Prens Sabahaddin: Türk Sosyoloji Tarihinde Sosyal Bilim Ekolü
Prens Mehmed Sabahaddin (1879-1948) Türk siyasi hayatının öne çıkan figürlerinden birisidir. Kimi zaman bir sosyolog, kimi zaman bir aydın, kimi zaman da bir prenstir, asilzadedir. II. Meşrutiyet’ten sonra daha da belirginleşen siyasi ve düşünsel faaliyetlerine dair yaklaşımlar, en az içerisinde bulunduğu çalkantılı yaşamı kadar değişkendir. Hakkında yazılan monografik çalışmalar, kitaplar ve tezler azımsanmayacak kadar çok sayıdadır. Bu yazıda da Prens Sabahaddin’i ve onun dâhil olduğu Sosyal Bilim (Science Sociale) ekolünü enikonu belli şekilde ele alan bir esere, İlyas Sucu’nun, Prens Sabahaddin: Türk Sosyoloji Tarihinde Sosyal Bilim Ekolü başlıklı çalışmasına yer vereceğim
Kitabın ana başlığının Prens Sabahaddin olması ve kapağın tamamını kaplayan fotoğrafı, ilk bakışta çalışmanın bir Prens Sabahaddin monografisi olduğu düşüncesini akla getiriyor. Ancak kitabın özellikle Sosyal Bilim ekolünün herhangi bir konusu üzerine odaklandığını söylemek zor. Bu kitap ne kapsamlı bir Le Play, ne Le Play’nin ardılları ne de Prens Sabahaddin incelemesi. Sosyal Bilimler ekolüne dair her konuda bir şey bulabileceğiniz bir başvuru kitabı. Ayrıca her bölümü ayrı bir bütünlük içerdiği ve birbirinden yalıtılmış bir biçimde ele alındığı için kitabın üç bölümünü de ayrı ayrı değerlendirme yoluna gideceğim.
İlk bölüm her ne kadar Prens Sabahaddin Düşüncesinin Kaynağı başlığını taşısa da burada Prens Sabahaddin’e dair bir şeyler bulmak oldukça güç. Açıkçası başlık, içerikle pek uyuşmuyor çünkü Prens Sabahaddin’i de içine alan ve konuları onunla ilişkilendiren bir yaklaşım söz konusu değil. Burada Prens Sabahaddin’den bağımsız olarak 19. yüzyıl Avrupası’nın gelişmelerini, Sosyal Bilim ekolü de dâhil olmak üzere birçok bilim dalının ortaya çıkışını ve bunlar içerisinde kendisini, yöntemlerini ve çalışma alanını adlandırması açısından farklı bir konuma yerleştiren Le Play’yi kısa ve öz bir şekilde tanıma imkânı buluyoruz. Ayrıca yine burada yazar, çalışmasının geneline hâkim olan öznel yaklaşımına, Le Play konusunda zaman zaman ara vererek onu, kendisini bilimsellik kisvesine büründürmek amacı taşıyan bir kişi olarak eleştirirken yine yer yer bu tavrından vazgeçerek onu bilimsel dayanakları olan önemli bir konuma yerleştirmektedir. Yazar bu eleştirel düşüncesinin nedenlerini açıklamaktan ziyade, çalışmalarında kullandığı yöntemin; aile bütçesini temel alması ve aile sınıflandırmalarını da coğrafi etkenlere dayandırmasını, iddialarını bilimsel dayanaklara kavuşturabilme çabası olarak gördüğünü ifade etmektedir. Metinden anlaşıldığı kadarı ile, Le Play’in ulaşmak istediği sonuçlar zaten daha önceden belirlenmiştir ve kullandığı yöntemler onun için bir araç değildir, sadece düşüncesine bilimsel dayanaklık etmeleri için vardır. Le Play bunlardan yola çıkarak bir sonuca varmak yerine zaten sonucu belli olan bir düşüncesini bu şekilde destekleyerek sözünü dinlettirmek çabasındadır. Bu bölümde Le Play’nin aile sınıflandırmalarına genişçe bir bölüm ayrılmış ancak bu konuda bir tenkitten geri durulmuştur. Le Play ve ardıllarını içeren bir dönemlendirmeyi takip eden yazar bunu Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Le Play Mektebi ve Prens Sabahaddin başlıklı çalışmasına dayandırmıştır. Ardından bu şemayı izleyerek Demolins, Rousiers ve Tourville üzerinde durmuş, hatta onların çalışmaları hakkında daha detaylı bilgiler sunmuştur.
