Blog

Özgür Toplumun Temelleri— Konuşma Metni

Özgür toplum bir organizasyon düzeni veya yapma düzen (taxis) değil, kendiliğinden oluşan düzendir (kozmos).

Özgür Toplumun Temelleri— Konuşma Metni

1. Özgür toplum bir gessellchaft’tır.

Özgür toplum Ferdinand Tönnies’in tanımladığı anlamda bir “cemiyet”tir (gessellchaft). Modern bir fenomen olarak cemiyet geleneksel “cemaat”in (gemeinschaft) alternatifidir. Duygudaşlığın ve dayanışmanın karakterize ettiği, daimî bir organizma ve kapalı bir grup teşkil eden cemaatte bireyselliğe yer yoktur. Cemaat hayatı ortak anlayış ve değerlere ve bunların muhafazasına dayanır. Cemaatte iyiler de kötüler de, dost da düşman da ortaktır. Cemaat üyeliğe değil aidiyete dayanır. Ayrıca, cemaat, mensuplarından duygusal olarak tahkim edilmiş bir lidere (şefe) adanma talep eder. Buna karşılık “cemiyet” (society, association) bireysellik ve mahremiyete, buna bağlı olarak da hayatın özel ve kamusal alanları arasında bir ayrıma dayanır. Cemiyet kişisel ilgiler ve çıkarlar temelinde birbirleriyle etkileşim halinde olan özerk bireyler arasında gönüllülük temelinde oluşan bir işbirliği girişimidir. Cemiyeti bir arada tutan ortak çıkarlar ve ortak kurallardır. Cemaatin hiyerarşik yapısına karşılık cemiyet yatay ilişkilere dayanır.

2. Özgür toplum “kendiliğinden doğan bir düzen”dir.

Hayekçi terimlerle ifade edildiğinde, özgür toplum bir organizasyon düzeni veya yapma düzen (taxis) değil, kendiliğinden oluşan düzendir (kozmos). Esasen bellibaşlı toplumsal kurumlar olan dil, hukuk, aile, piyasalar birer kendiliğinden düzen örneğidir. Oakeshott’ın terminolojisiyle, organizasyon teleokratik bir düzenken, kozmos veya kendiliğinden düzen nomokratik bir düzendir. Birincisi mensuplarını muayyen bir amaçlar hiyerarşisiyle birbirine bağlarken, ikincisi bireyleri ortak kurallar etrafında bir araya getirir. Kendiliğinden düzenlerin işleyişini akıl yoluyla anlayabilirsek de aynı yoldan bunları kurgulamak mümkün değildir. Özgür toplum bilinçli olarak kurgulanıp yaratılan değil, oluşan/teşekkül eden bir düzendir. Çünkü, bir plana göre akılcı yoldan kurgulanmış organizasyon düzenlerinden farklı olarak, toplum farklı amaçlar güden birçok farklı iradenin koordineli etkileşiminden kendiliğinden doğan bir formasyondur. Klasik liberalizmin yaygın formülünde ifadesini bulduğu üzere, toplum ve toplumsal düzen “insan eyleminin sonucu olmakla beraber, insan tasarımının ürünü değildir”. Organizasyon düzenleri ile kendiliğinden düzenler arasındaki temel farklardan biri, ilkinin ortak bir pozitif amaçlar hiyerarşisine dayanmasıdır. Oysa, kendiliğinden düzende amaç, değer ve idealleri farklı farklı olan kişi ve gruplar bu farklılıkları içinde ve ortak kurallar çerçevesinde bir arada yaşarlar; onlara belli bir amaçlar hiyerarşisi, dünya görüşü ve hayat tarzı dayatılmaz.

3. Özgür toplum açık toplumdur.

Özgür topluma giriş-çıkışlar serbesttir, özgür toplum başka toplumlarla daimî bir etkileşim halinde olan açık bir düzen teşkil eder. Özgür toplum dolaşım, yer değiştirme ve yerleşme özgürlüğüne dayanır. David Schmidtz’in önerdiği şu adalet ilkesi açık toplumun başka bir anlatımı olarak okunabilir: “Herkesin, başka bir yerin daha iyi olması halinde bulunduğu yerde kalmak için hiçbir yükümlülüğünü olmadığı azamî derecede açık bir toplumda yaşamaya hakkı vardır.”

4. Özgür toplum çoğulcu toplumdur.

