BlogYayınlar

Mülkiyet Hakları: Özgür Bir Toplum ve Çevreyi Korumanın Temeli

Mülkiyet hakları özgür bir toplumun temelidir ve başkalarının haklarını ihlal etmediğimiz sürece, kişisel değerlerimize göre yaşamamızı ve mutluluğu kendi yöntemlerimizle aramamızı sağlarlar. Bu nedenle federal Anayasa ve her eyalet anayasası mülk edinme, kullanma ve satma haklarımızı açıkça korur. Ancak hükümet yetkilileri sık sık siyasi çıkarlar, özel menfaatler ya da hesaplaşmalar uğruna bu hakları ihlal etmeye çalışmaktadır.

Montana’da muhafazakâr kanun koyucular, kâr amacı gütmeyen kuruluşların istekli satıcılardan adil bir fiyatla arazi satın almasını engelleyecek bir yasa tasarısı önerdiler. Yasa yürürlüğe girdiği takdirde, “mülk edinme, sahip olma ve koruma “yı hükümetin müdahalesine kapalı “devredilemez haklar” arasında sayan Montana Anayasası’nın küstahça ihlali anlamına gelecektir.

Mülk edinen kâr amacı gütmeyen kuruluşlar neden hedef alınıyor? Tasarının sponsoru kısa süre önce kaleme aldığı bir makalede motivasyonunu açıkça ortaya koydu. American Prairie Reserve adlı özel bir kuruluşu “yasama yoluyla… var olmaktan çıkarmak” istiyor. Ancak anayasa buna izin vermediği için, bunun yerine mülkiyet haklarına saldırıyor. Tasarı geçerse, yakında Anayasa’nın buna da izin vermediğini öğrenebilir.

APR, Amerika Birleşik Devletleri’nin bitişiğindeki en büyük doğa rezervini kurmak için iddialı bir proje yürütüyor. Başkalarını zorlamak için hükümet gücünü kullanmaya çalışan birçok çevre örgütünün aksine APR, gönüllü takas yoluyla mülk satın alıyor. Kuruluş şimdiye kadar 100.000 dönümden biraz fazla özel arazi satın aldı ve bizon ve diğer yerli türler için yönettiği 300.000 dönümden fazla kamu arazisini kiraladı.

Amerika, toprak sahiplerinin doğal güzellikleri ve kaynakları korumak için mülkiyet haklarını kullandıkları uzun ve zengin bir geleneğe sahiptir. Thomas Jefferson, 1773 yılında “doğanın eserlerinin en yücesi” olarak tanımladığı Virginia’daki Doğal Köprü’yü gelecek nesiller için korumak amacıyla satın almıştır. Hayatının son dönemlerinde ve iflasın eşiğinde olan Jefferson, köprü yerine değerli kütüphanesini sattı ve bunu “bir dereceye kadar kamu emaneti olarak gördüğünü ve köprünün zarar görmesine, tahrif edilmesine veya halkın görüşünden gizlenmesine hiçbir şekilde izin vermeyeceğini” açıkladı. Amerikan tarihi boyunca, birçok sivil toplum kuruluşu da dahil olmak üzere, özel arazi sahipleri ülkenin bekçileri ve korumacıları olmuştur.

Kuşkusuz, birçok modern çevreci bu gelenekten uzaklaşmıştır. Mülkiyet haklarını korunması gereken bir değerden ziyade aşılması gereken bir engel olarak gören bu kişiler, lobi faaliyetleri, davalar ve düzenlemeler yoluyla başkalarının zararına olacak şekilde hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır.

Ancak iki yanlış bir doğru etmez. Bireysel özgürlüğe, mülkiyet haklarına ve serbest piyasalara inananların, bir koruma grubunun hakları söz konusu olduğunda bu değerleri savunmaktan vazgeçmeleri için hiçbir neden yoktur. İşte bu nedenle, nerede yaşıyor olursanız olun ya da APR’nin planı hakkında ne düşünüyor olursanız olun, Montana’da önerilen yasa sizi ilgilendirmelidir.

Mülkiyet hakları bireysel özgürlüğü korumak için vardır, hükümetin yararı için değil. Ancak birçok hükümet yetkilisi bu önermeyi reddetmektedir. Örneğin Montana’daki tasarının sponsoru, ekonomi ve vergi gelirleri için daha iyi olduğuna inandığı için çiftçilerin ve diğer arazi sahiplerinin koruma amaçlı sivil toplum kuruluşlarına satış yapma hakkını reddedebileceğini iddia ediyor.

Connecticut’taki New London şehrinin Susette Kelo ve komşularının evlerine, mülklerini bir ofis kompleksi için Pfizer’e hediye etme planı kapsamında el koymasına yol açan da bu tür bir düşüncedir. Yüksek Mahkeme, hükümetin özel mülkleri yalnızca “kamu kullanımı” için alabileceğini söyleyen Takings Clause uyarınca şehrin eylemlerini skandal bir şekilde onayladığında, Yargıç Sandra Day O’Connor, hükümetlerin yalnızca daha iyi kullanabileceklerini düşünmeleri gerekiyorsa, kimsenin mülkünün güvende olmadığını belirten sivri bir muhalefet şerhiyle yanıt verdi. “Devletin herhangi bir Motel 6’yı bir Ritz-Carlton ile, herhangi bir evi bir alışveriş merkezi ile veya herhangi bir çiftliği bir fabrika ile değiştirmesini engelleyecek hiçbir şey yoktur.” Montana da dahil olmak üzere çoğu eyalet Kelo davasına anayasalarının ve yasalarının mülkiyet haklarını daha ciddiye aldığını açıkça belirterek yanıt verdi.

APR’nin bireysel bir mülk sahibi yerine kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olması da önemli değildir. Başkalarıyla ortaklık kurduğumuz için anayasal haklarımızı kaybetmeyiz. Kâr amacı güden bir işletme açsanız bile dini özgürlükten yararlanmaya devam edersiniz. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş aracılığıyla konuşsanız bile ifade özgürlüğü haklarınızı korursunuz. Aynı şekilde APR ve bağışçılarının mülkiyet hakları da anayasal olarak korunmaktadır.

Toplumumuz, siyasi iklimimiz ve evet, çevremiz, anlaşmazlıkların gönüllü değişim ve güvenli mülkiyet hakları yoluyla çözülmesiyle daha iyi olacaktır. Korumacıların haklarına yönelik bir saldırı, hepimiz için çevreyi korumayı tehdit etmekte ve çevreyi daha da siyasileştirmektedir. Neyse ki yasalar sadece politikacıların tercih ettiği hakları değil, herkesin haklarını korumaktadır.

Yazar: Jonathan Wood, Brian Yablonski

Çeviren: Sezil Güçlü

Metnin orijinali: https://www.perc.org/2021/03/29/property-rights-are-fundamental-to-a-free-society-and-to-conservation/

Shares:

Okumaya Devam Edin

Blog

PİYASA VE ÖZGÜRLÜK

(Aşağıda 21 yıl önce başka bir gazetede çıkmış olan ‘’Piyasa ve Özgürlük’’ başlıklı yazımı tekrar okuyucularımın dikkatine sunuyorum) Merkezî plancılığa dayanan “komuta ekonomisi”nin dramatik başarısızlığının tarihen sabit olmasından sonra, bir