Bulunduğunuz şehrin işlek caddelerinde gezintiye çıkın ve yerlere dikkat edin. En çok ne göreceğinizi merak ediyorum. Muz kabuğu? Çikolata ambalajı? Yemek atıkları? Hayır. Çok büyük bir olasılıkla yerde gözünüze en çok çarpan, sigara izmaritleri olacak. Çünkü her yerdeler. Ve bunu söylerken, günlük bir sohbette karşılaşabileceğiniz basit bir tespitte bulunmuyorum. Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Mehmet Gökoğlu’nun aktardığına göre, Türkiye’deki çöp ve atıkların %40’ını sigara izmaritleri oluşturuyor. Yani yerde sigara izmariti görmeniz pek de büyük bir rastlantı değil. 

Türkiye, Avrupa coğrafyasında en yüksek sigara tüketim oranlarına sahip ikinci ülke. Avrupa Komisyonu’nun 2019 tarihli raporuna göre Bulgaristan’ın %28’lik “günlük yetişkin sigara tüketimi” oranını Türkiye, %26 ile yakından takip ediyor. Avrupa ortalaması ise %15’in biraz üzerinde. Bu gerçeği çevre korumacılığı (conservation) bağlamında incelediğimizde, sigara tüketiminin çevreye ve küresel karbon emisyonuna tek olumsuz etkisinin yerdeki sigara izmaritleri olmadığını rahat biçimde görebiliyoruz. 

Çünkü sigara tüketimi, başlı başına çevreye karşı büyük bir tehdit. Öncelikle yanmış tütün dumanı, yalnızca bireysel sağlığı ciddî derecede tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda korkunç bir negatif dışsallık üretiyor. STOP inisiyatifinin raporuna göre sigara ve tütün ürünleri, sebep oldukları 80 milyon tonu aşkın karbon emisyonu ile dünyanın en “kirli” ürünlerinden bir tanesi. Sigara, bu ünvanını üretim sürecinden tüketime, hatta tüketim sonrasına kadar her aşamasının çevreye bir yük olarak bindirilmesine borçlu. Tek bir sigaranın üretim sürecinden atık hâline gelmesine kadar atmosfere 14 gram karbon saldığını söyleyebiliriz. Bu sürece, kağıdı için kesilen ağaçlardan tüketimde salınan karbon, ve en nihayetinde izmaritlerin doğaya karışması dahil. Bu da bir paket sigaranın 280 gram karbon emisyonu yarattığı anlamına geliyor, tabii ki paketleme ve dağıtım maliyetlerini hiçe sayarsak. En nihayetinde tüm piyasa hareketlerini dikkate aldığımızda, yalnızca sigara endüstrisi için yılda 80 milyon tonluk karbon emisyonuna ulaşıyoruz. Bu da Amerika kıtasından Avrupa kıtasına yapılan yaklaşık 3 milyon uçuş demek. Günde, 2 bin uçak bu yolu gidip geliyor. Bu da yılda 720 bin uçuş demek. Sigara piyasasını yakalayabilmek için, bu rakamı yaklaşık 4 ile çarpmamız gerekiyor. 

Karbon emisyonuna ilişkin ilgi, özel jetlerle ve günlük ulaşım maliyetleriyle fazlasıyla bulanmış durumda. Her ne kadar ulaşıma yönelik itirazlar kesinlikle isabetsiz olmasa da, bu trenin günün sonunda bireylerin günlük hayatını sürdürebilecekleri ortalama refahı etkileyebileceği de bir gerçek. Yani karbon emisyonuna karşı tüm okları ulaşım sektörüne yöneltmek günün sonunda bireylerin işe gitmek, arkadaşlarıyla sosyalleşmek, tatile gitmek gibi pratiklerini etkileyerek bireysel refahı mutlaka düşürecektir. Ancak diğer taraftan, karbon emisyonunun geleceğimiz için ihtiva ettiği tehditler de yüz çevrilebilecek cinsten değildir. 

