Farklı toplumların benimsedikleri değerlerin neler olduğunu tespit etmek için çeşitli yerli ve yabancı kuruluşlar zaman zaman araştırmalar yaparlar. Ama bu her zaman onlara doğrudan doğruya hangi değerleri benimsediklerini sorarak yapılmaz; doğrusunu söylemek gerekirse, doğrudan değerleri belirlemeye çalışan araştırmaların sonuçları sanıldığı kadar güvenilir olmayabilir. Çünkü birçok insan bu tür araştırmalarda gerçekte ne düşündüğünden ziyade kendilerinden beklendiğini sandığı gibi cevap vermek eğilimindedir.

Bu bakımdan değerler araştırmalarında belki daha güvenilir yol, insanların bu konulardaki tercihlerini dolaylı yoldan öğrenmeye çalışmak, yani onlara hangi değeri veya değerleri benimsediklerini sormak yerine onların eylemlerinde ifadesini bulan değerleri ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Kişilerin gündelik hayattaki tutum ve davranışlarında onların gerçek değer tercihlerinin veya ideallerinin ipuçlarını bulabiliriz.

İnsanların gerçek gündeminde hangi sorunlar veya endişelerin öne çıktığıyla ilgili araştırmalar bu bakımdan anlamlı olabilir. Ülkemizde yapılan bu türden en son bazı kamuoyu araştırmalarının bize gösterdiklerine göz atmak bu konuda yararlı olabilir. ASAL Araştırma’nın Temmuz ayında yaptığı böyle bir araştırma kimi şaşırtıcı görünen sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu araştırmada 26 ilde yurttaşlara ‘’Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?’’ diye sorulmuş ve katılanların verdikleri cevaplara göre önemli görülen sorunlar sıralamasında ilk sırayı % 65 oranıyla ‘’Ekonomi/Hayat Pahalılığı’’ almış. Mülteciler sorunu % 6 ile ikinci sırada, adalet(sizlik) ise % 5.5 ile üçüncü sırada gelmektedir.

Bu sonuçlar geçen Ocak-Şubat aylarında yapılan başka bir araştırmanın sonuçlarıyla da kabaca tutarlıdır. Nitekim IPSOS adlı araştırma kuruluşunun yaptığı bir araştırmada katılanlara sorulan ‘’Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?’’ sorusuna da % 85 oranında ‘’ekonomi/enflasyon’’ (+işsizlik) cevabı verilmiştir. İlgili haberde, göçmenler sorunu hariç, başka hangi sorunların insanları endişelendirdiği konusunda bir bilgi yer almamaktadır. Göçmenler meselesini önemseyenlerin oranı ise %2-3 civarındaymış.

Burada ‘’başka hangi sorunlar’’ derken öncelikle aklımda tuttuğum adaletsizlik sorunudur. Bu araştırmada adaletsizliği en önemli sorun sayanlar olmuş mu ve olmuşsa bunların oranı nedir bilmiyoruz. Yine de, eğer adaletsizlik en büyük sorundur diyenler olmuşsa, (ankette ‘’en çok endişelendiğiniz 3 sorun’’un ne olduğu sorulduğuna göre),   ‘’ekonomi’’ ve ‘’göçmenler’’ cevabı verelerin toplamını (% 88) 100’e tamamladığımızda bunların oranı en fazla aradaki %12 olabilir. Türkiye’nin gerçek durumu nazara alındığında bu hayalî oranın bile düşük olduğunu belirtmek gerekir.

Her iki araştırmayla da ilgili olarak adalet meselesini öne çıkarmamın nedeninin bu meselenin halkımızı benim kadar kaygılandırmadığına dikkat çekmek istemem olduğunu herhalde tahmin etmişsinizdir… Şimdi, ekonominin içinde bulunduğu tahammülfersa şartların sonucu olarak maruz kaldıkları yakıcı geçim baskısı altındaki insanların aklına ülkenin en önemli sorunu olarak enflasyon/hayat pahalılığının gelmesini yadırgamıyorum ve bundan dolayı onları kınamıyorum da. Bu çok normaldir; bugün Türkiye’de on milyonlarca insan adeta hayatta kalma mücadelesi vermektedir!

