Phung Xuan Vu kardeşiyle beraber yiyecek dağıtım merkezine gittiğinde tam sekiz yaşındaydı. Açlıktan karnı ağrıyordu ve endişeliydi; gıda karnesini kaybedeceğinden veya yiyecek dağıtan görevliler tarafından geri çevrileceğinden korkuyordu. Vu onlarca yıl sonra hatırlıyordu: ‘’Görevliler dostça değildiler. Buyurgandılar ve gücü ellerinde tutuyorlardı. Hakkımız olan yiyecek için yalvarmak zorunda olduğumuzu hissediyorduk.’’
Vu’nun ailesi, yerel standartlarla değilse de, yoksuldu. Bir bisikletleri vardı ki Vietnam’daki bütün ailelerin söyleyemeyecekleri bir şeydi bu. Yine de yiyecek için saatlerce beklemek zordu.
Vietnam’ın Köprü Nesli: Uzun Savaştan Hızlı Büyümeye adlı kitapta Vu çelimsiz ve susamış vaziyetteki okul çocuklarının pirincin içine taşları katıp teraziyi yanıltan görevliler tarafından azaltılmış yiyecek tayınları için sıcak altında nasıl saatlerce beklediklerini hatırlıyor. Vu ‘’Bu bizi kızdırıyordu ama memurlarla kavga edemez veya tartışamazdık’’ diye anlatıyor kitabın yazarlarına. ‘’Çocuklar olarak ne yapabilirdik ki?’’
Vietnam Nasıl Dünyadaki En Yoksul Ülke Haline Geldi?
Vietman çoğu insanın bildiği bir ülkedir ama birçok kişinin onun tarihi hakkındaki bilgisi Amerikan birliklerinin çekilmesinden iki yıl sonra, Saygon’un düştüğü 1975 yılında biter.
Başkan Ho Şi Minh 1969 yılında Amerikalıların yenilmesinin sosyalistlerin Vietnam’ı ‘’on kat daha güzel bir şekilde yeniden kurmalarına’’ imkân vereceğini vaat etmiş olsa da, savaş sonrası döneme damga vuran iktisadî çöküntü olmuştur. Vietnam öncelikle bir tarım ekonomisiydi ve çiftliklerin kolektifleştirilmesi Stalin ve Mao’nun önceki kolektifleştirmelerinden pek farkı olmayan sonuçlar doğurmuştu.
İkinci Beş Yıllık Planında (1976-1980) Vietnam tarımdaki yıllık büyüme oranlarında çok iddialı (% 8’den 10’a) hedefler belirlemişti. Oysa ticarî hasıla yıllık olarak sadece % 2 artmıştı, bunun esas nedeni de komünistlerin Güney Vietnam’daki çiftliklerin neredeyse % 25’ini kolektifleştirmiş olmalarıydı.
Bu sonuçlar felâketti. Uluslar Yoksulluktan Nasıl Kurtulur kitabının yazarı Rainer Zitelman 1980 yılı itibariyle, bir zamanlar pirinç ihracatçısı olan Vietnam’ın yılda ancak 14 milyon ton pirinç ürettiğine işaret etmektedir ki bu onun kendi nüfusunu beslemek için gerekli olan 16 milyon tonun altındadır.
Planlamacılar keza Vietnam’daki sanayileri devletleştirmek için abartılı politikalar oluşturdular. Başlangıçta sadece yabancıların sahip olduğu şirketlerin devletleştirilmesi amaçlanıyordu ama sonunda devletleştirme politikası Vietnam’daki bütün işletmeleri içine alacak şekilde genişletildi. Fiyat kontrolleri de -özellikle de kira kontrolleri- Vietnam’ın iktisadî gerilemesinde hayatî bir rol oynadı. Vietnam’ın Dışişleri Bakanı Nguyen Co Thach 1980’lerde gazetecilere ‘’Amerikalılar Hanoi’yi yıkamadı ama çok düşük kiralarla kendi şehrimizi biz yıktık’’ diyordu.
Bu politikalar Vietnam’ın ekonomisine büyük zarar verdi. 1980 itibariyle Vietnam dünyadaki en yoksul ülkeydi -Somali, Etyopya ve Madagaskar’dan da daha yoksul- ve bu durum on yıl kadar aynen devam etti.1980’ler boyunca, hatta 1990’lara kadar açlık pek çok Vietnam’lının kaderi oldu; 1993’e gelindiğinde Vietnam nüfusunun % 80’i yoksulluk içinde yaşıyordu.
Fakat başka birçok benzerinden farklı olarak, Vietnam hep yoksul kalmadı. Bugün modern tarihin en dikkate değer ülkelerinden birinde, Vietnam’da yoksulluk -Asya Kalkınma Bankası’na göre- % 4 civarında seyretmektedir.