Yukarıda açıklamaya gayret ettiğim üzere, sigara tüketimi ulaşım sektörünün hem çevre hem de finansal anlamda en maliyetlisi olan transatlantik uçak seferlerinden dahi yıllık yaklaşık 4 kat fazla karbon emilimi yapıyor. Öyleyse bireysel refahı daha az etkileyecek, günlük işlerimizi yoluna koyma noktasında elimizi daha kolaylaştıracak alternatifler arayıp hem de küresel karbon emisyonuyla etkili bir mücadeleye girişmek mümkün. Bunun için oklarımızı doğru hedefe yöneltmek yeterli. 

Gelgelelim meselenin siyah ve beyaz olmadığını da kabul etmeliyiz. 

Çevre aktivistleri ve uluslararası düşünce kuruluşları, karbon emisyonu konusunda alternatifler üretmek konusunda oldukça başarılılar. Çok kısa zaman içerisinde, örneğin, plastik hayatımızdan ciddi derecede azaldı. Kağıt ve tahta, yıllar öncesinde olduğu gibi yine hayatımızın en önemli ham maddeleri hâline geldiler. Ve bu yalnızca üst düzey sanayiye değil, günlük hayatımıza da yansıdı. Örneğin en son ne zaman plastik pipet kullandığımı hatırlamıyorum bile. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın 2019 tarihli raporunda, bir yıllık plastik pipet kullanımının 189 kömür enerji santralinin karbon maliyetine denk olduğu tespit edildi. Bu rakam, plastikten kağıda geçişle, basit gözükebilecek bir piyasa hareketiyle tolere edilmiş durumda. 

Benzer örneklere ulaşım sektöründe de karşılaşmak mümkün. Örneğin Avrupa Birliği coğrafyasındaki uçuşlar, demiryolu ulaşımı ile rahatlıkla replase edilebilecek hâle geldi. Yine isabetli şehir planlamasıyla kısa mesafeli araba kullanımları toplu taşımayla, hatta bisiklet veya akıllı mobilite uygulamalarıyla rahatlıkla replase edilebilir. 

Görüldüğü gibi karbon emisyonuna ilişkin pek çok meselede, çevre hakkında kafa yoran kişi ve kurumlar, alternatifler üretmekte sorun yaşamıyorlar. Buna rağmen konu sigara olduğunda, “kill them all” yaklaşımından başka bir yaklaşım benimsemekte güçlük çekiyorlar. Oysa korkunç bir gerçek şu ki, sigara tüketiminden vazgeçmek, plastik pipet kullanmaktan çok ama çok daha zor. 

Şimdi olguları tekrar ele alalım. Sigara, hem üretim hem de tüketim süreciyle dünyadaki çevresel atıkların ve negatif dışsallığın en büyük kaynaklarından. Bu rakamlar hâlihazırda alternatif geliştirilen pek çok tüketim ürününün de oldukça üzerinde. Buna rağmen, resmî bir politika olarak sigara tüketimine çevreye daha az zararlı bir alternatif önerilmiyor. Peki sigara tüketiminin bir alternatifi yok mu? 

Sigarayı bırakmanın plastik pipet kullanmayı bırakmaktan çok daha zor olmasının tek sebebi, sigaranın muhteviyatında bağımlılık/bağlılık yapıcı, mental uyarıcı bir kimyasal bulunması. Nikotin adı verilen bu kimyasal, yıllar boyunca sigaranın zararlı olmasının baş müsebbibi olarak işaret edildi. Oysa zarar azaltma literatürü, otuz seneyi aşkın bir akademik birikim ve on seneye yaklaşık bir kamu politikası uygulamasıyla bu cadı avına kesin ve bilimsel bir son verdi. Öyle ki sigaranın gerek bireysel gerekse toplumsal sağlık adına taşıdığı ettiği tüm tehlikelerin müsebbibi nikotin değil, muhteviyatındaki diğer zararlı kimyasallar. Başta yanmış tütün dumanı üretmesiyle sigara, kendi başına bütüncül bir ölüm makinesi. Nikotin ise, bireyleri bu ölüm makinesi bağlayan bir arkaplan aktöründen başka bir şey değil. 

