Şu anda dünyadaki hemen herkesin her anında bir parça: petrol. Gerek plastik üretimi gerek lojistik amacıyla olsun, petrol hayatımızı tamamen çevrelemektedir. Kullanımı yalnızca sanayileşme ile başlamamış, çeşitli amaçlarla tarih boyunca petrol ve insanlığın yolu kesişmiştir.

Avrupa’da ancak 17. yüzyılda İtalya’da sokak lâmbalarında petrol kullanılmıştır. 1830 senesinde bir petrol türevi olan parafinli mumlar bulunmuştur. Çıkarılan ilk petrol yalnızca 25 varildir. 2022 yılında saniyede 1000 varilden fazla çıkarıldığını göz önünde bulundurursak küresel petrol kullanımının ne denli arttığı anlaşılabilmektedir. (Global Oil Production 2022 | Statista, 2023)

Petrol, milyonlarca yıl süren doğal süreçler sonucunda oluşan organik bir yakıttır. Genellikle deniz altında bulunan mikroskobik organizmaların ve bitki kalıntılarının zamanla çamur ve kum gibi sedimentlerle örtülmesi sonucu oluşmaktadır. Bu sedimentler zaman içinde yoğunlaşarak ve yüksek basınç altında sıkışarak organik madde içeren kayaçlar olan kayaları oluşturur. Kısacası petrolün oluşması için çok fazla zorlu koşulun art arda gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu zorluk, elde olan kaynakların yenilenmesinde güçlük yarattığı için petrol, yenilenemez kaynaklardan biridir.

Yenilenebilir olmamasının dışında petrol, yakılması sonucunda motorlu taşıtlar başta olmak üzere yüzlerce farklı makine tipi için enerji sağlamaktadır. Ancak bu enerjinin kaynağı petrolün yakılmasından geçtiği ve bu yakımın sonucunda yüksek bir karbondioksit salınımı gerçekleştiği için petrol, iklime ve çevreye zararlı bir madde olarak nitelendirilmektedir.

Teknik noktaları bir yana, petrol aynı zamanda, günlük 6 Trilyon Dolar’dan fazla işlem hacmine sahip bir metadır. Uzun yıllardır FOREX işlemlerinde yüksek volatilite ile bir hayli kar kaynağı olmuştur (InvestAZ, 2019).

Küresel bazda petrol rezervi hala büyük bir ölçüde sarsılmaz gözükse de yaygın tahminlere göre 2070 yılına kadar yeni bir kaynak bulunmamasına karşın dünya, petrol rezervlerini tüketecek. Bu tahmin henüz açıklanmamış/erişilmemiş petrol kaynaklarını göz ardı etse de devamlı olarak artan nüfus ve ticari büyüme, petrole talebi arttırmaktadır. (World Oil Statistics – Worldometer, 2016)

Petrole olan ihtiyacın daha iyi anlaşılması için bir örnek vermek yerinde olacaktır. Petrolden üretilen ve çeşitli aşamalardan geçerek üretilen plastik işleniyor, petrol kullanan makineler aracılığıyla petrol tabanlı tutkallarla birleştiriliyor, yine petrolden üretilen plastik kutulara konuyor, petrolden üretilen bantlarla sıkıca kapatılıyor, petrol kullanan hava veya kara taşıtlarıyla bulunduğunuz bölgeye getiriliyor ve siz, petrolle bu kadar içli dışlı olmuş telefon veya bilgisayarınızdan bu yazıyı okuyorsunuz. Hatta yazıyı okumanız için gerekli olan internet bağlantısı da plastikten oluşan kablolar ve modemler aracılığıyla sağlanıyor. Yakın zamanda paketli bir ürün yediyseniz veya poşet kullandıysanız petrolden faydalanmışsınızdır. Raylı sistemler hariç bir toplu taşıma veya benzinli vasıta kullandıysanız, yakıtınız yine petrol olmuştur.

2023 yılında insanoğlu petrole -kelimenin tam anlamıyla- muhtaçtır. Petrolün yerini alacak bir ürünün kullanışlılığının en az petrol kadar olduğu kanıtlanana dek küresel kullanımı azaltmak imkansızdır.

