Amartya Sen, refah ve kalkınma ekonomisi alanlarına önemli katkılarda bulunmuş bir ekonomist ve filozoftur. Ana argümanı Martha Nussbaum ile birlikte geliştirdiği kapasite yaklaşımı etrafında dönmekte olan Sen, bu yaklaşım ile insanların değerli yaşamlar sürdürme yeteneklerini ve özgürlüklerini dikkate alarak refahın değerlendirilmesine odaklanır. Bu bağlamda Sen, gelir ve/veya kişi başına düşen GSYİH gibi geleneksel refah ölçümlerinin, kişinin yaşam kalitesine ilişkin yetersiz göstergeler olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle, bunun yerine bireylerin sağlık, eğitim, sosyal katılım ve siyasi katılım gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösterme yeteneklerini değerlendirmenin önemini vurgulamaktadır. Sen’in kalkınma yaklaşımı bağlamında en önemli argümanlarında biri, kalkınmanın, bireylerin değer verdikleri bir yaşamı seçmelerine ve sürdürmelerine olanak tanıyan yeteneklerin ve özgürlüklerin genişletilmesi olarak görülmesi gerektiğidir. Bu yaklaşımda odak noktası yalnızca sonuçlara (gelir veya maddi mal varlığı gibi) değil, aynı zamanda insanların değerli işlevsellik elde etmek için sahip olduğu fırsatlara ve yeteneklere de odaklanır.
Sen’in çalışmaları yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adalet hakkındaki tartışmalar üzerinde önemli bir etki yaratarak hem politika yapıcıları hem de akademisyenleri etkilemiştir. Onun fikirleri, ekonomik göstergelerin ötesinde, insan refahına ilişkin daha kapsamlı bir anlayışın şekillenmesinde de etkili olmuştur.
Amartya Senin’in vergilenme üzerine düşüncelerini incelemeden ve anlamaya çalışmadan önce, argümanlarının temelini oluşturan kapasite yaklaşımı kavramına daha yakından bakmak gerekir. Dha önce de belirttiğimiz gibi, Amartya Sen tarafından geliştirilen ve Martha Nussbaum ile daha da detaylandırılan kapasite yaklaşımı, geleneksel ekonomik önlemlerin ötesine geçen refah ve kalkınmanın değerlendirilmesine yönelik bir çerçeve sunmaktadır. Bu bağlamda bu yaklaşımın ana fikri, yalnızca maddi kaynaklara veya sonuçlara odaklanmak yerine, bireylerin yeteneklerine, özgürlüklerine ve değer verdikleri hayatları sürdürme fırsatlarına odaklanmaktır. Yetenek yaklaşımının temel ilkelerinden ilki, işlevsellik ve yeteneklere odaklanma vurgusudur. Sen, işlev ve kapasite arasında ayrım yapar. İşlevsellik, sağlıklı olmak, eğitimli olmak veya sosyal ve politik faaliyetlere katılmak gibi bir kişinin yapmaya veya olmaya değer verebileceği çeşitli şeylerdir. Kapasite ise kişinin bu işlevleri gerçekleştirmek için sahip olduğu etkili fırsatlardır. Buna ek olarak, kapasite yaklaşımı insan yaşamının çeşitliliğiyle de ilgilenir ve insanların farklı tercihleri, değerleri ve hedefleri olduğunu kabul eder. Bu yaklaşım, tek bir refah ölçütünü empoze etmek yerine, iyi bir yaşamın nelerden oluştuğuna dair daha çoğulcu bir anlayışa olanak tanımaktadır. Bu bağlamda Sen, bireysel eylemlere ve özgürlüğe güçlü bir vurgu yapar. İnsanlar kendi iyi yaşam anlayışlarını seçme ve sürdürme özgürlüğüne sahip olmaları gerektiğini savunan Sen, gelişimi, bireylerin değer verdikleri yaşamları sürdürmelerini sağlayan kapasitelerinin genişletilmesi olarak görmektedir. Genel olarak Sen, sosyal adalet meseleleriyle ve insanların kapasitelerini sınırlayan çeşitli eşitsizlik ve adaletsizlik biçimlerinin ortadan kaldırılmasıyla ilgilenmektedir. Bu nedenle, oluşturulan politikaların insanların yeteneklerini geliştirmeyi ve seçim yapma özgürlüklerini genişletmeyi hedeflemesi gerektiğini savunmaktadır. Kapasite yaklaşımı ile kaynakları (gelir, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi) değerli işlevlere ulaşmanın araçları olarak kabul eden Sen, nihai amacın ise insanların yaşamın çeşitli boyutlarında işlev görme kapasitelerini genişleterek refahını arttırmak olduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda da, kapasite yaklaşımı ile siyasi ve toplumsal katılımın önemine vurgu yapmakta ve insanın hayatını etkileyen kararlarda söz sahibi olabilmesini temel bir yetenek olarak kabul etmektedir.