Yoksulluğun Üstesinden Nasıl Gelinmez?
Vietnam’ın yoksulluktan nasıl kurtulabildiğini keşfetmeden önce, ulusların yoksulluktan nasıl kurtulamadıklarını anlamak önemlidir. Vietnam’ın bu konuda az rastlanır bir hikâyesi vardır. Son on yıllarda başka ülkeler de yoksulluğu azaltmada büyük adımlar atmış olmalarına rağmen, çoğu bunu başaramamıştır. Aslında, 2024’te en yoksul ülkelerin birçoğu -Burundi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Madagaskar, Somali ve diğerleri- çeyrek asır önce dünyanın en yoksul uluslarının arasındaydılar. Bu ülkeler keza dış yardımın da çoğunu almaktadırlar.
Birçok kişi -ve Birleşmiş Milletler gibi örgütler- dış yardımın yoksulluğun azaltılmasının anahtarı olduğunu iddia ederken başkaları da aksini düşünmektedir. New York Üniversitesi’nden iktisatçı William Easterly Beyaz Adamın Sorumluluğu: Batı’nın Yardım Çabaları Niçin Çok Fazla Kötülük ama Çok Az İyilik Yapmıştır (2006) adlı kitabında onlarca yıllık uluslararası yardım girişimlerinin yoksulluğu azaltmaktan çok daha fazla bürokrasileri beslediğini ileri sürmüştür.
Easterly’nin zikrettiği bir örnek, yıllar boyunca kendi karayolu sistemini iyileştirmek için milyarlarca dolar almış olan Tanzanya’dır. Yirmi yıl kadar geçtikten sonra Tanzanya’nın karayolları halâ bir felâkettir, buna karşılık bürokrasisi şişmiştir. Easterly şöyle yazıyor. Tanzanya yardım yapanlar için yılda1000 yardım görevlisini meşgul eden 2400’den fazla rapor üretmiştir. Bu, yoksulluğu yukarıdan aşağıya çözümlerle azaltmaya çalışmakla ilgili problemdir.
Planlayıcılar karmaşık iktisadî problemleri çözmek için yeterli bilgiye sahip olduklarını düşünürler ama kanıtlar (ve iktisat teorisi) aslında buna sahip olmadıklarını göstermektedir.
Zitelmann yoksullukla mücadele eden otuzdan fazla ülkede kalkınma yardımı görevlisi olarak yarım yüzyıl harcamış olan Alman yazar Frank Bremer’den renkli bir anekdot paylaşıyor. Yerel bir köylü sohbette bir uzmanı kendi halkının acilen bir baraja ihtiyacı olduğuna ikna etmeye çalışmaktadır. Uzman ise ona bir baraja değil de aslında bir su deposuna, daha iyi analitik araçlara, daha eğitimli işçilere ve daha fazla işgücüne ihtiyaçları olduğunu söylemeye devam etmektedir.
Bu komik bir muhaveredir ama yoksulluğu azaltmak için yukarıdan aşağıya çözümleri yıllardır uygulamaya çalışan uluslararası yardım alanındaki Bremer’in onlarca yıllık tecrübesine dayanmaktadır.
Zambiya doğumlu iktisatçı Dambisa Moyo ise Ölü Yardım adlı kitabında, son yarım yüzyılda Afrikalı ülkelerin zengin ülkelerden aldıkları bir trilyonluk yardımın Afrika’da yoksulluğu azaltmakta başarısız olmakla kalmadığını, aynı zamanda onu azdırdığını savunmaktadır. Yardımın sistematik yoksulluğu azaltabileceği ve azalttığı düşüncesi bir efsanedir’’ diye yazıyor Moyo. ‘’Afrika’daki milyonlar yardım yüzünden bugün daha fakirdir; sefalet ve yoksulluk sona ermemiş, aksine artmıştır.’’
Vietnam Yoksulluğun Üstesinden Nasıl Geldi
Vietnam’ın tecrübesi birçok bakımdan Afrika’nınkine zıttır. Yeni başlayanlar için, Vietnam’a yardım 1980’lerde ve 1990’ların başlarında bitmişti. Sovyetler Birliği kendi ekonomik çöküşünü yaşadığı için, Vietnam’a gitmiş olması gereken milyar dolarlık yardım gönderilmemişti.
Bu arada kolektivist politikalar üretkenliği tahrip etmeye devam ediyordu. Vietnam plancılarının yaptıkları birçok yanlıştan biri, bir piyasa ekonomisi hayatî olan iktisadî müşevvikleri görmezlikten gelmekti.
