Yüzyıllar boyunca gelişen ve dönüşen tarihsel bir yapıya sahip olan vergilendirme, karmaşık ve çok yönlüdür. İlk uygulamalarına antik Yunan, Roma, Hindistan, Çin ve Mısır’da karşılaştığımız vergilendirme, genellikle tarım ürünleri veya işgücü üzerinden şekillenmiştir. Modern çağ uygulamalarında ise daha çok devlet maliyesinin sistematikliğinde karşımıza çıkmış, özellikle ulus devletlerin yükselişiyle birlikte savaşların ve devlet faaliyetlerinin finanse edilmesiyle yakından ilişkili olmuştur. Vergilendirmenin tarihi demokrasi, isyan ve devrim kavramlarıyla da iç içedir. Genel hatlarıyla vergilendirme devrimci hareketlerin hem nedeni hem de sonucu olmuş; gelir vergisi ise kapitalist gelişmenin ve ona eşlik eden savaşların bir yansıması olarak karşılık bulmuştur. Dolayısıyla vergilendirme, antik uygarlıkların yönetim pratiklerinden, modern ulus devletlerin yükselişi ve savaşların yürütülmesindeki merkezi rolüne kadar, toplumları şekillendiren sürekli bir unsur olarak değerlendirilmiştir. Vergilendirmenin antik kökenlerini konu alan bu yazıda, antik uygarlıklardaki vergilendirme pratikleri açıklanacaktır.
Eski bir Mezopotamya uygarlığı olan Sümer’deki vergilendirme sistemi, eyaletlerden canlı hayvan, tahıl, işgücü ve zanaat ürünleri gibi malların toplanmasını içeren bala sistemine dayanmaktadır. Bu sistem, krallık içinde kanal yapımı ve diğer bayındırlık işleri gibi inşaat projelerini finanse etmek için kullanılmış ve her sınıftan bireyin bala sistemine katkıda bulunması beklenmiştir. Bireylerin devlete mal ve emek katkısında bulunarak ödendiği ayni vergi sistemi, tabletlerde kayıt altına tutulmuştur.
Antik Mısır’da ise vergilendirme yine ayni olarak gerçekleştirilmiş ve genellikle Firavun ve memurlarının vergi toplamak için devletin her bölgesine yaptığı yıllık bir tur olan sığır sayımı yoluyla uygulanmıştır. Vergiler tahıl, yağ, bira, seramik veya canlı hayvanlarla ödenmiştir. %20-30 oranında uygulanan Mısır’daki vergilendirmede sisteminde, vergi gelirlerinin dörtte üçü devlet kasasına, geri kalanı ise tapınaklara aktarılmıştır.
Antik dünyada vergilendirme, tüketim vergileri ve gümrük tarifeleri üzerinden nispeten sınırlı bir alanda karşılık bulmuştur. Antik Yunan’da vergilendirme uygulamaları, şehir devletlerinin harcamalarını karşılamak için çeşitli biçimlerde uygulanmıştır. Antik Yunan’da doğrudan vergilendirme günümüz devlet sistemine kıyasla gelişmediğinden, yalnızca zengin vatandaşlar doğrudan vergi uygulamasına muhatap olmuşlardır. Ayrıca bu vergiler şehir devletlerinin donanma ihtiyacını karşılama ve vatandaşların tanrılara karşı hissettiği onur duygusu bağlamında kullanılmıştır. Antik Yunan’daki en belirgin vergi türü, eisphora isimli varlık vergisidir. Zengin vatandaşların serveti üzerinden alınan bu vergiler, genellikle savaş zamanlarında toplanmıştır. Dolaylı vergiler ise evlerden, köle sahipliğinden, sığırlardan, şaraplardan ve samanlardan tahsis edilmiştir. Dolaylı vergileri toplama yetkisi genellikle vergi memurlarına veya “kapı bekçisi” anlamına gelen telonailere aittir. Antik Yunan’da bir diğer vergilendirme ise limanlar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Limanlara gelen mallar ve burada yürütülen ticari faaliyetler, vergilendirmeye tabii olmuştur. Ayrıca gemi mürettebatları, denizciler veya denizciliğe bağlı görevliler olan naukleroiler de liman vergisi vermişlerdir.
Antik Yunan’da vergilendirme, bir etik konusu olarak ele alınmıştır. Vergilendirme üzerinden bir toplumun özgürlüğü ve despotluğu ölçülmüştür. Bu noktada gelirin vergilendirilmemesi dikkat çekicidir. Bunun yerine liturji adı verilen ve zenginlerin özellikle şehir donanmasını finanse etmeleri için sosyal sorumluluk bağlamı içinde değerlendirilen vergi tahsisi söz konusudur.
