İktidardaki AKP-MHP koalisyonunun ‘’yeni anayasa’’ çağrıları hiç gündemden düşmüyor. Hatırlanacağı gibi, geçen sonbaharda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği Anayasa Sempozyumu’nun da konusu buydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan o toplantıda yaptığı konuşmada ‘’sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı (veya milletin çeşitliliğini yansıtan)’’ bir anayasa ihtiyacından söz etmişti.
Yerel seçimlerin tamamlanmasından sonra bu konu hem MHP hem de AKP yetkililerince yeniden gündeme getirildi. AKP genel başkanı Erdoğan yeni anayasa girişimini ‘’Türkiye Yüzyılı’’ vizyonlarının köşe taşlarından biri olarak tanımladı ve bu uğurda çalışmaktan geri durmayacaklarını açıkladı. AKP’li Meclis Başkanı Kurtulmuş ta partisinin bu konudaki bildik söylemini tekrarlayarak, ‘’kapsayıcı, kuşatıcı, demokrat ve sivil bir anayasa yapılması meselesi’’nin bu dönemde TBMM’nin öncelikli görevlerinden biri olduğunu söyledi. Kurtulmuş ayrıca, bütün toplumsal kesimlerin fikirlerinin dile getirilmesini sağlayacak ‘’açık ve şeffaf bir süreç’’ yürütmek niyetinde olduklarını vurguladı.
MHP genel başkanı Bahçeli de bu yeni anayasa çağrısına katılan ama – ‘’cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin aksaklıklarını gidermek’’ gibi- kendi partisinin gündemini öne çıkaran bir açıklama yaptı. Bahçeli’ye göre, ‘’Türk siyaset yapısını gelişen toplumun taleplerine göre milli ve manevi değerlere müzahir olacak şekilde yeniden ele almak, yeni bir anayasa ile de taçlandırmak’’ gerekmektedir. ‘’İttifak sistemi gözden geçirilerek siyasi ve demokratik istikrarı zaafa uğratan ve uygulamada şahit olunan bazı çarpıklıklar ilerleyen süreçte giderilmelidir.’’ Bahçeli ayrıca bizimle dalga geçer gibi, ‘’sivil, demokratik ve kapsayıcı’’ bir yeni anayasa gündeminden, darbe anayasasını rafa kaldırmak’’ için hazırlık yapmaktan söz ediyor!
Nihayet, yürürlükteki anayasanın ‘’günümüzün beklentilerine karşılık vermekten uzak’’ olduğu için ‘’sivil, çoğulcu ve demokratik bir anayasa[nın] şart” olduğunu söyleyen AKP grup başkanı Abdullah Güler de yeni anayasa yapımı sürecinde bütün partilerle görüşeceklerini, ayrıca ‘’toplumun tüm kesimlerinin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının, iş dünyasının fikirlerinin alınması için bir merkezin oluşturulabileceği’’ni belirtti.
İktidar cephesinden gelen bütün bu samimiyetsiz açıklamalarda yeni olan bir şey yok; daha önceki girişimlerinde de olduğu gibi, AKP-MHP bloğu ‘’bütün partilerin ve toplumsal kesimlerin katıldığı kuşatıcı bir süreç’’ filan diyerek aslında kendi parti çıkarlarına uygun bir anayasa girişimine muhalefetin destek vermesini sağlamaya çalışıyorlar. Nitekim, Meclis Başkanlığı’nın ‘’Anayasa’nın değiştirilemez ilk 4 maddesinin’’ bütün parti temsilcilerinin ‘’kırmızı çizgisi’’ olduğu yolundaki açıklaması da besbelli ki en başta CHP’nin desteğini temine yöneliktir.
Meclisin halihazırdaki üye kompozisyonu karşısında, AKP-MHP bloğunun muhalefetin desteğine ihtiyaç duymasında şaşılacak bir şey yok. Malum, iktidar partilerinin toplam milletvekili sayısı kendi başlarına bir anayasa değişikliği yapmalarına imkân vermiyor. Ama iktidar koalisyonunun muhalefetin desteğine ihtiyacı sadece bundan ileri gelmiyor. Asıl mesele, yapmayı düşündükleri anayasa revizyonunun toplum nezdinde meşruluğunu garanti etmek, bunun için de bu işin partiler arası mutabakatla başarıldığı görüntüsü vermek ihtiyacıyla ilgili.
Fakat iktidar koalisyonunun bu çağrısında şöyle ciddî bir problem var: Cumhur İttifakı partilerinin ‘’sivil, özgürlükçü, demokratik, kuşatıcı’’ anayasa çağrılarında samimi olduklarına nasıl inanalım?… Öyle ya, sürece destek talebinin asıl muhatabı olan ana muhalefet partisi genel başkanı Özgür Özel’in de söylediği gibi, ‘’Eğer anayasayı değiştirecekseniz, önce [mevcut olana] uyduğunuzu görmemiz lazım.’’ CHP lideri aksi yöndeki bazı örnekleri zikrederek devam ediyor: ‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymamak, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak, birinci derece mahkemesine Anayasa Mahkemesini ezdirmek, Meclis’e birinci derece mahkemelerinden, Anayasa Mahkemesi kararının hilafında buyruk yollamak ve bunu uygulattırmak hangi anayasaya uymak? Anayasa ayaklar altında.’’
Evet, yürürlükteki Anayasanın kendi eserleri olan kurallarına bile uymayan, onun özellikle de -var olduğu kadarıyla- ‘’özgürlükçü ve demokratik’’ hükümlerini ısrarla çiğneyen, hukukun üstünlüğünü, yurttaşların anayasal temel haklarını ve yargı bağımsızlığını yok sayanların sahiden vaat ettikleri yönde bir anayasa veya anayasa değişikliği yapacaklarına ve diyelim ki yaptılar ona uyacaklarına inanılabilir mi?… Bugüne kadar yaptıkları her ‘’adalet ve yargı reformu’’ fos çıkan bir siyasî kadronun bu sefer sahiden sözünde duracağına bel bağlamak safdillik olmaz mı?…
Bunların ‘’cumhurbaşkanlığı sisteminin aksayan yönlerini düzeltmek’’ adı altında bu sistemi daha da antidemokratik hale getirmeyecekleri ne malum?… Nitekim, bir örnek olarak, medyaya yansıyan haberler arasında, ‘’AKP kulislerinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 40+1 formülü’’nün tartışıldığı da yer almaktadır. Ayrıca, yukarıda andığım geçen yılki Anayasa Sempozyumu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın malum danışmanının önerdiği ‘’egemenlik hakkının cumhurbaşkanını da kapsayacak şekilde genişletilmesi’’nin ne anlama geldiğini her halde herkes anlıyordur! Dahası, MHP başbuğunun yakın geçmişteki Anayasa Mahkemesi’nin kuşa çevrilmesi sonucunu doğuracak önerilerini, ikide bir yaptığı DEM Parti’nin kapatılması çağrılarını da unutmadık.
Kısaca, mevcut şartlarda kimseye AKP-MHP cenahının hayal kırıklığıyla sonuçlanması kuvvetle muhtemel bir anayasa değişikliği girişiminden umutlanıp ta sonunda hayal kırıklığına uğramasını tavsiye etmem.
(Diyalog, 28 Nisan 2024)