Türkiye, vergi yoluyla mülkiyet hakkına müdahalenin süreç bakımından meşruiyetini sağlamayan bir parlamento düzeninde, özel tüketim vergisini tartışmayı sürdürüyor. Tartışmaların merkezinde, yüzyıllardır dünyanın dört bir yanında çok çeşitli vesilelerle dile getirilmeye
Yayınlar
Herbert Stein ‘’The People vs. the People’’ başlıklı editoryal makalesinde devletin içinde insanların kolektif iradelerinin çalıştığı tam bir hayırhah kurum olduğunu iddia etmiştir. Onun gözden kaçırdığı, bir grup insanın devletin
Liberal demokrasinin 20. yüzyılın sonlarında baskın politik model haline gelmesi bir anlamda hukukun siyasete üstünlüğünü ilan etmesidir. Ancak, bu model siyaseti hukuka göre ikincil bir faaliyet türü olarak öngörmesi bakımından
Ünlü sözdeki gibi, aşinalık aslında saygısızlığı besleyebilir, ama o aynı zamanda bir tür uyuşukluğu da besler. İşlerin belirli bir durumundan -hatta olağandışı problemli bir durumdan- başka bir şeyi hiç bilmeyen
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin PKK’nın silahları bırakması çağrısıyla başlayan ve siyasî iktidarın ‘’Terörösüz Türkiye’’ olarak adlandırdığı süreç Büyük Millet Meclisi’nde ‘’Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’’nun kurulup çalışmaya başlamasıyla yeni
Benim gözümde en temel değer özgürlüktür. Şüphesiz adalet, eşitlik ve barış gibi değerli olan başka toplumsal-siyasal idealler de vardır ama onların hepsinin de varlığı en başta özgürlüğe bağlıdır. Denebilir ki
Bundan 20 yıl önce liberalizm ile modernizm ilişkisini tartıştığım ‘’AYDINLANMA, MODERNLİK VE LİBERALİZM’’ adlı makalede liberalizmin modernizm ve aydınlanma ile özdeşleştirilmesinin yanlış olduğuna dikkat çekmiş ve bu arada liberal teorisyenlerin
“Ulusal çıkar” modern ulus devletlerin temel politik şifrelerinden biridir. Çağdaş ulus-devletler dünyasında insan haklarının ve demokrasinin imkânı, başka şeyler yanında, bu şifrenin ve onun dayattığı zihinsel ve fiziksel zincirlerin çözülmesine
Devlet dediğimiz kurum biz modernlere hayatın olağan bir parçasıymış, adeta doğal bir gerçeklikmiş gibi gelir. Ama işin aslı öyle değil, çünkü insanoğlu her zaman örgütlü siyasî iktidar altında yaşamamıştır. Siyasî
Biyologlar organizmaların kendi fizikî çevrelerine nasıl intibak ettiklerini açıklarlar ama ideologlar da kendi sosyal çevrelerine intibak ederler. Siyasî solun fikirleri hakkındaki en temel gerçek bunların işe yaramaz olduklarıdır; bu yüzden