Kooperatiflerde çalışan bütün diğer çiftçiler gibi annesine de çalışılan gün sayısına göre ödeme yapıldığını hatırlayan Bach Ngoc Chien ile Napier ve Ha mülâkat yaptılar. Üretilen işin kalitesi veya gıdanın miktarı önemli değildi. Kızıl Nehirde Konfiçyüs ve Marx adlı kitabında Claudia Pfeifer ‘’Bu durum çalışanları tembelleşmeye, işi savsaklamaya veya işe geç gitmeye teşvik etmişti’’ diye açıklama yapıyor.
Bu gibi politikalar Vietnam ekonomisine büyük zarar vermiştir. Fakat ekonomisi tekleyip sonra da çöktükçe, Vietnam’da 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başında şaşırtıcı/inanılmaz bir şey olmaya başladı: tamamen yeni bir ekonomi doğmaya başladı. Biraz Lenin’in ‘’Savaş Komünizmi’’ne benzeyen bir sistem altında acı çeken Vietnamlılar hayatta kalmak için kendiliğinden bir şekilde kendi piyasa ekonomilerini yaratmaya başladılar. Devlet memurları artan bir şekilde fiyat kontrollerini ihmal etmeye başladılar ve aileler ile kolektifler arasındaki izinsiz sözleşmelere göz yumdular. ‘’Çitleri ihlâl etme’’ (fence-breaking) olarak bilinen uygulama Vietnam’da sosyalizmin sıkı kontrolü altında (bazen kara, bazen gri) piyasa ekonomisinin doğmasının başka bir örneğidir.
Gelişmekte olan bu ekonomiye sosyalist liderler gayet olağandışı, beklenmedik bir cevap verdiler: piyasa ekonomisini kabullendiler ve kendi ‘’hataları’’nı ikrar ettiler. 1986’daki Altıncı Parti Kongresi iki nedenle Vietnam’ın tarihindeki bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Birincisi, parti liderleri doğmakta olan bu grimsi piyasa ekonomisini kabullenme yönünde bir dizi serbest-piyasa reformunu öngören ‘’Yenilenme’’ politikasını açıkladılar. İkincisi, parti liderleri -Zitelmann’ın deyimiyle- ‘’radikal bir özeleştiri’’ sürecine girerek, hiçbir ekonomik büyüme sağlamamış olan önceki beş yıllık planların başarısızlığını kabul ettiler.
Yeni gelen Genel Sekreter Nguyen Van Linh -partinin kendi raporuna göre- yüksek enflasyonla, emeğin üretkenliğinin azalmasıyla, imalât sanayiinde gerilemeyle, kitlesel işsizlikle ve yaygın yozlaşmayla sonuçlanmış olan iktisadî hataları düzeltmeye söz verdi. Geçenlerdeki bir görüşmemizde Zitelmann’ın bana söylediği gibi, ‘’Onlar çok kolay olan dış faktörleri kınamak yolunu tutmadılar.’’
Daha da önemlisi, 1986’daki dönüm noktası niteliğindeki toplantıdan sonra, siyasî liderler serbest piyasa reformlarını devam ettirdiler. 1987’de Vietnam’ın iş dünyasına açık olduğunu gösteren yeni bir yasası geçirdiler. Yasa devletin yabancı mülkiyet veya sermayeyi müsadere etmeyeceğini veya devletleştirmeyeceğini taahhüt ediyordu.
1988’de iktisadî faaliyete devlet engellerini azaltacak veya ortadan kaldıracak bir dizi düzenleme yapıldı. Söz konusu tedbirler şunları içeriyordu:
Fiyat kontrollerinin ve sübvansiyonların kaldırılması, ülke içi gümrük kontrol noktalarının kaldırılması, özel şirketlerin 10’a kadar işçi çalıştırmasına izin verilmesi (bu üst sınır daha sonra yükseltildi), özel şirketler üzerindeki düzenlemelerin büyük ölçüde azaltılması, banka sisteminin deregülasyonu, devletleştirme sırasında el konulmuş olan işletmelerin özel sahiplerine geri verilmesi.
1990 yılının başları sınırlı-sorumlu şirketler için hukukî çerçeve sağlayan ve belirli özel mülkiyet haklarını (ayrıca din özgürlüğü dahil diğer özgürlükleri) tanıyan 1992 Anayasasının 21. maddesinin kabul edilmesini sağlayan değişiklikleri gördü.
Vietnam 1991 yılında öncelikli yararlanıcısı ve ticaret ortağı olan Sovyetler Birliği’ni kaybettiyse de, buna Avustralya, Tayland, Güney Kore ve Japonya gibi kapitalist ülkelerle ticareti genişletmek suretiyle cevap verdi. Vietnam 2001’de Birleşik Devletler’le de bir ticaret antlaşması yaptı ve 2007’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katıldı.