Ama verdikleri cevaplara bakılırsa, aynı insanlar neredeyse ülkede başka önemli sorun yokmuş gibi tutum almışlar. Oysa, bizim geçim derdinden başka yakıcı sorunlarımız da var. Bunların başında AKP-MHP iktidarı döneminde artık yapısal hale gelmiş -daha doğrusu getirilmiş- olan haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik gelmektedir. Hani, zikrettiğimiz ilk araştırmada ancak % 5.5 oranında kişinin önemsemiş olduğu sorun!

Aslında, yine aynı araştırmada % 6 oranıyla ikinci sırayı tutan ‘’mülteciler’’ sorununun da bir yönüyle adalet sorunu olduğunu dikkate alarak bu oranı % 11.5’a çıkarsak bile, bu oran yine de adaletsizliğin gerçekte hak ettiği ilginin altındadır. Kaldı ki, mülteciler konusunu bir ‘’sorun’’ olarak görenlerin bundan ne kastettikleri de belli değildir. Olabilir ki, bu soruna dikkat çekenlerin önemli bir kısmı bunu bir hak ve adalet sorunu olarak değil de, bir an önce kurtulmamız gereken bir ‘’baş belâsı’’ anlamında bir sorun olarak görmektedirler!   

Türkiye’nin bugünkü özel şartlarında, adaletin geçim derdindeki insanlar tarafından ikinci, üçüncü sıralara atılması şu bakımdan da anlaşılabilir bir durumdur: Geçim derdi, adaletsizliğe göre daha akut ve yaygın bir sorundur. Yine de, adaletsizlikten endişelenen insanların oranının nüfusun yarısının bile çok altında olmasında bir tuhaflık olduğunu belirtmekten kendimi alamıyorum. Bana öyle geliyor ki, burada asıl mesele, adaletsizliğin enflasyon/hayat pahalılığı kadar yaygın ve yakıcı olmamasından ziyade, adaletin bizim toplumumuzun değerler kataloğunda seçkin bir yeri olmamasıdır.

Oysa AKP-MHP iktidarında adaletsizlik kamu gücünün kullanımında olağan bir uygulama halini almıştır.  Nitekim mahkemelerin adalet dağıtmaktan çok masumları cezalandıran ve genel olarak haksızlık üreten kurumlar haline geldiğine her gün acıyla tanık olmuyor muyuz? Bugünün Türkiye’sinde siyasî iktidarla veya Reisiyle başı hoş olmayanların mahkemelerde de haklarını elde etmelerinin neredeyse imkânsız olduğu açık bir gerçek değil midir? Neredeyse on yıldır ‘’kanunsuz suç olmaz’’, ‘’suçlu olduğu kanıtlanana kadar herkes masumdur’’, ‘’suç ve cezalar geçmişe yürütülemez’’ gibi medeniliğin hukuk ve adaletteki evrensel standartlarının yok sayıldığı bir ülkede yaşamıyor muyuz?…

Evet, Türkiye’de büyük adaletsizlikler yaşanmadığı için değil, maalesef bu diyarda adalet genel kabul görmüş bir değer olmadığı içindir ki, bizim insanlarımız ateşi kendisine veya yakınlarına uzanmayan, doğrudan doğruya kendisini yakmayan zulümleri dert edinmiyor. Aksi halde, Türkiye yurttaşları yokluğunu ülkenin önemli sorunları içinde ikinci sıraya bile yerleştirmeyecek kadar adaleti önemsemezlik yaparlar mıydı?…

Evet, bu ne tuhaf bir toplumdur ki, %75’i ülkenin genel durumundan memnun değil ama, memnuniyetsizliklerinde adaletsizliğin neredeyse hiç etkisi yok?…

(Diyalog, 4 Ağustos 2024)

Önceki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayı 65
Sonraki İçerikSerbest Piyasa Çevreciliği
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)