ABD Enerji Bilgi İdaresi’ne göre, 2022’de büyük nihai kullanıcı sektörlerinin toplam ABD petrol tüketimindeki yüzde payı şöyleydi: %66.6 ulaşım, %27.5 endüstriyel, %2.8 yerleşim, %2.5 ticari ev %0.6 elektrik üretimi… Yoğun petrol rezervine sahip ülkelerde elektrik üretimi amaçlı petrol kullanımı daha fazla olsa da genel olarak tablo çoğu ülke için aynıdır.

Dünyanın petrole karşı dönüşüm potansiyeline ve yol haritasına değinmeden önce petrolün iklime ve çevreye etkilerini incelemekte fayda görmekteyim.

1 varil yani 159 litrelik petrolün işlenmesi halinde açığa çıkan CO2 miktarı 317 kilogram. Yani dünyada her saniye çıkarılan petrol işlendiğinde ortaya 344 tonluk bir karbon salınımı çıkıyor. Bu da 15 binden fazla ağacın bir yılda emebileceği karbondioksit miktarından bile fazladır. Çevreye zararı inanılmaz seviyede yüksek olan bu maddenin kullanımı mantıklı görülmese de çoğu sektörde petrol halen alternatifsiz bir hammadde ve yakıttır.

2050’ye kadar sıfır karbon emisyonunu planlayan Paris İklim Anlaşması dahi plastik üretiminde kullanılan petrolün yerine bir alternatif sunamamakta, net sıfır için yalnızca petrolün işlenme biçimini değiştirmeyi amaçlamaktadır.

Uğruna yüzyıllar boyu çeşitli coğrafyalarda savaşılan petrolü terk etmek için çeşitli teoriler ve planlar ortaya atılmıştır. Küresel petrol tüketiminin altında yatan başlıca sebep ulaşımdır ve dolayısıyla çoğu dönüşüm planı ulaşımda değişimi önceler. Bireysel araçlardan ziyade toplu taşımanın kapasitesinin artırılması ve yaygınlaştırılması amaçlanmıştır. Ancak bu halihazırda bir toplu ulaşım ağı olmayan ülkeler için neredeyse imkansızdır.

ABD örneğine bakacak olursak şehir planlaması ve kentleşme tamamıyla bireysel araçlar üzerine kurulmuştur. ABD, araç piyasasının ve benzin fiyatlarının en düşük olduğu ülkelerden biridir ve bunu sağlayan en temel olgu devletin çoktan bireysel taşıtlara odaklanan kentleşme yapısını göz önünde bulundurarak koymadığı vergilerdir.

Türkiye’deki fahiş otomobil vergilerine kıyasla ABD’de hemen hiç vergi ödemeden, noterlik veya ruhsat işlemleriyle uğraşmadan otomobil almak en azından çoğu eyalette mümkündür. Bunun sebebi, olası bir otomobil arzı kıtlığında yaşanacak senaryonun kaotikliğidir. 1000 insan başına 908 otomobilin düştüğü ABD’de yaşanacak bir toplumsal değişim, özellikle toplu taşımaya yönelme, mevcut olmayan sistematik altyapı ve birikimsel alışkanlıklar sebebiyle büyük bir sorun olacaktır. Hayatı boyunca markete dahi şahsi otomobiliyle giden bir çoğunluğa sahip ülkede raylı sisteme dayalı bir dönüşümün işe yaramayacağı barizdir.

Ancak içinde Türkiye’nin de bulunduğu çoğu Avrupa ülkesinde durum daha farklı. Çoğu Avrupa metropolünde toplu taşıma bireysel otomobilden daha yaygındır. Raylı sistemler, otobüs veya minibüs güzergahları şehirler genişledikçe onları takip etmekte ve hatta gelişmiş şehirlerde şehrin genişleyeceği rotaya öncülük etmektedir. Toplu taşımaya dönerek karbon salınımı ve petrol tüketimi bazında büyük bir değişiklik yaratmak mümkün ancak asıl soru imkanlar çerçevesinde değil verimlilik ve sürdürülebilirlik çerçevesindedir.

Bireysel araçlar yalnızca ulaşım maksadıyla değil, şehir içi taşımacılık (eşya, yük veya market poşeti) ve zaman kazanmak adına da kullanılmaktadır. İstanbul’un yoğun trafiğinde dahi herhangi bir araç genellikle toplu taşımadan daha hızlı hareket ederek daha spesifik noktalara girebilmektedir. Keza toplu taşımanın her sokağa giremeyeceği gibi durak sayısı arttıkça oluşacak yavaşlığı öngörmek mümkündür.

