Bazı ülkeler pandemi sırasında hastane doluluk oranlarını düşürmek için alkol tüketimine ilişkin yasaklar koydu. Peki bu yasaklar ne kadar etkili oldu?
COVID-19 salgını, dünyanın dört bir tarafındaki insanları iş sağlığı ve güvenliği endişesiyle aylarca evlerine hapsetti. Farklı ülkelerdeki çoğu insanın bu durumun olumsuz etkilerini azaltmak için alkollü içeceklere yöneldiğini söylemek yanlış olmaz. Nisan ayında yapılan bir anketin sonuçlarına göre: İngilizlerin %21'i karantinaya girdikten sonra daha fazla alkol tüketmeye başlamış. Kanadalılar için de aynı oranlar geçerli diyebiliriz.
Fakat Güney Afrika’da farklı bir durum yaşandı. Hükümet, alkol kullanımı ve satışını yasaklayan bir dizi yeni uygulamayı yürürlüğe koydu. Gerekçe olarak ise hastanelerde alkole bağlı hastalık, yaralanma ve yatılı tedavilerin azalacağı ve COVID-19 hastalarına daha fazla yatak kalacağı gösterildi. Esasında bu tip yasakları uygulayan tek ülke Güney Afrika değildir. Tayland ve Hindistan da pandemi sırasında alkol kullanımı ve satışıyla ilgili çeşitli yasaklar getirdi; Kenya ise restoranlarda alkol satışını yasakladı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 4 ay süren alkol yasağını nihayet 15 Ağustos’ta kaldırdı. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre dünyanın en fazla alkol tüketen insanlarına ev sahipliği yapan ülke, yasağın kaldırılmasını memnuniyetle karşıladı. Geçmişte, Beyaz bir azınlık tarafından yönetilen Güney Afrikalı Siyahilerin alkol tüketmelerine izin yoktu ve Siyahiler için illegal barlar bir özgürlük sembolü olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda alkol tüketimi, Apartheid (Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika) sonrası artık bir yaşam biçimi haline gelmişti. Bir bar müdavimi o zamanlar için Business Daily’ye “Ne diyeceğimi bilmiyorum; sadece çok bunalmıştım” diye konuşuyor ve yasakların kaldırılmasının onu ihya ettiğini söylüyor. Soğuk bir Castle Lager söyleyen bir diğeri ise “Sanki bir milyon dolar kazandım” diyor.
Peki yasağın etkisi neydi? Güney Afrika’nın bu konuda fazla seçeneği olduğunu da söyleyemeyiz. Ağustos ayının başlarında dünyada en çok vaka görülen 5. ülke konumuna yükselmişti ve virüsün yayılım hızına bakılırsa hastanelerde daha çok yatağa ihtiyaç duyulacaktı. Geçici yasaklardan dolayı işini kaybeden barmen Johannes Ramatsi gibi birçok insan içki yasaklarının bunu aşabilmenin en iyi yolu olup olmadığını merak ediyordu: “Çok kötü hissediyorum ve bütün gücümle işime geri dönmek istiyorum. Çünkü çocuklarıma yiyecek bir şeyler götürmeliyim. Benim 4 çocuğum var.”
‘Toplumsal Sorunlar’
Bunlar kesinlikle alkol endüstrisinin darbe aldığı anlamına geliyor. Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, Güney Afrika’da alkol endüstrisine bağlı işlerde çalışan 1 milyon insan olduğunu ifade ediyor. Ülke ekonomisinin bir şekilde bu sektör tarafından yönlendirildiğini iddia ediyor. Ntimane, “Ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) %3’nü alkol endüstrisi oluşturuyor.” diyerek ekliyor. Ayrıca alkol yasaklarının başka bir olumsuz boyutuna da dikkat çekiyor: Yasadışı alkol imalatı.
Tarih boyunca, 1920’ler ve 1930’lar ABD’sinde olduğu gibi, alkol tüketimini yasaklayan çoğu ülkede durum böyle ilerlemiştir. Bugün de durum bundan farklı değil. Meksika’nın bazı eyaletlerinde de pandemi sırasında alkol satışının yasaklanması, metil alkol içeren alkol satışı gibi yasadışı faaliyetleri artırdı ve bu da birçok vatandaşın hayatını kaybetmesine neden oldu. (Elbette mayıs ayında Güney Afrika’da karaborsaya düşen tek şey kaçak içki değildi, aynı zamanda karantinada yasaklanan sigara da illegal yollarla satılmaya başlanmıştı.)
Tabii yasal olarak tüketilen alkolün de zararlarını inkâr edemeyiz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 4,5 milyon insanın ölümüne yol açan: 60 civarında majör hastalık ve yaralanmayla bağlantılı alkol tüketimini dünyanın en büyük sağlık riski olarak adlandırıyor. Güney Afrika, “doğal olmayan” ölüm sayılarında dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahip. Her yıl 14.000’in üzerinde insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor ve her gün 60 kişi öldürülüyor.
Aile içi şiddet üzerine çalışan araştırmacı Bongiwe Ndondo, kadınlara yönelik saldırıların çoğunun alkol kaynaklı olduğunu ve pandemi sırasında uygulanan kısıtlamaların toplum üzerinde olumlu etkileri olduğunu söylüyor.
Bölgede konuştuğumuz birçok kadın bizlere toplum içinde daha önce hiç olmadıkları kadar iyi ve güvende hissettiklerini anlatıyor. Ndondo, birçok insanın yasaklardan memnun olduğunu ve çoğunun da “tüm toplumsal sorunların kaynağı” olan alkolün tamamen yasaklanmasıyla ülkenin nasıl bir dönüşüm yaşayacağını merak ettiğini belirtiyor.
