Sevgi birçok biçimde ortaya çıkar; kişisel ilişkilerde, iş hayatında ve diğer yaratıcı çabalarda, muhtaçlara yardımda, hayatın kaçınılmaz zorlukları ve kayıpları karşısında hayata daha derin anlam veren manevî bağlılıklarda. Sevgi bize cesaret kırıcı ve zor durumlara rağmen devam etmek için, bedenen ve ruhen yıkılmamızdan sonra hala başka bir geri dönüş çabasını sürdürmek için bir neden verir.
Özgürlük bize sevgimizi ifade etmek için, nerede ve nasıl yaşayacağımıza ilişkin tutkularımızın peşinden gitmek için, amaçlarımızı özgürce seçmek ve onları en iyi olduğunu düşündüğümüz şekilde gerçekleştirmek için, bize en çekici gelen sanatlar ve meslekleri icra etmek için, kişisel ve maddî araçlarımızı istediğimiz gibi kendi amaçlarımızın hizmetine koşmak için, sürekli olarak tetikte olmaya ihtiyaç duymadan yaşamak için ve bir sonraki mağdurunu arayan bir devlet görevlisinin veya bir polisin gazabına maruz kalmayalım diye… ihtiyaç duyduğumuz alanları sağlar.
Eğer sevgimiz ve özgürlüğümüz varsa, ardından başka şeyler de doğal olarak gelir; en azından tabiatın, toplumun ve ekonominin kanunları kadar doğal olarak. Özgürlük bize hayatlarımızı kendi sevgilerimize uygun olarak inşa edecek hareket alanı sağlar.
Devletin asıl mahiyetinin onun sevgiyi ve özgürlüğü kösteklemesiyle, hatta daha kötüsü bunların tam karşıtlarını besleyip büyütmesiyle sonuçlanması şaşırtıcı değildir.
Devletler nefreti geliştirirler. Devletler tam da ülkeleri zapt etmek ve zapt ettikleri insanları yağmalamak suretiyle kurulurken şiddet ve vahşetleriyle kendilerinden nefret ettirirler. Zapt ve fethi izleyen tarihlerinin akışı içinde, eski başıboş haydutlar yerleşik haydutluğun vur-kaç soygunculuğundan daha kazançlı olduğunu keşfettikleri zaman, hiç kimse onların yönetimine veya haraç taleplerine ve aşağılayıcı isteklerine direnmeye cüret etmesin diye lanet şiddet tehditlerini sürekli olarak tebaalarının başları üzerinde tutarlar.
Demokrasi resme girmesiyle beraber, siyasî partiler devlet yetkilerini ele geçirmek için koalisyonlar oluşturduktan sonra sadık üyeler kazanmak ve üyelerini kaybetmemek için nefreti kışkırtır ve yaygınlaştırırlar. Onlar sürekli olarak her siyasî sorunun baskın unsurunu nasıl nefret edilen ‘’ötekiler’’e karşı ‘’biz’’ sorununa indirgeyeceklerini düşünürler. Toplumun bölünmesi ve ihtilafa düşmesi, partilerin ‘’ötekiler’’i soymayı ve ganimeti ‘’kendi aralarında’’ bölüştürmeyi amaçlayan zehirli önerilerinin yeşerdiği verimli toprağı oluşturur. Böylece, (büyük ölçüde sun’î olan) sınıf, grup, kesim ve ırk çatışmalarını canlı tutmak suretiyle, demokratik siyasal partiler karşılıklı yararları için hep birlikte çalışan barışçı insanlar arasında büyüyebilecek olan sevgiyi tahrip eder ve onun yerine keyfî parti bağlarının dışındaki herkes için manevî kargaşayı ve saygısızlığı geçirirler.
Elbette, bu tür örgütlü bir nefretin devletin insanların haklarına saldırılarıyla el ele gittiğini söylemeye gerek yoktur. Bu saldırıların bir kısmı yöneten koalisyonun dışındaki ‘’ötekiler’’e zarar vermeyi amaçlar, ama onların bazısı, ironik olarak, devletin güç ve ihtişamını artırmanın hizmetinde olan hemen hemen herkese zarar verir. Ama her zaman en nihayetinde genel yarara hizmet etmek veya bir bütün olarak topluma -yahut en azından hoşlanılmayan azınlıklara mensup olanların dışındaki herkese- büyük bir yarar sağlamak amacı güttüklerini iddia ederler.
İster demokratik isterse başka bir siyasî düzen olsun, devlet yönetiminde saklı olan ikiyüzlülük, nefret ve şiddetin ortasında, iyi insanlar sevgilerini barışçı, yaratıcı ve üretken yollarla ifade etme özgürlüklerini kaybederler. Kullanılmayan bir kas gibi, kullanılmayan sevgi de körelmeye meyleder. Devlet hakimiyetindeki toplumlar her zaman nefret-dolu ve kincidirler; bu toplumlar -kişinin hemcinsini çökertemediği durumda onun kendisini çökerteceği negatif-toplamlı oyunların değil de- pozitif-toplamlı oyunların çoğalmasına ve yerleşmesine imkân veren özgürlükleri çökerttikçe bireyler de çok çeşitli şekillerde birbirlerinin aleyhine dönerler. Haset ve kuşku her tarafa yayılır. Barışçı, özgür ve müreffeh insanlar arasında kolayca gelişip varlığını sürdüren iyi mizaçlar kaybolur, bütün dünya Doğu Almanya’ya döner.
Sevgi ve özgürlük devletin varlığıyla ve işleyişiyle temelden bağdaşmazdır. Bu bağdaşmazlık devletler iyi başlayıp sonunda kötü oldukları için değil, devlet doğası itibariyle kurulup işletilmesi şiddet ve yağmaya dayanan ve dolayısıyla bütün özgürlüklerden nefret etmeyi ve onları reddetmeyi teşvik eden bir örgüt olduğu için vardır. Bundan dolayı, devlet yönetimi altında, iyi insanların kendileri için iyi hayatlar kurma çabaları -arkasında yöneten koalisyonlar bulunan- devlet görevlileri tarafından yollarına konan çok sayıda engelle karşılaşır. Sayısız aydın ‘eğer devlet sadece X, Y veya Z’yi yapsaydı kitleler için daha iyi hayatları mümkün kılardı’ diye düşünmüştür. Bu akıl yürütme devletin hakikî mahiyetini göz ardı eder. Aklı başında insanlar zehirli bir yılanı kendi evlerinde yaşamaya davet etmezler, onu daha mutlu etmeyi ise hiç istemezler.
Çeviri: Mustafa Erdoğan
(Robert Higgs, ‘’Love, Liberty, and the State’’, Nov. 16, 2012, https://www.independent.org/article/2012/11/16/love-liberty-and-the-state/)