Özgür toplum hem ahlâkî hem de kültürel anlamda çoğulcudur. Çoğulculuk özgür toplumun siyasî kurumlarının felsefî-ahlâkî tarafsızlığıyla birlikte düşünülmelidir. Kişi ve gruplara hakikat dayatmaya, doğru inanç ve ideoloji buyurmaya bu düzende yer yoktur. Bunun nedeni, özgürlükçü toplumsal-siyasal tasavvurun “özgürlük” ve “hak”ka “iyi” anlayışları karşısında öncelik tanımasıdır. Yani, herkes kendi “iyi” anlayışına göre hayatını düzenleme hakkına sahip olduğundan, genel bir “iyi” anlayışını bütün bir topuma dayatmaya devletin hakkı yoktur. Böylece, herkes hayatını kendince doğru olan felsefî ve ahlâkî anlayışa göre yaşayabilir; kimseye belli bir din, dünya görüşü, felsefe veya hayat tarzı dayatılmaz. Bunun bir sonucu olarak, özgür toplum kültürel bakımdan da çoğulcudur; dil, din, etnisite bakımından farklı olan kişi ve grupların çeşitliliğini yaşatır. Bu çeşitlilik kültürel tercih ve pratikleri bakımından illiberal olan grupları olduğu gibi, -kendisi bir cemiyet olsa da- cemaat tipi örgütlenmeleri de içerebilir. Ayrıca, özgür toplum, ortak genel yönetimin sınırlı hukukunu mahfuz tutmak ve insan haklarına riayeti genel olarak garanti etmek şartıyla, hukuk çoğulculuğuna da izin verir.

5. Özgür toplumun siyasî modeli “takımadaları” birliğidir.

Özgür toplum gönüllülüğe dayalı bir birliktir. Kimse bu topluma ne üye olmaya zorlanabilir ne de toplumdan ayrılmaya zorlanabilir. Ancak burada “birlik”le kastedilen, birbirine kenetlenmiş, yekvücut olmuş, türdeş bir bütün anlamında sıkı bir birlik değildir. Özgür toplum asgari düzeydeki ve ağırlıklı olarak prosedürel olan ortak normlarda buluşan kişi ve grupların oluşturduğu gevşek bir birliktir. Kukathas’ın metaforik anlatımıyla, özgür toplum bir “özgür takımadaları”dır ve bu özelliği itibariyle modern devletlerin türdeş-cemaatçi “ulus”larından çok farklıdır.

6. Özgür toplum ancak serbest ve rekabetçi piyasalarla bir arada var olabilir.

Çoğu kimse piyasa ekonomisinin haklılık temelinin kaynak israfını önlemesi ve refah yaratması anlamında “etkinlik” olduğunu düşünülür. Bu düşünce olgusal karşılığı bakımından doğru olmakla beraber, piyasa ekonomisi esas olarak ahlâkî temelde savunulabilir. Her şeyden önce, piyasa ekonomisinin ahlâkî temeli etkinlikten önce özgürlüktür. Piyasa ekonomisi özgürlük ilkesinin iktisadî alandaki kurumlaşmış tezahürü veya yansımasıdır; iktisadî faaliyet özgürlüğü genel özgürlükten türer. Açıktır ki, piyasaların varlığı kişilerin mülk-edinme, mübadele, sözleşme ve teşebbüs hürriyetlerinin hukukî (ve aynı zamanda kültürel) olarak güvence altında olmasına bağlıdır. Kaldı ki, diğer alanlarda özgür olabilmeniz de kendi geçim kaynaklarınız üzerinde kendinizin kontrole sahip olmanızla, kısaca iktisadî olarak özgür olmanızla mümkündür. Öte yandan, insanların hem devlet baskısından azade olmaları (özgürlük) hem de devleti denetleyebilmeleri (demokrasi), her şeyden önce, geçim kaynakları bakımından devlete bağımlı olmamalarına bağlıdır. Devletin toplumun velinimeti olduğu yerde, kendi ayakları üzerinde durabilen ve devlet baskısına direnebilen özerk bir sivil toplumun varlığından söz edilemez. Çok istisnaî durumlar dışında, piyasalar toplumun ihtiyaç duyduğu bütün mal ve hizmetleri üretebilirler. Devletin kimi mal ve/veya hizmetleri üretmesini haklı gösteren bu istisnalardan biri “ölçek ekonomisi”nin zorunlu kıldığı durumlardır. Buna göre, bazı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların, sermaye veya teknoloji yetersizliği vb. nedenlerle, toplumun ortak ihtiyacı olan bir mal veya hizmeti üretebilecek kapasiteye sahip olmamaları durumunda, bu mal veya hizmetin üretimini devletin üstlenmesi gerekebilir. Bu durumlar tipik olarak enerji ve ulaştırma sektörlerinde ortaya çıkabilir. Ancak ölçek ekonomilerine dayanan bu gerekçe kalıcı bir duruma işaret etmez; çünkü kimi sektörlerde firmalar zamanla “ölçek ekonomisi”nin sınırlılıklarını aşan donanım ve/veya boyuta ulaşabilirler. İkinci istisna, kamusal mal veya hizmetlerin devlet tarafından üretilmesi gereğiyle ilgilidir. “Kamu malı” bir kişi tarafından tüketilmesinin başkalarının yararlanmasını azaltmadığı, yani tüketiminde rekabetin söz konusu olmadığı bir mal veya hizmettir. (Kamu malının ikinci özelliği başkalarını dışlamanın imkânsızlığıdır. Yani, kamu malı bir kişi için bir kere kullanılabilir/yararlanılabilir hale geldi mi artık ona herkes ulaşabilir. Bunun pratik sonucu, karşılığını ödemeyen kişilerin de kamu malından yararlanmasını önlemenin imkânsızlığıdır. Buna literatürde “bedavacı” problemi denmektedir.) Kamusal malların piyasa tarafından ya hiç üretilmediği ya da yeterince üretilmediği kabul edilir. Bu tanıma giren tipik kamu mallarının savunma, temiz hava ve hukuk sistemi olduğu genellikle kabul edilmektedir. Buna karşılık, “bedavacılar”ın dışlanmasının mümkün olduğu eğitim ve sağlık tipik “kamu malı” özelliğine sahip olmadıklarından, bu alanlarda devlet tekel oluşturamaz. Mamafih bu alanlarda devlet piyasaya ancak özel işletmelerle rekabet eden bir girişimci olarak girebilir.

