Günümüzün son derece bağlantılı dünyasında, ifade özgürlüğü konusunda çeşitli perspektiflerin tartışılması kaçınılmazdır. Teknolojik gelişmeler, hayatın her kesiminden insanların kendilerini ifade etmesini, görüşlerini dünya çapında paylaşma şanslarını inanılmaz kolaylaştırmaktadır.

Birçok akademisyen bu süreci yeni teknolojinin, bir bütün olarak, insanlık için nasıl faydalı olabileceğine dair yapılandırılmış tartışmayı sürdürmek amacıyla felsefi ve yasal bir bakış açısıyla inceledi.

İfade Özgürlüğünün Tarihi

M.Ö. 399 senesinde, tartışmalı düşünceleri savunmak nedeniyle yargılanan Socrates’in ifade özgürlüğü hakkı, otoriteler tarafından bastırıldı. O zamandan beri, bireyin sahip olması gereken ifade özgürlüğünün derecesi hakkında çok sayıda felsefi düşünce ortaya çıktı. Birçok düşünür, en sonunda dünya çapında modern adalet sisteminin temelini oluşturacak olan ifade özgürlüğü hakkında kendi rasyonel fikirlerini açıkça ifade edip savundular.

Immanuel Kant, felsefî özgür irade teorisinde bu konu üzerinde hemfikir olmaları gerektiğini iddia ederek insanları ve devleti kıyasladı. Ona göre, bireyin ifade özgürlüğü ancak ve ancak öteki bireylerin haklarıyla beraber var olabildiği sürece, yani birisinin özgürce düşüncelerini  tanıtması başkalarının haklarını ihlal etmediği sürece, temellendirilebilmiş olacağını savundu. Özgürlük hakkında bahsettiğimizde, “birey” kelimesine yüklenen anlamı korumak esastır. Kant ayrıca, genellikle yönetilenler üzerinde otorite kurmasına rağmen devletin bu konulara sadece birisinin özgürlüklerinin, başkalarınınkiyle çatışmamasından emin olmak için dahil olması gerektiğini de ekledi.

Kant’ın ifade özgürlüğü hakkındaki düşünceleri, basit ve doğrudan bir felsefî anlayışı kapsamaktadır. Fakat, tüm bireylerin özgürlükleriyle beraber yaşayabilecek şekilde ifade özgürlüğümü nerede ve nasıl ortaya koyabilirim?

İfade Özgürlüğü ve Sorumluluk Arasındaki Çatışmalar

Olumlu ve olumsuz olmak üzere, kişinin kendi düşüncelerini ortaya koyması ve tanıtması çeşitli güçlü sonuçları olabilir. Bireyler, eylemlerinin sonuçları ile yüzleşmek zorunda kaldığında bir sorun ortaya çıkıyor. Eğer, sonuç olumluysa çoğu insan kredinin hepsini alıyor, fakat sonuçlar olumsuzsa bunu yapmıyorlar. Bu çoğunlukla birisinin sorumluluk kabulünden bağımsız bir şekilde nasıl kendsiini ifade edeceği düşüncesi ile bağlıdır. Tarihsel bir örnek olarak, zamanlarının ötesinde olan George Orwell ve Aldous Huxley, ifade özgürlüğü hakkında halk ve devlet arasındaki çarpıcı çatışmaları tasvir eden 1984 ve Cesur Yeni Dünya olmak üzere iki harika roman yazdılar. Geniş anlamda incelersek, koşullu zarara neden olan ifade varken aynı zamanda koşulsuz olarak zarara neden olan ifade de vardır. Öyle görünüyor ki, zararı önlemek için ifade özgürlüğünü bastırma düşüncesi devletin bireylerin haklarını korumadaki temel rolüne uymalıdır. Buna rağmen, bu nedenin dışında, devletin insanların ifade özgürlüğü haklarını neden engellediğine dair meşru bir temellendirme yapması pek mümkün değildir.

Büyük Teknoloji Şirketleri İfade Özgürlüğü için Önemli Alanlar Yaratıyor

Özel teknoloji şirketleri, artık düşüncelerin ifade edildiği ortamların en önemli sağlayıcıları olmaya başladı. Kısa bir zaman öncesine kadar, büyük teknoloji şirketleri, sonuçlarından yükümlü olmadıkları için platformlarında paylaşılan içerikleri denetleme konunda aşırı endişeli değillerdi. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Section 230 of Title 47 gibi yasalarla kolaylaştırılmıştır.

İfadeler koşullu zararlarla sonuçlandığında ve birisi sorumlu tutulması gerektiğinde problemler ortaya çıkıyor. Büyük teknoloji şirketleri, gelirleri önemli ölçüde itibarlarına ve markalarına dayandığından bunun için hazırlıklı değildirler. Ek olarak, ayrıca onların platformlarını kullanan insanlar da eylemleri için sorumlu tutulmak istemiyordurlar.

Özel Platform Kurucuların İçerikleri Denetleme Hakkı

Bu konuda, özel şirketlerin platformlarını nefret yaymak ve başkalarının hak ve özgülüklerini zarar vermek için kullanan kişi ya da grupların ifadelerini kısıtlamaları için her hakka sahip olduğunu kabul edilebilir.

Açıkçası, bu durum misyonları ve hedefleriyle beraber bu işletmelerin doğası ile ilgilidir. Bu bakımdan, özel organizasyonları, zorla kamusal organizasyonlara çeviren totaliter araçlar olmaksızın özgürlük ve serbest piyasa desteklenebilir; bu araçlar nedeniyle, ya hiçbir söylem düzenlenmez ya da bütün söylemler kimin işine geldiğine göre aşırı derecede düzenlenir hale gelir. İnsanların hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyan olan sosyal varlıklar olduğu inkar edilemez. Bu yüzden, birisinin kendi görüşlerini ifade edebilmesi, bir insan hakları sorunudur. Böylelikle, bilgiyi paylaşmak, iletmek ve yorumlamak bu yapının ana parçalarıdır.

Buna rağmen, büyük şirketlerin perspektifinden bakıldığında haklı ya da yanlış düşünme sorunu, tamamen faydacı (utillitarian) bir sorun gibi gözüküyor. Bir tanesi, ifade özgürlüğünün sonuçları ve kimin sorumluluğu üstleneceğinden ciddi ölçüde etkilenmiştir. Çok hızlı teknolojik gelişme, bunun günümüz toplumundaki önemi, bu konudaki düzenlemeler ve teknolojideki gelişmelerin nasıl en iyi şekilde insanlığa hizmet edebileceği konularında tartışmaya girmenin önemli olduğu bir zaman dilimindeyiz.

Yazar: BERTRAND KWIBUKA

Çeviren: Ercan Gürcan

Önceki İçerikDİYANET KİLİSESİNE DOĞRU MU?
Sonraki İçerikHem Ekonomik Büyüme Hem De Su Tasarrufu