Kazım Berzeg: Liberal Öncü

Hukukçu ve fikir adamı, aziz dostum Kâzım Berzeg 7 Şubat günü hayata gözlerini yumdu. Sadece liberal-demokrat çevreler için değil, bütün bir toplumun geleceğe dönük “özgür bir Türkiye” umudu için de yeri doldurulamaz bir kayıp. İlki 1992’te Liberal Düşünce Topluluğu’nun ve ikincisi 2014’te Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin kuruluşunda olmak üzere, Kâzım Bey Türkiye’de özgürlük umudunun yeşertilmesine iki defa katkıda bulunmuştu. Ne yazık ki, birlikte olduğumuz ikinci girişimde, eski arkadaşlarından bazıları yanında değildi. Kâzım Bey’in iki yönlü bir kariyeri vardı; hem hukukçuydu, hem de fikir adamıydı. Avukattı ama hukukçuluğu avukatlığından ibaret değildi, sahiden “hukukçu”ydu o. Onun içindir ki, fikir dünyasında olduğu kadar hukuk camiasında da adıyla-sanıyla bilinen ve bu sıfatla saygı gören şahsiyetlerdendi. Kâzım Berzeg Avrupa Konseyi insan hakları koruma sisteminin Türkiye’de tanınmasında öncü rol oynamış bir hukukçuydu: Mülkiyet hakkı ihlâllerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ilk götürenlerdendi; böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin “mülkiyet hakkı” diye bir temel hakkın var olduğunu ve bu hakka saygıyı öğrenmesine aracılık etmişti. Kâzım Bey birey haklarına, hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına bağlılığıyla olduğu gibi; “hukuk”un özgürlükle ve haklarla kopmaz bağını vurgulamasıyla da hukuk alanında liberal bir profil çizmişti. Kâzım Berzeg daha 60’lı-70’li yıllarda hukuk ve siyaset alanlarında özgürlük, hak ve demokrasi eksenli yazılarıyla temayüz etmiş “kıdemli bir liberal-demokrat”tı. Özgürlük, demokrasi ve hukuk meselelerine esas olarak Locke’cu bir perspektiften bakıyordu. İnsanların “doğal haklar”a sahip olduğuna, devletin bu hakları korumakla sınırlı olduğuna ve insanlar arasında “tabiî” bir otorite hiyerarşisinin var olmadığına gönülden inanıyordu. Bu kanaatlerin Türkiye’de geçer akçe olan “hikmet-i hükümet” felsefesiyle ve ideolojik devlet anlayışıyla bağdaşmadığının farkındaydı. Devlete karşı toplumdan yanaydı. Kâzım Beyin sivilliği elbette militarizme karşı olmakla sınırlı değildi. Bir keresinde şöyle bir şey dediğini hatırlıyorum: “Bütün devletlerin ordularını kozlarını aralarında paylaşmak için Büyük Sahra’ya göndersek de toplumları rahat bıraksalar!” Kâzım Berzeg Demokrat Parti’li bir aileden geliyordu; Türkiye’nin sadece refahının değil, özgürleşmesinin de esas itibariyle -kendi deyimiyle- “liberal-sağ” siyasî geleneğe mensup partiler eliyle sağlanabileceği kanaatindeydi. Çünkü, ona göre, Türkiye halkı özgür bırakıldığında hep devletin karşısında gördüğü siyasî partilere teveccüh göstermişti, esasen program ve icraatında liberal temalara en fazla yer verenler de bu partilerdi. İlk başlarda AKP’nin de bu “liberal-sağ” çizgiye oturacağından ümitliydi ama kötü yanıldığını “ahir ömründe” acıyla fark etti. Yıllar evvel, sanırım 2002 yılındaydı, Liberal Düşünce Topluluğu olarak kendisine “Özgürlük Onur Ödülü” vermiştik. O vesileyle yaptığım konuşmada dediğim gibi, Kâzım Beyi tanımak benim hayatımdaki en büyük bahtiyarlıklardan biridir. Ben onu 1991 sonları veya 1992 başlarında tanıdım. Onunla tanışmamız, Atillâ Yayla’yla beraber bir süredir zaten aklımızda olan Liberal Düşünce Topluluğu’nu kurma fikrini hayata geçirmemizi kolaylaştırdı. Başlangıçta Kâzım Beyin Kızılay’daki bürosunu irtibat merkezi olarak kullanıyorduk. Topluluk 1994 yılında Derneğe dönüştükten sonra da ilk başkanlığı Kâzım Bey üstlendi. Kâzım Bey sağlık sorunları nedeniyle son birkaç yıldır hem hukuk hem de fikir alanında eskisi kadar aktif değildi. Buna rağmen, iki yıl önce Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin (ÖAD) kuruluşuna ve kuruluş sonrasında kimi faaliyetlerine katıldı. Çünkü, ÖAD’nin kuruluşunu, vaktiyle LDT’yi kurarken yaptığımız gibi, Türkiye’nin çok kritik bir döneminde özgürlük davası için atılmış can alıcı önemde bir adım olarak görüyordu. Kâzım Berzeg, liberal değerlere sahiden bağlı olan herkes gibi, Türkiye’nin son yıllarda otoriterliğe doğru sürüklenişinden ve AKP iktidarının “Türkiye’nin başını belâya sokacak” dış siyasetinden son derece kaygı duyuyordu. O kadar ki, hiç sarsılmayacağını sandığımız geleneksel iyimserliğini son birkaç yılda kaybetmiş gibiydi. AKP’nin “millî görüş” ile “İslamcılık” karması eski siyasî gömleğini yeniden giymiş görünmesi onu hayal kırıklığına uğramıştı. Türkiye bir “liberal öncü”yü, Kâzım Berzeg’i kaybetti. Kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.

Önceki İçerik31 Mart’tan 23 Haziran’a Türkiye ve Istanbul’da Yerel Seçimler
Sonraki İçerikAvrupa Insan Hakları Sözleşmesi’ne Giriş – Çeviri
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)