Osmanlı’da Sosyolojinin Doğuşu ve Prens Sabahaddin başlığını taşıyan ikinci bölümde ise öncelikle İmparatorluk sınırları içerisindeki aydın sınıfının doğuşuna odaklanmış, burada Tercüme Odası’nın önemi ve bu kurumun içerisinden çıkan aydın takımın genel özellikleri üzerinde durulmuştur. Yazar, medreseli ulema sınıfı ile aydın takımını mukayese etmiş, aralarındaki farklılıklara dikkat çekmiştir. Ardından Avrupa’nın muhtelif başkentlerinde eğitim alan aydın takımının seleflerine kıyasla daha keskin ve berrak çizgilere sahip olduklarına ve Osmanlı İmparatorluğu’nun problemleri konusunda eklektik tavırları bırakarak radikal çözüm arayışlarına yöneldiklerine değinilmiştir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde, Jön Türk kadrolarından çıkacak olan Prens Sabahaddin’in içerisinde bulunduğu ortamın da bir ön sunusunu yapılmıştır. Yazar, Prens Sabahaddin’e dair bu girizgâhtan sonra sosyolojinin Osmanlı aydınındaki yüzeysel karşılığının sebeplerini sık sık sorgulama yoluna giderek bu konu üzerinde oldukça fazla durma gereği hissetmiştir. Gerçekten de bu gelişmeler, dönemin zihniyetini ve ortaya çıkan ürünlerin yavanlığını anlamak adına önemlidir ve yazar bunu göz ardı etmemiştir. Hatta çok doğru bir tespitle eli kalem tutan herkesin sosyolojiden bahsettiğini söyleyerek döneme dair vurucu ve akılda kalıcı bir tespitte bulunmuştur. Her ne kadar Batı aktarmacılığının yaratmış olduğu bu yüzeysellik ve sistemsizlik içerisinden bir ara Prens Sabahaddin’i ayrı tutmayı denemişse de resmin bütününe uymayan bu yaklaşım kendisini açıkça belli etmiştir. Ayrıca belki de daha çok Prens Sabahaddin’e varlıklı oluşu ve asilzadeliği dolayısıyla yüklenebilecek olan elitist tavrın, dönem içerisindeki genel çerçevelerini çizerek Sabahaddin’i de bu yanlış okumadan kurtarmıştır. Prens Sabahaddin ve Sosyolojisi alt başlığı ile olay örgüsünün içerisine Prens Sabahaddin’i de dahil etmeye başlayan yazar, onun hakkındaki kişisel ve biyografik bilgiler için dipnotları tercih etmiş, böylece çalışmanın bir biyografi niteliği taşımadığını da bu şekilde desteklemiştir. Ardından Jön Türkler içerisinde giriştiği faaliyetleri ve bunların yıkıcı sonuçları ile fikri dünyaya dalışının güzel bir özetini sunmuştur. En nihayetinde kendisine bir fikir babası bulan Prens Sabahaddin’in, İttihat ve Terakki yönetiminin arasında yer almasının arka planının ve kendi özerk modellerini oluşturma, kendi gruplarını finanse etme ve teşkilatlandırma yönündeki eylemlerinin genel hatları çizilmiştir.
Üçüncü bölümde sosyal bilim ekolünün Türkiye’deki etkileri incelenmiştir. Aslında bu kısımda daha çok Prens Sabahaddin’in açtığı yolda ilerleyen ve sosyal bilim ekolünü ondan daha sistemli bir şekilde çalışarak daha fazla benimseyen Mehmet Ali Şevki Sevündük’ün ismi özellikle zikredilmiştir. Bu konuda ciddi çalışmaları olan ve sosyal bilim ekolünün belki de en sıkı takipçilerinden biri olan Sevündük’ün bu ayrıcalığı hak ettiği de aşikârdır. Ardından Sevündük’ün sosyal bilim ekolünden ne anladığı, onu diğer bilimlerden ayıran yanlarının neler olduğu konusunda sıkı bir incelemeye girişilmiştir. Köy çalışmaları ile tanınan Selahaddin Demirkan bir diğer Le Play’cilerden biri olarak Sevündük’ten sonra kendisine bu bölümde yer bulmuştur. Yine aynı şekilde Tahsin Demiray’da ayrıca ele alınmış onun sosyal bilim ekolüne karşı tavrı, bu ekolden ne anladığı ve doğa bilimleri ile olan ilişkilerdeki tavrı hakkında açıklamalar yapılarak kitabın son bölümü de bu şekilde tamamlanmıştır.