Sen’in vergilendirmeye ilişkin görüşlerinin onun daha geniş kapasite yaklaşımı ve sosyal adalete olan bağlılığı çerçevesinde yer aldığını belirtmek önemlidir. Ayrıca, çalışmaları, vergilendirmeyle ilgili olanlar da dahil olmak üzere ekonomik ve politik kararların etik boyutlarını dikkate almak için de bir temel sağlamaktadır. Bu bağlamda, her ne kadar Sen’in çalışmaları, kalkınma ekonomisi ve refah da dahil olmak üzere geniş bir konu yelpazesini kapsasa da adil bir toplumu teşvik etmede vergilendirmenin rolüne ilişkin önemli fikirleri de ileriye sürmüştür. Bu nedenle, kapasite yaklaşımını incelediğimizde Sen’in vergilendirmeyi sosyal adalet, ekonomik eşitsizlik ve kamu politikası bağlamında tartıştığını söylemek çok da büyük bir sürpriz olmayacaktır.
Öncelikli olarak Sen, ekonomik eşitsizliği gidermede bir araç olarak vergilendirmenin önemini vurgulamaktadır. Zengin bireylerin gelirlerinin daha yüksek bir kısmını vergi olarak ödediği artan oranlı vergilendirme, kaynakları yeniden dağıtmanın ve zenginliğin daha adil dağılımını teşvik etmenin bir yolu olarak görmektedir. Bu nedenle Sen, sosyal adaletin sağlanması için gelir ve servetteki eşitsizliklerin azaltılmasının şart olduğunu savunmaktadır.
Bir diğer nokta ise kamu hizmetlerinin finansmanı vurgusudur. Sen, eğitim, sağlık, altyapı ve sosyal refah programları da dahil olmak üzere kamu mal ve hizmetlerinin finansmanı için vergilendirmenin gerekli olduğunun bilincindedir. Doğal olarak, iyi tasarlanmış bir vergi sisteminin toplumun tüm üyelerinin kapasitelerinin ve fırsatlarının arttırılmasına katkıda bulunabileceğini savunmaktadır.
Sen, toplumun en savunmasız ve dışlanmış üyelerinin çıkarlarının korunmasıyla ilgilenmektedir. Bu noktada daha Rawls’cu bir yaklaşımı benimseyen Sen, hükümetlerin, hedefli vergilendirme ve sosyal harcamalar yoluyla dezavantajlı grupların özel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ve onların temel hizmetlere ve fırsatlara erişmelerini sağlayabileceklerini savunur.
Vergi politikalarının şekillenmesinde demokratik karar almanın öneminin de altını çizen Sen, vergi gelirlerinin nasıl artırılacağı ve tahsis edileceğinin belirlenmesinde vatandaşların söz sahibi olması gerektiğini belirtmektedir. Vergi politikasına dair katılımcı ve kapsayıcı bir yaklaşımın daha adil ve duyarlı bir sisteme katkıda bulunabileceğini öne sürmektedir.
