BlogYayınlar

KATILIMCI FAŞİZMİN ”KATILIMCI” UNSURUNA DAİR

‘’Katılımcı faşizm’’ benim için ideolojik ve retoriksel bir sopa değil de siyasal iktisatla ilgili teknik bir terimdir. Ben bu terimi kullandığımda çoğu insan onun ‘’faşizm’’ kısmına tepki gösterir, ama ‘’katılımcı’’ kısmını göz ardı eder. Oysa katılımcı unsur bu yönetim sisteminin nasıl böylesine kalıcı ve dayanıklı olduğunun anlaşılması bakımından hayatî önemdedir.

Modern dünyada pek çok insan nasıl yönetildikleri konusunda söz sahibi olmayı talep eder. Oysa gerçek hayatta, geniş bir toplumdaki her gerçek yönetim sistemi bir oligarşidir ve oligarşi olmak zorundadır. Ne basit anlamda demokrasi ne de katı diktatörlük veya monarşi anlamında otokrasi işleyebilir bir sistemdir. Fakat (görünüşte nominal bir başı olabilirse de) nispeten küçük bir yönetenler grubunun ve onların kilit finansal destekçilerinin asıl yönetim işini yaptıkları bir sistem -yani oligarşi- pekala işleyebilir, aslında kaçınılmazdır. Böylece, ister tasarımla isterse deneme yanılmayla olsun, bu bütün modern hükümetlerin aldığı biçimdir.

Siyasî katılma deyince çoğu insanın aklına hemen siyasî mevkileri doldurmak için yapılan seçimlerde veya belirli kuralları kabul etmek için yapılan referandumlarda oy vermek gelir. Fakat günümüzde devletin modern hayatın her tarafına nüfuz etmiş olması karşısında, en azından aynı düzeyde bir katılma insanların yasama organlarının gündelik işine veya idarî ve düzenleyici kurumların cebrî yürütme işlemlerine katılmalarını gerektirir. Söz gelişi ABD’de İdarî Usul Yasası yeni kuralların yürürlüğe girmeden önce [yurttaşlara] bildirilip duyurulmalarını ve halkın değerlendirmelerinin alınıp bunların göz önünde tutulmasını öngörür. Bunun gibi, yasama organında yasa önerilerinin kayda geçirilmeleri, ilgili komisyonlar önündeki oturumların takvime bağlanması, bu komisyonlar tarafından görüşülüp onaylanmaları ve yasalaşma yolunda Kongre üyelerinin çıkarabilecekleri türlü türlü engelleri geçmeleri gerekir.

Her iki alanda da önerilen yasalar veya idarî kuralları geciktirmek, tıkamak veya saptırmak için sayısız fırsatlar vardır; mekanizmayı işletenler de, seçmenler veya genel kamu için ne kadar popüler olursa olsun, bir kuralın geçmesini nasıl engelleyeceklerini iyi bilirler. Bundan dolayı, oligarkların mevkilerini muhafaza etmelerinin bir yolu, kamusal katılım mekanizması üzerindeki hakimiyetlerini muhalifleri veya baskıcı, yağmacı veya tahripkâr kuralları geri çevirmek için uğraşan başkalarını yormak ve bıktırmak için kullanmaktır. Bürokrasi Başkanın isteklerini bile engellemek için işe koyulmasıyla ünlüdür. Bürokratların zamanı boldur, görev süreleri kısıtlı değildir; onlar sabredebilir ve bugünün tutkularının soğumasını veya halkın ilgisinin başka kanallara yönelmesini bekleyebilirler. (Hükümetin sürekli olarak değişik konularda yeni ‘’savaşlar’’ ilân etmesi aslî bir işlev olan bu saptırmaya hizmet eder, böylece halkın dikkati yakalanır ve bir süreliğine de olsa insanları hükümeti desteklemekte birleştirir)

Böylece, işlevsel anlamda düşünüldüğünde, halkın devletin kural yapımına görünüşteki katılımı, onların kuralların kendilerini nasıl bağlayacağının sahici belirleyicisi olduklarını göstermez. Bu daha ziyade emeklerini ve zamanlarını önlerindeki çalılıkları temizlemeye odaklanmalarını sağlayarak, insanların zamanlarını harcayan bir yanılsamadır, bir hiledir. Öyle ki bu süreçte onlar sık sık baştaki asıl hedeflerini gözden kaçırır, bütün engelleri geçmek için verecekleri sonu-gelmez bir mücadelede yıpranır ve paralarını tüketirler. Bütün bunlara rağmen, çabalarının azıcık karşılığını elde etmek için harcadıkları günün, ayın, yılın sonunda onlara sistemin açık olduğu, kendilerine düşeni yaptıkları ve aslında devletin kendileri oldukları söylenecektir.

(Robert Higgs, ”On the ‘Participatory’ Part of Participatory Fascism”, August 27, 2018, https://blog.independent.org/…/on-the-participatory…/)

Çeviri: Mustafa Erdoğan

Shares:

Okumaya Devam Edin