Freedom House’ın iş birliğinde gerçekleştirdiğimiz ve 2020-21 yıllarında Türkiye’de hukuk devleti, demokrasi, sivil ve ekonomik özgürlükler ve sivil toplumda alanlarında yaşanan en önemli olayları ele aldığımız Özgürlük Gündemi bültenlerinde yer alan çalışmaların derlendiği 2021 ALMANAK: Türkiye’de Hukuk Devleti, Demokrasi, Sivil ve Ekonomik Özgürlükler başlıklı raporumuz 2022 yılında yayınlandı. Bu blog yazısı, Türkiye’de sivil toplum alanında yaşanan önemli olayların hem bir derlemesi hem de olaylara 2022 yılından bir bakışı sunacaktır.
Türkiye sivil toplumu, 2016 yılında yaşanan darbe girişimi ardından, artan bir baskıyla karşı karşıya kalmış ve birçok sivil toplum örgütü kapatılırken, birçoğu da çalıştığı konuları değiştirmek ve/ya daha sınırlı kampanyalar yaparak artan baskılardan sakınmaya çalışmışlardır. 2020 yılın son gününde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7262 Sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının ve Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun ile 2021 yılı, Türkiye sivil toplumu için diken üstünde geçmesine neden olmuştur. 2022 yılından bakıldığında da sivil toplumun bu yasaya ilişkin kaygılarının ne kadar haklı olduğu anlaşılmıştır. 2022 yılında çeşitli sivil toplum kuruluşlarına yönelik kapatma davaları açılmş veya çalışmalarını kısıtlamaya yönelik tedbirler uygulamıştır.
Kanun henüz teklif aşamasındayken Hükümet yanlısı ana akım medya ve siyasiler aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarının denetimsizliği ve teröre destek verildiği iddiaları gündeme taşınmış ve bu gibi iddialar çeşitli şekillerde aynı kişi ve kurumlar tarafından yıl boyu dillendirilmeye devam etmiştir. 7262 Sayılı Kanun öncesinde sivil toplum kuruluşları kurdukları iş birliklerini, aldıkları fonları, üye bilgilerini, tüm banka hareketlerini düzenli olarak İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne bildirmek durumundaydılar. Bildirimlerde aksama ya da bildirimler sonucu tespit edilen bir sorun İl Dernekler Müdürlüğü ya da İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenmekteydi. Ancak ilgili yasa tüm sivil toplum örgütlerinin en geç üç yılda bir düzenli olarak denetlenmesi kuralını getirdi. Bu durumun yarattığı idari iş yükü ve denetimlerin siyasi amaçlarla yapılacağına dair genel kanı, sivil toplum kuruluşları üzerinde yıl boyu süren bir tedirginlik yarattı. Derneklere kayyum atamanın ve mal varlıklarına el koymanın basit bir işleme indirilmiş olması da yine sivil toplum kuruluşlarını varlıklarını tehdit etmeye başlamıştır.
Çalışmalarını yurtdışından farklı kuruluşlarla iş birlikleri kurarak devam ettirmek durumunda olan sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı Hükümetin icraatlarına yönelik aldıkları eleştirel pozisyonlar nedeniyle sık sık Hükümet yanlısı medya ve sosyal medya hesaplarının hedefi haline gelmiştir. Casusluk, ajanlık iddiaları kullanılarak hedef gösterme yöntemi farklı konularda eleştirel pozisyon alan tüm sivil toplum kuruluşları için düzenli olarak kullanılmış ve sivil toplum örgütlerine yönelik artan idari baskılara gerekçe olarak kullanılmıştır. Yaptıkları çalışmalardan ötürü Hükümet çevrelerinde rahatsızlık yaratan sivil toplum kuruluşları önce sosyal medyada sonra da ana akım medyada hedef haline getirilmiş ardından da İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenmişlerdir.
Denetim süreçleri farklı siyasi görüşten sivil toplum kuruluşları için farklı şekillerde tecrübe edilmiştir. Hükümet yanlısı ya da Hükümete yönelik eleştirel bir pozisyon almayan sivil toplum kuruşları denetimleri kolayca atlatmış ya da denetime girmemişken birçok muhalif görüşlü sayılabilecek sivil toplum örgütü ise hem çok uzun ve detaylı denetimlere maruz kalmış hem de aynı yıl içinde iki kez denetlenmiştir. 2022 yılında da çeşitli sivil toplumlara yönelik açılan kapatma davaları, bu yasanın iktidarın lehine bir şekilde nasıl kullanıldığını kanıtı olmakla beraber aynı zamanda sivil toplumun yapısını ve ilişkilerini derinden etkilemektedir.
İlgili Kanun, 2021 yılı için Türkiye sivil toplumunun aldığı en büyük darbe olarak görülmelidir. Nitekim, Kanun yürürlüğe girdiği andan itibaren, ülkeyi hâlihazırda saran otoriter dalga, sivil toplumun faaliyet alanını da oldukça daraltmıştır. Türkiye gibi muhafazakâr otoriterleşme sürecine giren ülkelerde, hükûmetlerin öncelikle özgürlükçü sivil toplumu hedef tahtasına oturtması, şaşırtıcı olmasa gerek.