Sağlık Sektöründe Ekonomik Darboğaz

Sağlık sektörünün temelinde insan vardır. Bu sebeple bu sektör kritik bir öneme sahiptir. Sağlık sektörünün iyi işlemesi için güçlü bir sağlık sisteminin varlığı esastır. İyi bir sağlık sistemi; güçlü finansal, ekonomik ve sosyal yapının var olması ile gerçekleşecektir. Türkiye gibi ortalama yaşam süresinin uzamadığı, hızlı nüfus artışının yaşandığı ve demografik yapının hızla değiştiği ülkelerde sağlık alanında farklı ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple sağlık sektörünün değişen durumlara hızla adapte olabilen ve inovatif çözümler getiren bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Bu yapının oluşturulabilmesi için sağlık sektörünün iyi analiz edilmesi ve sektörü bu özellikler ile donatacak önlemler alınması şarttır. Türkiye’de sağlık sektörünün genişliğine baktığımızda, 2017 yılında ciro bazında ilaç pazarı 24,5 milyar TL’ye; tıbbi cihaz ve malzemeler pazarı ise 8,3 milyar TL’ye ulaşmıştır. 2018 yılının ilk 6 ayında ise geçen yılın aynı dönemine göre %25,2 artışla 14,9 milyar TL’lik pazar büyüklüğüne ulaşılmıştır. Toplamda, sağlık harcamalarına ise 140,647 milyar TL harcanmıştır. Bu harcamaların %78’i kamu, %22‘si özel kesim tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de sağlık sektörünün işleyişi ise genel olarak şu şekildedir: Bir kısım ilaç, tıbbi cihaz ve malzemeler yerli firmalar tarafından üretilir; üretilmeyen ilaç ve cihazlar ise yurtdışından tedarik edilir ve ecza depolarına satılır. Ardından ecza depoları üzerinden tüketicilerin kullanımına sunulmak üzere hastane ve eczanelere satışı gerçekleştirilir. Türkiye’de üretilen ilaçların büyük bir kısmı patent süresi dolan orijinal ilaçların jeneriğinden ibarettir. Ayrıca üretilen ilaçların ham maddesinin %80‘i ithal edilmektedir. Kutu bazında, ithal edilen ilaçların miktarı üretilen ilaçlardan daha az olmasına karşın piyasada TL cinsinden pazar payları daha yüksektir. Tıbbi cihaz ve malzeme sektöründe ise pazarın %85’i ithal edilmektedir. Bu piyasada ise sadece çok uluslu firmalar yer almaktadır. Yerli üreticilerin çoğu KOBİ şeklinde faaliyet göstermekte ve bunun doğal sonucu olarak sermaye ve teknolojik açılardan çok uluslu firmalar ile rekabet etmeleri söz konusu değildir. 2018 yılının son altı ayında döviz kurunun yükselmesi ile sağlık sektöründe de maliyetler artmıştır. Fiyatları belirlemede kullanılan referans kur ile piyasada gerçekleşen kur arasındaki makasın giderek açılması firmaların kar paylarında aşınmalara neden olmuştur. Bu nedenle, önümüzdeki süreçte firmaların karı az olan ilaçları tedarik etmeye devam etmeleri beklenmemelidir. Piyasada oluşan olumsuz koşullar nedeniyle sektörde işlem yapan firmaların alacaklarını tahsil ederken yaşayacakları potansiyel gecikmeler, ödemeler dengesinde bozulmalara neden olacaktır. Faizlerin yükselmesiyle de firmaların finansal maliyetleri artmış, bankaların kredi verme limitleri ise düşmüştür. Ülkemizde sınırlı düzeyde bulunan kredi ve likidite, mevcut işlem hacmini korumada daha da yetersiz kalacaktır. Firmalar, finansal alanda yaşadıkları bu sıkıntılardan ötürü üretimlerini kısacak veya bazı ürünleri ithal etmekten vazgeçeceklerdir. Sonuçta bu finansal zorluklar kullanıcıların hayati önem taşıyan ilaçlara ulaşımlarında sıkıntılara sebep olacaktır. Yaşanacak olumsuzlukların etkilerini kısa vadede önleyebilmek için Türkiye ekonomisine olan güvenin arttırılması şarttır. Bunun sağlanması için piyasa koşullarına göre bağımsız karar alabilen bir Merkez Bankası’nın (MB) varlığı ve ekonomi alanında atılan adımların süreklilik göstermesi esastır. Gerçekçi programların uygulanması, maliye ve para politikaların birbirini desteklemesi ve küresel piyasalarda oluşan değişikliklere karşı birtakım ekonomik ilkeler doğrultusunda cevap verebilen bir yapının ve ortamın yaratılması gerekmektedir. Ancak bu sayede Türkiye ekonomisine duyulan güven artırılabilir ve bunun sonucunda yabancı sermayenin ülkeye girişi mümkün olabilir. Ekonomi alanında atılacak bu gibi adımlar piyasanın likidite sorununa çare olacaktır. Ancak bu girişimlerin doğrudan sağlık sektörü içerisinde yapılacak reformlarla uzun vadede desteklenmesi gerekmektedir. Sağlık sektörü piyasanın dışa bağımlılığının azaltılması gerekmektedir. Bunun için Türkiye’nin öz kaynakları ile AR-GE yatırımlarına ağırlık vermeli ve böylece sağlık teknolojileri alanında uluslararası rekabet gücünü artırmalıdır. Sektörde yer alan firmaların inovatif girişimler ve bilgi birikimleri artırılarak küresel düzeyde rekabet edecek seviyelere çıkmaları sağlanmalıdır. Çok uluslu şirketlerin sağlık alanında Türkiye’ye yatırım yapmaları için gerekli siyasal ve ekonomik düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Tüm bunların yapılabilmesi için gerçekçi, planlı, yapıcı programlar oluşturulmalı ve vakit kaybetmeden uygulanmaya konmalıdır.

Metin Kandemir — Özgürlük Araştırmaları Derneği, Danışma Kurulu Üyesi

Önceki İçerikDarbe Girişimi Ve Sistemik Kriz
Sonraki İçerikVenezüella Sosyalizminde Bira Yok (ve Demokrasi De)