Prof. Dr. İştar Gözaydın’ın analizindeki veri ve olgular çerçevesinde değerlendirildiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye devletinin ideolojik bir araç olarak benimsediği kurumlardan biri olarak tebarüz etmektedir. Tüm yapılarda olduğu gibi Diyanet kurumu da kendisini biçimlemeye çalışmış olan iktidarlara rağmen bir yandan kendi dinamiklerini üretmiş; öte yandan lağvedilerek dini hayatın cemaatlere terk edilmesi önerisinin toplumsal anlamda bir karşılığının olmayacağı kadar anlam ve önem kazanmıştır. Bununla birlikte kurumun statükosuna sıkıca bağlı kalmaması, ciddi bir yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir; zira çağdaş demokratik devlette siyasi iktidarı kullanan ve kendilerini toplumun temsilcileri olarak sunanların, sosyal corpusun istemlerini göz ardı edebilmesi mümkün değildir. Reel durumlarla birlikte, son tahlilde, demokratik bir toplum yaratabilmenin başta gelen önkoşullarından biri olan laikliği, süreç içinde tüm uzantılarıyla gerçek anlamıyla gerçekleştirebilmek yolunu seçmek hedefinden şaşmamak da muhayyel bir idealin olmazsa olmazlarındandır. Türkiye siyasetinde Diyanet kurumunun varlığı reel siyasetin bir parçası olduğu da aşikardır. Ancak tekel olarak muhafaza edilmesinde ısrarcı olunması, siyaseten demokratik bir yapının gerekleriyle uyuşmaz. Çoğulcu, demokratik, siyaseten liberal bir yaklaşımın gereği, inanç hak ve özgürlüğünün farklı anlayışların talepleri doğrultusunda biçimlenecek yapıların tesisine siyasi ve hukuki imkanların sağlanmasıdır. Herhangi bir inanç grubunun, devletin kendileri için biçtiği tanımlarla ibadet yerlerini ve ritüellerini biçimlendirmek zorunda bırakılması; bunların devlet tarafından ayrımcılığa maruz kalması uluslararası hukuk ve adalet nezdinde kabul edilemez durumlardır. Devletin görevi gerektiğinde, gerek hak ve özgürlükler rejimi gerekse hukuk devleti ilkeleriyle bağlı olarak, kamu düzenini sağlamaktan ibaret olmalıdır.
Türkiye, Diyanet, Seküler Bir Demokrasi
"Diyanet İşleri Başkanlığı, İslami hizmetleri düzenlemek için yapılandırılmıştı; ancak aslında resmi bir İslam anlayışını yayarak ‘dini’ kontrol etmenin ve paradoksal gibi görünse de sekülariteyi ‘güvence altına almanın’ bir aracıydı."
Posted Byİştar Gözaydın
İştar Gözaydın 1959’da İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde; lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde; lisansüstü çalışmalarını, kazanmış olduğu Fulbright bursu ile, Georgetown University ve New York University School of Law’da tamamladı. 1983 yılında başladığı akademik kariyerinde 1992’de doktor, 1997’de doçent, 2006’da profesör unvanlarını aldı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı, Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Planlama Bölümü, İstanbul Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü, Doğuş Üniversitesi Hukuk ve Fen-Edebiyat Fakülteleri, Gediz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde kadrolu; Boğaziçi ve Sabancı Üniversitelerinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yaptı. Akademik çalışmaları, din ve devlet ilişkileri, Türkiye’nin dış politikasında dinin rolü, dinsel ayrımcılık ve hukuk-siyaset ilişkileri üzerinde yoğunlaşan Gözaydın, London University Birkbeck College ve London Metropolitan University’de de konuk öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Hakkında “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamında yürütülen ve Aralık 2016-Mart 2017 tarihlerinde üç buçuk ay boyunca özgürlüğünün elinden alınmasına vesile olan yargı süreci sonunda beraat etti; ancak pasaportu üç yıl boyunca kendisine iade edilmediğinden, atanmış olduğu Leipzig Üniversitesi Leibniz profesörlüğü pozisyonunda fiilen bulunamadı. İnsan hakları alanında çalışan Helsinki Yurttaşlar Derneği (şimdiki adıyla Yurttaşlar Derneği) kurucuları arasında olan, çok sayıda ulusal ve uluslararası yayını bulunan ve pek çok uluslararası bilimsel proje yürüten Gözaydın, 2017 yılı Oslo Üniversitesi, Lisl and Leo Eitinger İnsan Hakları Ödülü’ne layık görülmüştür. Kurucuları arasında yer aldığı Açık Radyo’da 1995’ten bu yana farklı müzik ve hukuk konulu programları hazırlamakta ve sunmakta; Aralık 2017’den beri Medyascope’da yayınlanmakta olan, ulusal ve uluslararası siyasetin bir grup kadın tarafından değerlendirildiği haftalık Femfikir programının katılımcıları arasında bulunmaktadır. 2018 Ekim’inden beri Gergedan Kitabevi’nde uzun soluklu seminerler dizisi sürdürmektedir.
Okumaya Devam Edin
COVID-19 öncesinde ABD ve Çin, ABD ve AB ve diğer ülkeler arasında ortaya çıkan ticaret savaşları, ülke ekonomilerinin hem kaynak ve altyapı hem de teknolojik olarak kırk yıllık küreselleşme sürecinin
Sanayi 4.0, en basit ifadesiyle, dijital olarak birbiriyle iletişim halinde olan imalat süreçlerinin bütününü ve bu dönüşüme imkan veren politikalar serisini ifade etmektedir
Haberlerde kullanılan dilde zaman zaman “kaçak mülteciler”, “yasadışı yollarla sınırdan geçen kaçaklar” gibi nitelemelere de yer verildiği, bu anlamda bir anlamda mültecilerin “suçlu” olarak sunulduğu da gözlenmektedir.