldığımızda, işin esasına girebilseydi bile iptal kararı verecek olduğu maalesef kesin değildir.)

Meclis’te kabul edilen düzenlemeye göre, yapılacak inceleme sonucunda ‘’İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu kurul (Din İşleri Yüksek Kurulu) tarafından tespit edilen’’ Kur’an meallerinin basım ve yayını Başkanlığın yetkili ve görevli yargı mercine müracaatı üzerine durdurulabilecek, dağıtılmış olanların da toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilebilecek. Yayın internette yapılırsa da başkanlığın müracaatı üzerine, yetkili ve görevli yargı mercii bu yayınla ilgili içeriğin kaldırılması veya erişime engellenmesi kararı verebilecek.

Bu düzenleme DİB tarafından hazırlanmış (veya hazırlatılmış) olmayan, yani sivil Kur’an meallerinin açıkça sansür edilmesini öngörmektedir. Bu kural düşünce ve ifade özgürlüğüne ‘’sansür’’ niteliğindeki bir müdahaledir; çünkü Kur’an meali sadece Kur’an’ın otantik metnini ve hatta literal bir tercümesini içermez. Meal demek Kur’an ayetlerinin, meal yazarının anlayış ve yorumunu yansıtan şerhli bir açıklaması demektir. Bu da bir Kur’an mealinin yazarının telif eseri olduğu anlamına gelmektedir.

Öte yandan, Meclis’te kabul edilen kural Diyanet İşleri Başkanlığı’na Kur’an’ın anlam ve yorumunun belirlenmesi konusunda devlet destekli bir tekel tanımış olması bakımından da büyük bir sakınca taşımaktadır. Sivil din bilginlerinin ve dindar yurttaşların düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilmiş ciddî bir kısıtlama olmasına ek olarak, bu düzenlemenin anlamı laik olmak iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP tarafından Katolik Kilisesi’ne benzer bir yasal kurum haline getirilmeye çalışıldığıdır.

Aslında baştan beri Kur’an’ın anlam ve yorumu gibi İslam diniyle ilgili bilgisel konularda DİB’in tekelci bir otoriteye sahip olmasının istenmiş olduğu, bu kurumun ‘’milletçe dayanışma ve bütünleşme’’ye (Anayasa, m. 136) hizmet etmek üzere tesis edilmiş olmasında saklı olan bir fikirdir: Devletin yorumladığı şekliyle tek bir Sünnî İslam anlayışında birleşen bir millet. Yani, hayatın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin dinsel normları bütün bir topluma teşmil etme çabasında AKP’yi cesaretlendiren bizatihi Anayasa’nın zımnen içerdiği bu fikirdir.

Erdoğan’ın partisinin bugüne kadar gelenekçi İslâmî hayat tarzını yasal düzenlemelerden çok fiilî durumlar veya oldu-bittiler yaratarak bütün topluma dayatma çabası, 2018 yılında söz konusu KHK ile DİB’in yasal statüsünü bu amacına uydurmasıyla yeni bir aşamaya girmiştir. Gerçi, seküler hayat tarzını sürdürmenin maddî ve manevî maliyetini artırarak, toplumun modernist kesimlerini köşeye sıkıştırmayı amaçlayan stratejiden tümüyle vaz geçilmiş değildir, ama bu tarihten itibaren doğrudan doğruya toplumu dindarlaştırmayı amaçlayan yasal düzenlemeler de devreye sokulmaya başlamış bulunmaktadır.

Yıllar önce AKP’nin ‘’devlet gücünü kendi değerlerini ve hayat tarzını bütün bir topluma, 80 milyonun tamamına, dayatmak için’’ kullanmaya çalıştığına ve gelecekte ‘’buna daha da kararlı biçimde devam edece’’ğine dikkat çekmiştim (‘’Muhafazakâr-Otoriter Sosyal Mühendislik’’, Ortaksöz, 31 Mayıs 2017). Son gelişme maalesef bugün itibariyle durumun gerçekten de öngördüğüm gibi olduğunu göstermektedir.

AKP’nin gerçekten de Diyanet’in de paylaştığı kendi gelenekçi din anlayışı doğrultusunda toplumsal hayatı dönüştürme projesini DİB’in kuruluş ve görevlerini düzenleyen 633 numaralı kanuna -söz konusu kanun hükmünde kararname ile- önemli ölçüde yansıtmış olduğu açıkça görülmektedir. Bu Kanunu dikkatle inceleyenler, meselenin sadece sivil otoritelerce telif edilen Kur’an meallerinin yasaklanmasından ibaret olmadığını, kuruluş kanununun Diyanet’in toplumsal hayatın her yanına nüfuz etmesine imkân verecek hükümler içerdiğini göreceklerdir.

Ayrıca AKP’nin otoriter sosyal mühendislik tutkusu, aynı zamanda, dinî-ahlâkî tebliğ ve telkin amacıyla bir araya gelmiş olan sivil teşekkül veya cemaatler karşısında devlet gücünün desteğine sahip olan Diyanet’i haksız-rekabet eder bir konuma da sokmuştur. Başka bir deyişle, AKP bu şekilde sahih dindarları ve dindarlığı da dezavantajlı hale getirmektedir. Bütün bunlar AKP’nin sivil bir dinamik olmadığını da bir kere daha ortaya koymuş bulunmaktadır.

Her ne hal ise, bugün itibariyle dindar olanları ve olmayanlarıyla bütün bir toplum için yapılacak en hayırlı işlerden biri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anayasal bir kurum olmaktan çıkarılması, kısaca kaldırılması olacaktır. Sadece özgürlük ve insan haklarına saygı değil, toplumun barış ve huzuru, sahih dindarlık ve sivillik te bunu gerektiriyor.

(Diyalog, 1 Haziran 2025)

Shares:

Okumaya Devam Edin