Salt petrolün kullanımını azaltmak için kimi şehirlerde uygulanan araç yasakları veya kısıtlamaları insanları toplu taşımaya yönelmeye zorlasa da hiçbir serbest piyasa koşulu, insanların sıkışık bir biçimde yalnızca çoğunluğa hitap eden rotalardan ulaşım sağlamasına göz yummamalıdır. Nasıl ki yönetim genelden özele gitgide güçlendiğinde birey için refah artmakta ise ulaşımda da durum aynıdır.

Toplu taşımayı petrolden arınmak için mantıklı bulmamak kolay ve çoğu modern özgürlükçü tutum ile uyumludur. Ancak yaşanılan çevreye duyarlı olmak ve geleceği öngörüp uzun vadeli planlar yapmak liberalizmin özünü oluşturduğundan; asıl soru “Cevap toplu taşıma değilse ne?” olmalıdır.

Gitgide yaygınlaşan ve pratikteki yansımaları henüz soru işaretleriyle dolu olan elektrikli araçlar, aranan cevap olabilir. Ancak özellikle Türkiye, Almanya ve İspanya gibi elektriğinin çoğunu yenilenemez ve yeşil olmayan kaynaklardan sağlayan ülkelerin çevrecilerinin unuttuğu bir nokta var: Elektrik üretimi ne kadar yeşil?

Elektrikli araçlar benzinli araçlara kıyasla çok daha az karbon salınımı yapıyor olabilir ancak bu araçları şarj eden istasyonların elektriği temiz olmadığında sonuç ne yazık ki hemen hemen aynı olmaktadır.

Bir ülke ve liberal anlayış için önemli olan tutarlı olmak ve en doğruyu yakalamaktır. Bunun konumuza yansıması insanları toplu taşımaya zorlamaktan ziyade en azından nükleer, rüzgar veya güneş enerjisinden kaynaklanan elektrikle şarj olan sürdürülebilir bir atık yönetimine sahip elektrikli araçlardan geçmektedir. Bunun aksinde planlar yapan ülkelerin geleceklerinde bekledikleri nüfus artışları hem “net sıfır hedefleri” için hem de yaşadıkları çevre için her zaman negatif olacaktır.

Sonuç olarak, devamlılıkla değişen ve kendini yenileyen ekonomilerde iklim kriziyle mücadele etmek zahmetli ancak bu zahmete değerdir. Dünyanın -spesifik olarak kapitalist dünyanın- hem petrolün bitmesine hazırlığı hem de iklim krizine karşı mücadelesi ortak yürünebilecek bir yoldur ve bu yola çoktan girilmiştir.

Kapitalizmin bu zamana kadar rakibi sayılan ekonomik sistemlere karşı zorlanmadan aldığı galibiyetler, tamamen kendini yenileyebilmesinden ve her yenilemede bir önceki döneme kıyasla daha güçlenmesinden kaynaklanmaktadır. Dünya, ağır savaşların ekonomik ve sosyal kalıntılarını atlattığı gibi iklim krizinin doğurduğu sonuçların da kolaylıkla üstesinden gelecektir.

Yazar: Ekim Atay


Referanslar

Gürses, B. (1968). PETROL KONUSUNDA GENEL BİLGİLER . Scientific Mining Journal , 7 (3) , 175-180 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/madencilik/issue/32702/362825

Global oil production 2022 | Statista. (2023, October 4). Statista. https://www.statista.com/statistics/265203/global-oil-production-in-barrels-per-day/#:~:text=Global%20oil%20production%20amounted%20to,at%20nearly%2095%20million%20barrels.

World Oil Statistics – Worldometer. (2016). https://www.worldometers.info/oil/

Shares:

Okumaya Devam Edin

Blog

KANUN VE YASA

Geçen haftaki yazımda, bağımsız bir hukuk geleneğinin var olmadığı ve dolayısıyla hukukun esas olarak devlet tarafından üretildiği toplumlarda ‘’hukukun üstünlüğü’’nün gerçekleşmesinin, orada yasa yapımına ve uygulamasına ‘’doğal hukuk’’çu yaklaşımın ve/veya