Antik Roma’daki vergi sisteminin ise Antik Yunan’a kıyasla daha kapsamlı olduğunu söylemek mümkündür. Sığır vergisi, arazi vergisi, gümrük vergisi ve mesleklerin kâr oranlarına göre uygulanan vergilerle şekillenen dönemin vergi uygulamaları genellikle bu vergileri kimin ödeyeceğine, ne kadar ödeyeceğine ve ne kadar süre boyunca ödeyeceğine karar veren aristokratlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu vergi gelirleri ise orduyu finanse etmek, bayındırlık işleri oluşturmak, ticaret ağları kurmak ve ekonomiyi canlandırmak için kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde ise vergi sistemi, önemli değişikliklere uğramıştır. Kökenini İtalya ve Sicilya’daki Yunan kolonilerinin uygulamalarından alan vergi tahsilat sistemi, çoğunlukla en zengin süvarilerden oluşan ve publicans olarak adlandırılan vergi tahsildarları tarafından yürütülen bir sistemdir. Bu kişilere Senato tarafından düzenlenen açık artırmalar aracılığıyla topluluklardan vergi toplama hakkı verilmiştir. Ayrıca, Roma vergi sistemi tributum soli (toprak vergisi), coplatıl lustralis (ticaret vergisi), portoria (gümrük vergisi) ve askerlik, evlilik, miras, satış, dini faaliyetler ve köleler üzerinden alınan çeşitli diğer vergiler gibi çok çeşitli özel vergileri içermektedir. Roma vergi sistemi devlet maliyesinin çok önemli bir parçası olup, büyük Roma İmparatorluğu’nun idaresi ve yönetiminde önemli bir rol oynamıştır. Roma vergi kültürü, Batı ve Orta Doğu toplumlarında vergilerin daha sonraki gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir. Dolayısıyla Roma vergi hukukunun temel hükümleri günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Eski Hindistan’da ise vergilendirme, devlet için gelir elde etmenin bir yolu olarak uygulanmış ve kamu altyapısını sağlamak, refah programlarını gerçekleştirmek ve krallığın savunmasını finanse etmek gibi çeşitli amaçlara hizmet etmiştir. Hindistan’daki vergi sistemi iyi organize edilmiş sistematik bir yapıya sahip olup vergi toplama ve idare sorumluluğu atanmış görevlilere verilmiştir. Vergi sisteminin geniş tabanlı olduğu Hindistan’da çoğu vatandaş vergi kapsamına girmiş ve vergiler büyük ve çok sınıflı bir toplumun yaşamını yansıtacak şekilde çeşitlendirilerek kurgulanmıştır. Eski Hindistan’daki vergi sistemi, tahıl vergisi, altın ve canlı hayvan vergisi ile ticaret ve meslek vergileri gibi çeşitli vergilendirme biçimlerini içermiştir. Çiftçiler genellikle kazançlarından belirli bir payı vergi olarak vermişler ve bu ödemeler servetin adil dağılımını sağlamanın ve toplumun refahını desteklemenin bir yolu olarak görülmüştür. Vergilendirme, toplumun refahına katkıda bulunmak ve dharma ya da ahlaki düzeni korumak için vatandaşların bir görevi olarak değerlendirilmiştir. Vergi sistemi, eski Hint krallıklarının ve imparatorluklarının idaresinde ve yönetiminde çok önemli bir rol oynamıştır. Eski Hint metinlerinde vergilendirme ve vergi idaresinin yapısı, vergilendirmenin tarihsel bağlamı ve toplum üzerindeki etkisi hakkında değerli bilgiler sağlamaktadır. Vergilendirme konusunda en etkili eski Hint metinlerinden biri, vergilendirme sistemini ayrıntılı ve planlı bir şekilde ele alan Arthashastra’dır. Bu metin, vergi gelirlerinin devletin işleyişindeki önemini ve geniş kapsamlı etkisini vurgulayarak eski Hindistan’ın vergi sistemine ilişkin değerli bilgiler sunmaktadır. Metin ayrıca, ekonomik ve mali yönetim de dahil olmak üzere devlet yönetimi sanatını kesin terimlerle ortaya koymaktadır.
Antik Çin’de vergilendirme zaman içinde değişiklik göstermiş olsa da esas olarak tarım kaynaklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı hanedanların döneminde hükümetler, tekelleşmeyi önemli bir gelir kaynağı olarak kullanmışlardır. Bu noktada en dikkat çekici olan tuz tekeli özellikle kârlı ve istikrarlı bir kaynak olarak değerlendirilmiştir. Ticari vergiler, savaş zamanları dışında genellikle oldukça düşük seviyelerde tutulmuştur. Devlet gelirlerini artırmak amacıyla başvurulan diğer yöntemler arasında ise enflasyon, zorla çalıştırma (corvee) ve zengin tüccarların ve toprak sahiplerinin mülklerinin kamulaştırılması dikkat çekicidir. Shang-Yin’den sonra ortaya çıkan Zhou krallığı (MÖ 1046-221) döneminde ise her çiftlik için hasattan pay olacak şekilde sabit bir ayni vergi belirlenmiştir. Hanelerin kayıtlarını tutmak amacıyla nüfus sayımı düzenlenmiş ve çiftçiler, gelirlerinin dokuzda birini devlete ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Ancak pazarlara giriş için tüccar ücretleri gibi ek vergiler alınmamıştır. Yaşları 15 ile 56 arasında değişen her erkeğin yılda bir ay orduda hizmet etmek zorunda olduğu Antik Çin’de bu zorunluluktan vazgeçmek için özel bir vergi ödeme seçeneği sunulmuştur.
Sonuç olarak antik dünyadaki vergilendirme sistemi, kamu harcamalarını finanse etmek, ekonomiyi canlandırmak ve siyasi istikrarı korumak için vatandaşlardan toplanan kaynaklara dayanmaktadır. Vergilendirme sistemi çeşitli uygarlıklarda farklılık gösterse de bütün uygarlıklarda bireysel kaynaklar devlete aktarılarak uygulanmıştır. Antik dünya sonrası modernitenin inşası sırasında karşımıza çıkan aşırı vergilendirme, toplumsal olaylara sahne olmuş ve özellikle Fransız Devrimi ve Rus Devrimi’nde karşımıza çıktığı üzere demokrasi ve devrim konuları bağlamında insanlık tarihinin kilit bir unsuru olmuştur.
Yazar: Merve Nur Yaşar