Bu sorunlar yasakların kaldırılmasıyla artışa geçti. Güney Afrika’daki hastanelere yapılan acil girişleri ikiye katlandı ve bunların %85’i araba kazaları, motosiklet kazaları, tecavüz, bıçaklamalar ve silahlı saldırılar gibi alkolle ilişkili olaylardan kaynaklandı. Tygerberg Hastanesi doktorlarından Katie Jordaan, “Pek çok hasta hastaneye kafasında bir travma olup olmadığını merak edeceğimiz kadar sarhoş geliyor. Bu kesinlikle çok yorucu.” diyor. Meslektaşı Scott Mahoney ise aile içi şiddette gözle görülür bir artış olduğunu söylüyor. “Zaten sağlık hizmeti sağlamakta sorun yaşayan bir ülkenin yaralanma ve kazalara neden olan alkol bağımlılığı ile mücadele edebilmesi oldukça zor” diyerek sözlerini noktalıyor.
Yasağın gizli tehlikeleri
Alkol Üreticileri Birliği Başkanı Lucky Ntimane, hükümetin işlerini kaybeden yüz binlerce insanı öylece ortada bıraktığını söylüyor ve ekliyor: “Sorunun çözümünü alkolü tamamen yasaklamada aramamak lazım; bu sorunun uzun vadeli ve etkili çözümü ancak geniş kapsamlı yeni bir eğitim sistemi ile mümkün olabilir.”
“Ülke olarak alkol kullanımı ve bunun toplumsal zararları ile mücadele etmekten korkuyoruz. Aslında COVID-19 pandemisi bizlere alkolle olan sağlıksız ilişkimizi yeniden gözden geçirmemize fırsat tanıdı.” diyor. “Bir meyhane sahibi olarak bunları söyleyebilecek tecrübe ve güce sahibim. Mesela bir müşterime 'artık yeterince içtin’ diyebiliyorum.”
Harvard Üniversitesi ekonomistlerinden Jeffrey Miron ise, alkol yasaklarının alkol tüketimini ve merdiven altı alkol imalatını artırdığı için daha büyük sorunlara yol açtığını iddia ediyor.
“İllegal yollarla üretilmiş alkolün birçok olumsuz özelliği var: Şiddete yatkınlığı artırır, kalite kontrolü yoktur ve fazla kullanımda kazalara ve zehirlenmelere yol açabilir.” diyor ve ekliyor: “Yaşanan vergi kaybı da ayrıca hesaba katılmalı.”
Miron, alkolden alınan vergilerin çoğu ekonominin büyük bir kısmını oluşturmadığını ama sektörün tamamen yasaklanmasının “ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden olacağını” söylüyor. Şöyle düşünelim: “İnsanlar işlerini kaybettiklerinde depresyona giriyorlar ve artık sağlık sigortaları da olmadığı için sağlık sistemi bu durumdan olumsuz şekilde etkileniyor.” COVID-19 pandemisi söz konusu olduğunda ise restoran veya barlar gibi hastalığın yayılım hızını artırabilecek işletmelerin faaliyetlerinin kısıtlanmasının yerinde bir halk sağlığını koruma önlemi olduğunu söylüyor. Bu işletmelerin paket servis yapmasının veya işletmelerde alkol satışının serbest bırakılmasının ekonomi açısından dengeleyici bir etki yaratacağını ekliyor. Miron, şiddetin önüne geçmek için alkol kullanımını yasaklamanın bir işe yaramayacağını söylüyor. Yasaklar sırasında organize suçlar ve yasadışı faaliyetler artığı için, ABD örneğinde olduğu gibi, şiddetin arttığını belirtiyor. Nedenini sorduğumuzda “yeraltı dünyasında sorunlar avukatlar aracılığıyla değil silahlar ile çözülüyor da ondan“ diye ekliyor.
California Üniversitesi’nde Kriminoloji ve Ekonomi üzerine çalışan Emily Owens, birçok ülkenin grevler yaparak durumu dengelemeye çalıştığını dile getiriyor. “Alkol, insanların tüketmekten keyif aldığı bir şey: Bu güzel. Genel olarak alkol tüketiminden fayda sağladığımızı bile söyleyebiliriz. Ancak belirli noktalarda, alkol tüketimi gerçekten toplumsal sorunlara sebebiyet verebiliyor.” Owens, yüksek vergiler alınmasının ya da alkolün daha pahalı hale gelmesinin alkol tüketmek isteyen insanların bunu yasal yollarla yapabilmelerine izin verdiğine inanıyor, ancak bu durumun insanları “şu anda istedikleri kadar tüketmekten alıkoyduğunu” ekliyor.
Aile içi şiddet verilerini takip eden araştırmacı Bongiwe Ndondo, uzun vadeli cevaplar ne olursa olsun, kısa vadeli alkol yasaklarının Güney Afrika’da aile içi şiddet vakalarını azalttığını ve daha kapsamlı düzenlemelerle bu durumun daha da ileri taşınabileceğinin umudunu verdiğini söylüyor. Güney Afrika’da çok fazla alkol tüketildiğini dile getiriyor. “Bazı kısıtlamaları tam bir yasaklama olmadan nasıl devam ettirebiliriz?” sorusunun cevabını arıyor.
Bu sorunun yanıtını bulmak, pandemi olsun ya da olmasın, çoğu ülkeye ya da topluluğa olumlu anlamda katkıda bulunacaktır.
Ed Butler tarafından İngilizce olarak kaleme alınan bu yazı, 17.09.2020 tarihinde www.bbc.com sitesinde yayınlanmıştır.
Orijinal metnin kaynağı: https://www.bbc.com/worklife/article/20200917-the-impact-of-banning-alcohol-during-covid-19