Şimdi gelelim genel değerlendirmelerimize;
- Kitap, Sosyal Bilim ekolünü kapsamlı bir şekilde ele alan gayet yeterli bir çalışmadır. Tezden kitaba uyarlanma aşamasında ise dış görünüş açısından -ana başlığın, kapak fotoğrafının ve başlıkların Prens Sabahaddin’e uyarlanması- odak noktasında bir sapma meydana gelmiş ve içerikte bu yönelime doğru bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle kitabın kapak resminin vaat ettiği müstakil bir Prens Sabahaddin değerlendirmesi yahut Prens Sabahaddin ağırlıklı bir yaklaşım çalışmada görülememiştir.
- Yazar tarihsel verileri gayet doğru kullanarak sosyolojinin, sosyal bilim ekolünün ve Türk sosyolojisinin gelişimini duru ve net bir şekilde ortaya koymayı başarmıştır.
- Üç kısımdan oluşan çalışmanın her bölümü ayrı bir çalışma niteliğinde ele alınmış, sosyal bilim ekolünün köklerine, Türkiye’deki macerasına ve takipçilerine ayrı ayrı odaklanılmıştır. Bu durum kitabı daha fonksiyonlu bir hale getirmiş ancak okuyucuya da daha fazla iş yüklemiştir.
- Türkçe literatürdeki sosyoloji çalışmalarında Frederic Le Play’nin hakkında detaylı bir bilgiye ulaşabilmek güç bir durumdur. Hatta bu ekole bir kuruculuk payesi verilmediği gibi çoğu zaman birkaç satır ya da paragrafla üstünkörü geçilmektedir. Yazar bu noktada okuyucuya iyi bir alternatif perspektif sunmuş ve bu perspektifin daha kolay görülebilmesine imkân veren entelektüel malzemeyi de sunmuştur.
- Yazar, Türk sosyoloji ve siyasetinde sosyal bilim ekolünün yerini detaylı bir biçimde aktarmıştır. Her ne kadar düşünsel kaynakları, araştırmaları ve bunların siyasetteki yerlerini birbirleri ile bağıntılı bir şekilde incelemese de ayrı ayrı ele almıştır. İddia ettiği bütüncül yaklaşımından kastı, öncesi ve sonrası ile sosyal bilimler ekolünü ele almak ise bunu da başarmıştır. Ekolün takipçilerine genişçe yer vermeyi ihmal etmemiştir. Bunlar yazarın çalışmanın amacı olarak belirttiği hususlardır ve büyük oranda bu amacın karşılandığı açıktır.
- Yazarın cevaplandırmayı umduğu ancak cevaplandırmadığı bir soru ise Prens Sabahaddin’in Türkiye’de liberalizmin temsilcilerinden, mihmandarlarından biri olup olmadığı sorusudur. Bu konuda yazar kendi yorumunu yapmayarak Hilmi Ozan Özavcı’nın bir makalesini dipnot göstererek, ne Prens Sabahaddin’in ne de ekolün kurucusu Le Play’in kendilerine bir çerçeve çizilmesini kabul etmediklerini söylemiştir. Ayrıca siyasi ideolojileri bilimsel yoksunluktan uzak bulduklarını, bu görüşlerinin dayanağını da pozitivist bilgi kuramının oluşturduğunu aktarmıştır. Ancak yine de kitapta Prens Sabahaddin ekseninde bir liberalizm bahsinin açılmaması eksikliktir. Zira Türkiye Nasıl Kurtarılabilir başlıklı eserinde Prens Sabahaddin, liberalizmin temel değerlendiren olan bireycilik, özel teşebbüs ve adem-i merkeziyet hususları ön plana çıkarmış, İmparatorluğun kurtuluşu için liberal tezlere dayanan reçeteler sunmuştur. Ayrıca Le Play ekolünün yöntemlerinin hem devlet hem de toplum açısından müspet neticelere kapı aralayacağını da belirtmiştir. Dolayısıyla Prens Sabahaddin’in liberal tonları yoğun olan düşünsel birikiminde, Le Play ekolünden rolünün olup olmadığını tartışmamak kitabın eksik bıraktığı en önemli konuların başında gelmektedir.
Sonuç olarak kitap, sosyal bilim ekolünü, öncesini ve sonrasını merak edenler için başvurulabilecek toparlayıcı bir çalışmadır. Aranan daha detaylı bilgiler için ise kitabın dipnotları ve bibliyografyası kullanışlı ve yönlendiricidir.
Burak SAMAN