Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur oylamada yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle ‘’Mayıs 2023 seçim süreci’’ sona erdi. Böylece, ‘’Cumhur İttifakı’’ hem yasama hem de yürütmedeki hâkim durumunu korumuş oldu. Bunu
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda
(1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli
tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve
düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu.
Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri
şunlardır:
Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b.,
2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018),
İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9.
b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve
Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî
İdeoloji. (2 b., 2000)
‘’Rejim Sorunu’’ benim 1999 yılında yayımlanan bir kitabımın adıdır. Rejim sorunu ibaresiyle kastettiğim, siyasal sistem ve hükûmet sistemindeki, iktidardaki partiler ve siyasal kadrolarındaki ve kamu siyasetlerindeki büyüklü-küçüklü değişmelere rağmen, Türkiye’nin
Bugün demokrasi dendiğinde ilk akla gelen seçimlerdir. Seçimler günümüz demokrasilerinin temsilî nitelikte olmasının zorunlu kıldığı araçlardır. Bugün yerleşik olan anlayış açısından, demokratik rejimlerin temsilî olmasını gerektiren başlıca iki neden vardır.
Son haftalarda 14 Mayıs seçimlerinden ‘’Altılı Masa’’nın galip çıkacağına özellikle bu ittifakın sempatizanları kesin gözüyle bakıyor. Ayrıca, bu cenahta seçim sonucundan emin olma haline, muhtemel bir ‘’Millet İttifakı’’ iktidarında her
‘’Sokaktaki insan’’ bilim, felsefe ve ideoloji gibi bilgi türleri arasında titiz ayrımlar yapacak entelektüel donanımdan yoksundur ama bu yadırganacak bir durum değildir. Yadırganması gereken, tahsil görmüş, eli kalem tutan ‘’aydınlar’’ın
Türkiye toplumunun bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey geleceğe umutla ve güvenle bakabilmektir, oysa ülkemizin son on yıldır içinde bulunduğu şartlar umuttan çok umutsuzluk üretiyor. O kadar ki, normal olarak
Ülkemizin yakın gelecekteki kaderini belirleyecek olan çifte seçime bir aydan az kaldı. Seçim kampanyasının ateşi henüz alışıldık ölçüde yükselmediyse de, dengeler seçim sonuçları hakkında öngörülerde bulunmak için yeterince oturmuş gibi.
Malum, toplumsal ve siyasal teorinin olduğu kadar kamu politikaları gündeminin de son on yıllardaki gözde konularından biri kültürel çeşitlilik ve farklılık olmuştur. ‘’Kimlik politikaları’’ da esas olarak bu baskın ilginin
Özgürlükle ahlâk arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu bir karşılıklılık ilişkisi, yani hem özgürlükten ahlâka, hem de ahlâktan özgürlüğe giden bir ilişki olmakla beraber, bu ilişkide asıl belirleyici ve zorunlu
‘’Gelişmiş’’ bir ülke olmak iktisadî kalkınmayla ilgili olmakla beraber, genellikle sanıldığının aksine, ondan ibaret değildir. Öyle olmadığı, ülkelerin gelişmişlik karşılaştırılmasında sadece ekonomik kalkınma düzeyine bakmakla yetinilmeyip ‘’insanî gelişme’’, ‘’özgürlük ve