Dünyanın dört bir yanındaki gıda sistemlerinin karşı karşıya olduğu zorluk, tarımın iklim üzerindeki etkisinin üzerine eğilebilmektir. Tarım, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 11’ini oluşturuyor. Belki geçenlerde Twitter’da bir çevre protestocusunun viral videosunda önerildiği gibi “çiftçiliği durdurabiliriz”, ancak günü atlatmak için yemek yememiz gerektiği sürece, politika çözümlerimizin bundan daha sofistike olması gerekiyor.
Federal hükümet ulaşımda fosil yakıtlardan vazgeçmek ya da enerji verimliliğini artırmak için konutların yenilenmesine yardımcı olmak için harekete geçerken, tarım gerçekçi olarak hangi katkıları sağlayabilir?
Temsilciler Meclisi Demokratları, 2023 Çiftlik Yasası’nı (Farm Bill) ormanların korunması, iklim değişikliğinin etkilerine yönelik araştırma fonlarının yanı sıra yaban hayatı ve toprağın korunmasına yönelik koruma programlarına odaklanan bir iklim yasası haline getirme arzusunu dile getirdiler. Bu korumalar hayati önem taşıyor ve birçoğu çiftlik yasa tasarısında iki partinin desteğine sahip, ancak ABD’nin sera gazı emisyonlarını azaltmada tartışmasız en etkili yolu verimlilikteki iyileşme oldu.
1947 ve 2017 yılları arasında, çiftçiler daha az arazi ve personel kullanmasına rağmen, ABD’nin tarımdaki toplam faktör verimliliği üç kat artmıştır. Bunun modern tarım ekipmanları, mahsul koruma kimyasalları ve mahsul genetiği gibi çeşitli nedenleri vardır. Toprak işlemesiz tarımı ele alalım: toprak işlemeyi azaltmak çiftçilerin atmosfere daha az karbondioksit salması anlamına geliyor – bu da herbisitlerin ticarileşmesiyle mümkün olan bir uygulama.
Geçtiğimiz günlerde USDA, Agricultural Outlook Forum’a ev sahipliği yaptı ve Avrupa’daki gıda ve ticaret politikalarını takip eden biri olarak Brüksel’deki yaklaşım ile Washington’daki yaklaşım arasındaki fark dikkat çekiciydi. Avrupa, yirmi yılı aşkın bir süredir devam eden tartışmaların ardından tarımda genetik mühendisliğinin yasal hale getirilip getirilmemesi konusunda bir savaşa girmişken, USDA iklim değişikliğiyle mücadelede biyoteknolojiyi ön plana çıkarıyor. USDA’nın Tarımsal İnovasyon Gündemi, sektörü küçültmeyi amaçlayan Avrupa perspektifinin aksine, yeni teknolojinin sürdürülebilirliği ve büyümeyi nasıl sağladığını vurguluyor.
Avrupa’da, Avrupa Komisyonu’nun “Tarladan Çatala” stratejisi belirsizliğini koruyor. AB yönetimi 2020 yılında pestisit kullanımını azaltacak, organik tarımı arttıracak, gübre ve tarım arazilerini azaltacak iddialı planlar açıkladı ancak COVID-19 salgını ve Ukrayna’daki savaş endişelere neden oldu. Strateji ve beraberindeki mevzuat AB hükümetleri, Avrupa Parlamentosu üyeleri ve çiftçi temsilcilerinin sert eleştirilerine maruz kalmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yaz Hollandalı çiftçiler, azot oksit emisyonlarıyla mücadelede hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin ihtiyaçlarını göz ardı ettiği gerekçesiyle Lahey’de hükümeti protesto etti. Hollanda hükümeti, bu emisyonları azaltmak için çiftçileri mesleklerinden satın almayı planlıyor ve çiftçileri çözümün bir parçası olarak değil bir sorun olarak gösteriyor. Avrupa’nın iklim değişikliğini üretimi azaltarak çözme modeli bir dizi ters etkiyi de beraberinde getirmiştir: Hollanda hayvancılık üretim kapasitesini azaltır ama taleplerini azaltmazsa, komşu AB üyelerinden et veya süt ürünleri ithal edecektir. Ya da daha fazla emisyon iznine erişmek için komşu çiftlikleri satın alan Amsterdam Schiphol Havalimanı örneğini ele alalım. Görünen o ki Avrupa, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği aynı anda sağlamaya yönelik uzun vadeli bir vizyona sahip olmaksızın tarladan sofraya stratejisi çamura saplanmış durumda.
Doğu Avrupa ülkeleri pestisit azaltma hedeflerinde haksızlığa uğradıklarını düşünüyor; bu arada İtalya ve Fransa, Roma’nın Akdeniz diyetine karşı ayrımcılık yaptığına inandığı yeni bir zorunlu beslenme etiketi konusunda tartışıyor. AB’nin kendi tarım komiseri Janusz Wojciechowski bile Avrupa Yeşil Anlaşması’nın (European Green Deal) bazı bölümlerine karşı eleştirilerini dile getirdi. Geçen yılın sonlarında Wojciechowski, Doğu ve Batı arasında yeşil politikaların adil olmayan bir şekilde uygulanmasına dikkat çekmek için Hollanda’yı tarım sübvansiyonlarını bloke etmekle tehdit etti.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki farklı yaklaşımlar uzun yıllardır transatlantik bir ticaret anlaşması için sorun teşkil ediyor. Mevcut ABD Tarım Bakanı Tom Vilsack muhtemelen bunu en iyi bilen kişi. Vilsack 2021 yılında Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bitki koruma ve genetik mühendisliği konularına yaklaşımlarındaki farklılıkların iki bloğun ticareti önünde bir engel teşkil ettiğini açıkladı. Vilsack, Obama yönetimi altında tarım bakanı olarak görev yaptığı sırada Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTIP) başarısız olduğunu gördü. Avrupa, sıkı bir şekilde düzenlenen gıda pazarına Amerikan ithalatına izin vermenin ayrıntıları üzerinde anlaşamadı ve Trump yönetimi altında geçen dört yıl, görüşmelerin yenilenmesine dair tüm umutları yok etti.
Bununla birlikte, Biden Avrupa’da rüzgarın tersine döndüğünü de biliyor. Brüksel’deki liderler kendi iç çekişmeleriyle transatlantik ticareti öldürdükleri için giderek daha fazla pişmanlık duyuyor ve AB’nin yürütme organı, TTIP müzakereleri sırasında ticaret anlaşmazlıklarının çoğuna neden olan ürün genetiğine giderek daha fazla sempati duyuyor.
İklim değişikliği sınırlarda durmadığı gibi, çevresel sürdürülebilirliği geliştirme tutkusu da sınırlarda durmamalıdır. Transatlantik ticaret, en iyi uygulamaların paylaşılması ve yeni teknolojilere güvenilmesi, gıdanın güvenliğini, bulunabilirliğini ve satın alınabilirliğini arttırmanın anahtarıdır.
Yazar: Bill Wirtz
Çeviren: Sezil Güçlü
Yazının orijinali: https://consumerchoicecenter.org/innovation-in-agriculture-can-actually-drive-climate-protection/