Sen, her ne kadar artan oranlı vergilendirmeyi savunsa da aynı zamanda eşitlik endişelerini ekonomik verimlilikle dengelemenin gerekliliğini de kabul etmektedir. Bu bağlamda, vergi politikalarının ekonomik büyümeyi engellemeden kamu hizmetlerinden gelir elde edecek şekilde tasarlanması gerekliliğini öne süren Sen, daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma modeli için bu ikisi arasındaki için doğru dengeyi sağlamada önemli bir rolü olduğunu da belirtmektedir.
Peki Sen’in fikirlerini anlamak bizim için neden önemli? Daha öncede belirttiğimiz gibi Sen’in vergilendirmeye ilişkin görüşleri, sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine dayanmaktadır. Bu nedenle politika yapıcılar ve vatandaşlar onun fikirlerini anlayarak, vergilendirmenin ekonomik eşitsizlikleri gidermek ve daha adil bir toplumu teşvik etmek için bir araç olarak nasıl kullanılabileceği konusunda fikir sahibi olabilirler. Bu anlayış, etik hususlarla uyumlu vergi politikalarının şekillendirilmesi ve kaynakların adil dağılımının sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, kapasite yaklaşımı da dahil olmak üzere Sen’in çalışmaları, yoksulluğu ele almanın ve toplumun en dezavantajlı üyelerinin refahını arttırmanın önemini vurguladığından vergilendirme, yoksulluğu azaltma programlarını ve sosyal güvenlik ağlarını finanse etmek için kaynakların harekete geçirilmesinde önemli bir araç olmaktadır. Sen’in fikirleri, yoksulluk içinde yaşayanların kapasitelerini ve fırsatlarını iyileştirmek için vergi gelirlerini kullanma stratejilerine bilgi sağlayabilir. Buna ek olarak, Sen’in yetenek yaklaşımı insani gelişmeye odaklandığı ve insanların kapasitelerinin ve özgürlüklerinin genişletilmesine vurgu yaptığı için vergilendirme, onun fikirlerinin gerçekleştirecek bir araç olarak insani gelişme için kritik olan eğitim, sağlık ve altyapı gibi temel hizmetlerin finansmanında önemli bir rol oynamaktadır rol oynamaktadır. Bu nedenle, Sen’in vergilendirme konusundaki bakış açısını anlamak, bireylerin kapasitelerinin geliştirilmesine katkıda bulunacak politikaların oluşturulması açısından önemlidir. Buna ek olarak, vergi politikaları da dahil olmak üzere politikaların şekillendirilmesinde demokratik karar almanın öneminin altını çizen Sen’in vergilendirme konusundaki görüşlerinin tam olarak anlaşılması, aynakların nasıl toplanıp tahsis edileceğinin belirlenmesinde vatandaş katılımı ve hesap verebilirliğin gerekliliğini vurguladığı için bilinçli kamusal tartışmalara ve politika oluşturma süreçlerine katkıda bulunabilir.
Sen’in çalışmaları, etik hususları ekonomik analizle bütünleştirmektedir. Adalet ve eşitlik ve yeniden dağıtımcı ekonomi politikaları üzerine oluşturduğu bu daha geniş perspektif, tamamen faydacı veya verimliliğe dayalı yaklaşımlara meydan okumakta ve ekonomik kararların insan refahı üzerindeki etkisinin daha bütünsel bir şekilde anlaşılmasını teşvik etmektedir.
Özetle, Amartya Sen’in vergilendirme hakkındaki düşüncelerini anlamak, sosyal adaleti teşvik etmek, yoksulluğu ele almak ve etik ekonomi politikaları oluşturmakla ilgilenen herkes için gereklidir. Onun fikirleri, vergilendirmenin insan refahı üzerindeki etkisini değerlendirmek için bir çerçeve sağlar ve daha kapsayıcı ve eşitlikçi toplumlar yaratma çabalarına rehberlik edebilir.
