BlogYayınlar

Piyasa ve İnsanlık Durumu

Bugün yirmi yıl önceki bir yazmı biraz kısaltılmış olarak ve ufak-tefek düzeltmelerle birlikte sizinle paylaşmak istiyorum:

Otuz yılı aşkın bir süredir onlarca dergiyi izlemiş, bunların bir kısmında yazmış ve Liberal Düşünce dergisinin de yıllarca editörlüğünü yapmış okur-yazar bir kişi olarak alışılmadık bir şey söyleyeceğim: Bence bugünkü Türkiye’de yayımlanan en önemli dergi “Piyasa”dır. Çünkü, üniversitelerimizdeki onlarca İktisat Bölümüne ve yüzlerce iktisatçıya rağmen, ülkemizde gerçekte en az bilinen konu iktisat ve piyasadır. Burada, tabiî, teknik anlamda bir “bilme”den değil, insanlık durumunun mahiyetiyle ilgili bir idrakten bahsediyorum.

Türkiye’de bu konuda daha ziyade iktisatla ve iktisadî davranışın niteliğiyle ilgili hurafeler yaygındır. Bu hurafelerin başında, iktisadın “iktisat”tan ibaret olduğunun sanılması gelmektedir. Başka bir deyişle, insanlar genellikle iktisadî etkinliğin insanın diğer etkinlik türlerinden bağımsız, [ve aynı zamanda] ikincil ve daha az değerli (hatta, değersiz) bir etkinlik olduğunu düşünmektedirler. Bu anlayışa göre, iktisadî faaliyet olmasa da olurdu, hatta olmasa daha iyi olurdu. Onun içindir ki, iktisadî faaliyet, “daha yüce” sayılan (kültürel, dinî, siyasî vb.) amaçları gerçekleştirmeye dönük etkinliklerle kıyaslanamaz derecede düşük değerli bir insan etkinliği olarak görülür. Hatta birçokları iktisadî faaliyetin hiç de değerli olmadığını, onun “insanî” olarak bile nitelenemeyeceğini düşünür.

Oysa, iktisadî faaliyeti insan eylemlerinin bütünlüğünden soyutlamak ne olgusal planda ne de değerler planında mümkündür. Çünkü, her şeyden önce, eğer iktisadî faaliyet olmasa başka hiçbir değerli etkinlik varlık bulamaz, insanların “amaçlı varlıklar” (veya Loren Lomaski’nin deyişiyle, “proje izleyiciler”) olarak görülmesinin hemen hemen bütün dayanakları ortadan kalkardı. Açıktır ki, “iyi” amaçlar uğruna etkinlikte bulunmak, o amacın gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek kaynakların/araçların varlığına bağlıdır. Bu araçları sağlayan ise iktisadî faaliyettir. İyi bir resim veya heykel yapmak için resssamın veya heykeltraşın ancak iktisadî faaliyetle sağlanabilecek olan uygun araç-gerece, uygun fiziki ortama ve konfora ihtiyacı vardır. Bilimsel faaliyet buna uygun donanımı ve alt yapıyı ve uygun çevre şartlarını gerektirir. Bir romancıyı büyük, onun eserini de “başarılı” yapan aslında onun başka insanlara ulaşmasını mümkün kılan teknik donanımdır; yani matbaadır, dağıtım ağlarıdır, kitapçılardır. 

Onun içindir ki, ekonominin işlevini, insanın “siyaset” gibi “daha yüksek” faaliyetleri yapabilmesi için onu “tabiî zorunluluklar”ın baskısından kurtarmaktan ibaret görüp ona düşük bir değer atfeden bir felsefe “insanlık durumu”nun maddî gerçekliğiyle bağdaşmadığı gibi, insanî değerler arasında da keyfi bir ayrım yapmaktadır. İnsanoğlunun maddi üretiminin onun zihnî-fikrî üretiminden daha az değerli görülmesinin makul bir temeli yoktur. Kaldı ki, bu ikisini [zihinsel faaliyet ile maddî üretimi] birbirinden ayırmak da fiilen imkânsızdır.

Öte yandan, siyasetle iktisat arasında eğer bir karşıtlık varsa, bunu birincisini ikincisi aleyhine onurlandıran bir ahlâkî hiyerarşi temelinde kavramak da yanlıştır. Gerçekten insanın değerini gözeten bir bakış bunun tam da tersini yapmayı gerektirir. Çünkü, iktisadî faaliyetin özünü oluşturan mübadele gönüllülüğe dayanır, oysa siyaset esas itibariyle “cebir” kullanımına…. Başka bir anlatımla, siyaset üretilmiş kaynakları onları üreten öznelerden soyutlayarak cebir yoluyla dağıtmakla uğraşır. Franz Oppenheimer’in kavramlarıyla söylersek: İnsanoğlunun amaçlarını gerçekleştirmesinin başlıca iki yolu vardır: çalışmak/üretmek ve el koymak. Birincisi, “ekonomik araçlar”la diğeri ise “siyasî araçlar”la ilgilidir. Açıkçası, iktisadî araçlar ihtiyaçlarını karşılamak için kişinin emeğinin ürünlerini başkalarının ürettikleriyle mübadele etmesine dayanırken, siyasî yöntem başkalarının emeğine karşılıksız olarak el konulmasına dayanır. Kurumsal olarak konuşursak, iktisadî yöntem piyasa şeklinde, buna karşılık siyasî yöntem devlet olarak organize olmuştur.

Bu nedenle, doğru anlamda iktisat serbest mübadelenin ve piyasanın bilimidir. Nispî olarak en kapsayıcı sosyal açıklama çerçevesi de piyasa bilimidir. Piyasayı anlamadan genel olarak toplumun işleyişini anlamak mümkün olmadığı gibi, gönüllü mübadelenin ve mülkiyetin cebir ve el-koyma karşısındaki üstünlüğünü kavramadan da özgür bir toplum tasavuru geliştirmek mümkün değildir.

(Tercüman, 3 Haziran 2004)

Shares:

Okumaya Devam Edin