7. Özgür toplumun devleti, esas olarak, negatif amaçlar güder.

Özgür bir toplumda devlet cihazının başlıca referansları özgürlük, adalet ve barıştır; bunlar ise esas olarak negatif amaçlardır. Bu bağlamda özgür toplumun siyasî kurumlarının hedefi herkesin özgürlük ve güvenliğini sağlamak, herkesin haklarını ve hak ettiklerini tanımak ve korumak ve farklı varoluşların barış içinde bir arada yaşamalarını garanti etmektir. Adaletin gereği olarak, kendi kusuru olmaksızın dara düşenleri, engellileri ve bakıma muhtaç kimsesizleri desteklemek dışında, özgürlük siyasetinin amaçları arasında belirli kişi veya grupları özel olarak kayırmak veya onlara avantaj sağlamak yoktur. Ayrıca, geçmişteki haksızlıkları telâfi etmek için geçici bir tedbir olma durumu hariç, toplum içindeki herhangi bir grubu iktisadî, kültürel vb. yollarla destekleme hedefi de güdülemez. Özgürlüğün siyaseti toplumda cebir kullanımını mümkün olan en az düzeye indirmeyi amaçlar. İnsanların mal-mülklerine, geçim araçlarına el koymaz; kişilerin iktisadî etkinliklerini planlamaya çalışmaz ve onların çalışma ve iş kurma tercihlerine müdahale etmez. Özgür toplumun devleti asgarî düzeydeki ve karmaşık olmayan bir vergi düzeninin sevk ve idaresi ile özel yoldan üretilemeyen ortak ihtiyaçların karşılanmasının gerektirdiği ölçünün dışında, bir kamu ekonomisi sektörü yaratmaya çalışmaz.

8. Özgür toplumun siyasî kurumları hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve adem-i merkeziyet esaslarına dayanır.

Özgür toplum ideali genel kurallara dayalı yönetimi –“hukuk çerçevesinde yönetim”- şart koşar ve yönetimde keyfiliği reddeder. Özgürlüğün siyasetinde kişiler değil, ilkeler/kurallar, kurumlar ve prosedürler esastır. Liberal hukuk toplumda adaletin korunmasına hizmet eder. Dolayısıyla, “kuvvetler ayrılığı” gibi, “hukukun üstünlüğü” de liberal siyasetin vazgeçilmez esaslarıdır. Hukukun üstünlüğü kişilerin geleceği öngörebilmelerine ve hukukî güvenlik altında kendi iş ve işlemlerini planlayıp icra edebilmelerine imkân vermenin yanı sıra, devletin yüceltilmesini ve devlet-odaklı siyaset anlayışını da reddeder. Gerek kuvvetler ayrılığı gerekse hukukun üstünlüğü, ayrıca, mahkemelerin yasama ve yürütmeden bağımsız ve güvenceli olmalarını gerektirir. Bağımsız ve güvenceli yargı hem iktidardakilerin frenlenmesi hem de daha genel olarak toplumda adaletin sağlanması bakımından hayatî önemi haizdir. Adem-i merkeziyet ise bir yandan temel siyasî işlevleri (kural koyma/yasama, kurallara uygun olarak kamu işlerini çekip çevirme/yürütme, uyuşmazlıkları adil bir şekilde çözme/yargı) yerine getirecek organların işlevsel ve kurumsal olarak ayrılmasını gerektirir. Bu, yaygın olarak “kuvvetler ayrılığı” denen şeydir. Güç temerküzünü önleme amacı, öbür yandan, temel siyasî işlevlerin dikey olarak da bölüştürülmesini zorunlu kılar. Bu adem-i merkeziyetçi modelde, merkezî hükümetin her üç işlevle ilgili yetkisi de asgarî boyuttaki ortak faaliyetlerin gerektirdiği kadarıyla sınırlıdır. Buna karşılık asıl yetkili olanlar kendi işlerini kendi özgür iradeleriyle karara bağlayacak ve yürütecek olan yerel birimlerdir.

Shares:

Okumaya Devam Edin