Yine de Amartya Sen’in vergilendirmeye ilişkin argümanlarına dahil liberal bir eleştiri getirebilir. Bu eleştiri doğal olarak hükümet müdahalesinin rolü, bireysel özgürlükler ve yeniden dağıtım politikalarının potansiyel sonuçları etrafında yoğunlaşabilir.
Sıklıkla bireysel özgürlük ve mülkiyet haklarının önemini vurgulayan liberal düşünce ile kıyasladığımızda Sen’in vergilendirmeye ilişkin argümanlarının eleştirisi, artan oranlı vergilendirmenin, özellikle yüksek oranlarda, bireylerin mülkiyet haklarını ihlal ediyor olarak görülebileceğini iddia edebilir. Bu bağlamda da bireylerin emeklerinin meyvelerini elinde tutma hakkına sahip olduğunu ve yüksek vergilerin ekonomik özgürlüğü sınırlayabileceğini iddia edebiliriz.
Ayrıca Sen’in fikirleri piyasa mekanizmaları açısından da eleştirilebilir. Bu bağlamda, piyasa mekanizmalarını savunan ve kapsamlı hükümet müdahalesine karşı ihtiyatlı davranan liberal görüşe göre Sen’in vergilendirme yaklaşımına yönelik bir eleştiri, yeniden dağıtım politikalarından ziyade piyasa temelli çözümlerin ekonomik büyümeyi teşvik etmede ve yoksulluğu azaltmada daha etkili olduğunu iddia edebilir ve kaynakların verimli bir şekilde tahsis edilmesinde serbest piyasaların rolünü vurgulayabilir.
Buna ek olarak sıklıkla vergi sisteminin yeniliği, girişimciliği ve ekonomik üretkenliği teşvik etmesi gerektiğini savunan liberal görüşe göre özellikle yüksek gelirlilere uygulanan yüksek vergilerin, sıkı çalışma, yatırım yapma ve risk alma teşviklerini azaltabileceği söylenebilir. Bir diğer nokta ise hükümet harcamalarının verimliliği ve yeniden dağıtım programlarındaki israf potansiyeli hakkındaki endişe olarak dile getirilebilir. Kaynakların daha verimli kullanılmasının, geniş tabanlı vergilendirme ve hükümet harcamaları yerine hedeflenen politikalar veya piyasa odaklı çözümler yoluyla sağlanabileceği iddia edilebilir. Son olarak, piyasaya dayalı çözümleri tercih eden liberal görüş, gelir eşitsizliğine çözüm bulmanın, ekonomik büyüme ve eğitim ve iş eğitimi gibi fırsat eşitliğini teşvik eden politikalar yoluyla daha iyi sağlanabileceğini iddia edebilir ve uzun vadeli bir çözüm olarak gelirin yeniden dağıtımının etkinliğini sorgulayabilir.
Sonuç olarak Amartya Sen’in ekonomi ve siyaset felsefesi üzerindeki derin etkisi, refah ve sosyal adalet anlayışımız üzerinde silinmez bir iz bırakmıştır. Sen’in yetenek yaklaşımı ve vergilendirme konusundaki incelikli duruşu bize yeni bir perspektif sunsa da, bu fikirleri liberal bir mercekle incelemek de çok önemlidir.Bu perspektiflerin ortasında, Sen’in çalışmaları bizi bireysel özgürlükler ile sosyal adalet arayışı arasındaki hassas dengeyi yönlendirmeye zorluyor ve liberal bakış açısı ile bakıldığında yeniliği ve ekonomik büyümeyi teşvik eden etkili politikalara duyulan ihtiyaç söylemi karmaşıklaştırıyor. Biz bu karmaşıklıklarla uğraşırken, Sen’in mirası bizi farklı ideolojiler arasındaki uçurumu kapatan düşünceli konuşmalara davet ediyor ve sonuçta bireysel özgürlükler ile sosyal adaletin uyumlu bir şekilde bir arada var olduğu bir toplum için çabalamaya itiyor.
Yazar: Yağmur Aydoğan