Bugün Vietnam Amerika’nın ilk on ticaret partnerinden biridir. Ülkenin başta gelen ihraç malları eskiden kahve ve Hindistan cevizi iken bugün artık bilgisayar, mobil telefon ve diğer elektronik malzemelerdir. Bu, tarihteki en mucizevî iktisadî dönüşümlerden biriydi ve inanılmaz sonuçlar sağladı. 1992’den 2022’ye Vietnam’da kişi başına GSMH beş kat artarak (2017 dolar fiyatıyla) 2100 dolardan 11.400 dolara yükseldi.
“Barış, Düşük Vergiler ve Makul Bir Adalet Sistemi”
Vietnam’ın başarısı elbette bir gecede gerçekleşmedi. O son onyıllarda yoksulluktan kurtulan tek ülke de değildir. Çin, Hindistan ve Polonya’nın da benzer hikâyeleri vardır. Bu hikâyelerin hepsinin ortak noktası bu ülkelerin ortak bir formülü benimseyerek yoksulluktan kurtulmalarıdır: daha fazla ekonomik özgürlük ve serbest ticaret. Aynen diğer uluslar gibi Vietnam’ın başarısı da uluslararası yardımın veya merkezî planlamanın eseri değildi.
Tıpkı ekonomik dönüşümünün başını genel özelleştirmenin çektiği Çin gibi, Vietnam’ın başarısı da merkezî plancıların bir ekonomiyi yönetemediklerinin kabul edilmesinden kaynaklanmıştır. Bu ülkeler önceden tuttukları yolda yürümeyi bırakarak ondan ayrıldılar. Yenilenme’nin en erken adımları zaten doğmakta olan gölge ekonominin meşruluğunu kabul etmekten başka bir şey yapmadı.
Bu anlatılanların hiçbiri Vietnam’ın (veya Çin’in) kapitalist bir ütopya olduğunu söylemek değildir. Aksine, Heritage Foundation’ın 2024 Ekonomik Özgürlük Endeksi’ne göre Vietnam ekonomik özgürlükte dünyada 59. sırada, Fransa’nın az üstünde fakat Belçika’nın altında yer almaktadır.
Vietnam dünyadaki en zengin ülke de değildir. Global Finance dergisine göre, Vietnam kişi başına 15.470 dolarlık GSMH’yla kabaca ortalarda, Ukrayna’nın çok az üstünde ve Paraguay’ın az altında yer almaktadır.
Önemli olan şunu anlamaktır: Vietnam 1980’ler boyunca dünyanın en yoksul ülkesiydi fakat sosyalizmi terk edip serbest piyasaya daha uygun bir yaklaşımı benimsemek suretiyle dönüştü ve böylece on milyonlarca insanı yoksulluktan çekip çıkardı.
Bu ekonomik mucize uluslararası yardımla veya başka yukarıdan aşağıya çözümlerle değil de sadece görünmez elin işlemesine izin vermek suretiyle gerçekleştirildi. ‘’Görünmez el’’ terimi, piyasa ekonomilerinde işleyen kendiliğinden düzen için Adam Smith’in yaptığı bu ünlü benzetme akla bu İskoç iktisatçının yazdığı şu satırları getirmektedir: ‘’Bir devleti en düşük barbarlık düzeyinden zenginlik ve bolluğun en üst düzeyine çıkarmak için barış, düşük vergiler ve makul bir adalet sisteminden başka pek bir şey gerekmez; geri kalan her şey işlerin doğal akışıyla gerçekleşir.’’
Vietnam Adam Smith’in formülünün doğru olduğunun kanıtıdır. Yoksulluğu yenmenin anahtarı uluslararası yardım değil serbest piyasalardır. Bun anlamak için iktisatçı olmak gerekmez.
Eğer insanlar tek bir kepçe pirinç alabilmek için saatlerce bekleyen Phung Xuan Vu’nun başına gelenin yüz milyonlarca kişinin başına gelmesini önlemekte ciddî iseler, onların serbest piyasaların gücünü görmeleri ve uluslararası yardımın ekonomik özgürlüğün yapabildiğinin yanına bile yaklaşan bir başarı gösteremediğini kabul etmeleri gerekir.
Bu, Easterly’nin yirmi yıl kadar önce kabul ettiği bir husustur. Onun Beyaz İnsanın Sorumluluğu’nda yazdığı gibi: ‘’Unutmayın, yardım yoksulluğu sona erdirmeyi başaramaz. Sadece serbest piyasalardaki bireyler ve firmaların dinamizmine dayanan yerel kalkınma bunu başarabilir.’’
Onlarca yılın kanıtları onun haklı olduğunu göstermektedir.
Türkçesi: Mustafa Erdoğan
* Bu makale ‘’How Nations Defeat Poverty’’ orijinal başlığıyla 17 Haziran 2024 tarihinde American Institute for Economic Research’ün web sitesinde yayımlanmıştır. Internet adresi: https://www.aier.org/article/how-nations-defeat-poverty/