Tıp literatürünün uzun yıllar boyunca önerisi, sigaralardaki nikotin muhteviyatının azalmasının bireylerin daha az sigara içmesiyle neticeleneceği fikriydi. Oysa realite tam tersi yönde işledi. Endüstriyel sigaralardaki nikotin oranlarının azalması bireylerin ihtiyaç duydukları nikotin alımını karşılayabilmeleri için daha fazla sigara içmeleriyle neticelendi. Bu da, daha önce işaret ettiğimiz gibi çevre için daha olumlu değil, oldukça olumsuz neticelere gebe. 

Zarar azaltma literatürünün bu noktadaki duruşu ise, adıyla müsemma olacak şekilde bağımlılığın kendisiyle savaşmak yerine bağımlılığın bireyde ve toplumda yarattığı zararı azaltmanın daha olumlu sonuçlar doğuracağı. Yani çözüm, nikotini azaltmak değil, nikotini aldığımız yolu daha az zararlı bir hâle getirmek. Bunu yaparken de hem bireysel sağlığı, hem de çevreye yönelik negatif dışsallığı dikkate alıyoruz.

Bu kaygıyla hareket eden zarar azaltma literatürünün yol haritasını piyasa aktörlerinin izlemesi çok zaman almadı, ve 2010’ların ilk yarısından itibaren zarar azaltma cihazları adını verdiğimiz ürünler piyasada yavaş yavaş belirmeye başladı. 

Ancak söz konusu kamu politikası olduğunda, çıkar gruplarının politika yapımına etki etmek için verdikleri mücadele her ülkede benzer sonuçlar ortaya çıkarmıyor. Kimi ülkeler, bilimsel gerçeklerin ışığında piyasaya güvenmekte oldukça özgürlükçü davranırken Türkiye’nin de dahil olduğu kimi ülkeler, bu gelişmelere çeşitli nedenlerle skeptik kaldı. Zamanın ilerlemesiyle birlikte, Türkiye’nin içinde bulunduğu skeptik ülkelerin sayısı, gitgide azaldı. Bugün ise, zarar azaltma ürünlerin hiçbirisine piyasada şans vermeyen ülkelerin sayısı bir elin parmağını dahi geçmeyecek seviyede. Türkiye, hâlen bu blokta yer almaya devam ediyor. 

Zarar azaltma ürünlerinin ortak noktası, nikotin alımını sabit tutarak sigaranın ihtiva ettiği diğer zararlı kimyasalları muhteviyatından dışlamaları. Bu ürünlerin başında, elektronik sigaralar (vape) gelmektedir. E-sigaralar, tekil bir cihazda propilen glikol (PG) ve bitkisel gliserinden (VG) oluşan ve likit adı verilen sıvıların aroma verici kimyasallarla birleşmesi ve ortaya çıkan bu likitin elektrik enerjisi ile ısıtılması suretiyle vücuda nikotin alımını sağlayan bir piyasa alternatifi. Yalnızca bu tanım dahi, e-sigaraların geleneksel sigara tüketimine kıyasla çevre için daha az zararlı olduğunu anlamamız için yeterli. Zira birincisi ve en önemlisi, e-sigaralar hiçbir şekilde karbondioksit üretmiyor. Isıtmak suretiyle yalnızca buhar üretiyor. Ve içerisindeki kimyasal bileşim oranı, sigara tüketimine kıyasla yok denilecek kadar az. Hem üretimde, hem de tüketimde daha az atık üretmesiyle birlikte e-sigaraların çevre için döngünün her aşamasında daha az zararlı olduğunu söylememiz mümkün hâle geliyor. 

Aynı zamanda e-sigaraların sürdürülebilirlik özelliği de son derece önemli. Nitekim nikotin alımı başına bir atık üretmektense, tamamen sürdürülebilir bir cihaz üzerinden tüm tüketim döngüsü tamamlanabiliyor. 

Öte yandan bazı çevreci kuruluşlar, çeşitli saiklerle e-sigaraların bu sürdürülebilirlik tarafını göz ardı ediyor, ve yalnızca disposable (tek kullanımlık) e-sigaraların yarattığı atıklara odaklanıyorlar. Böylece ortaya, e-sigaraların da çevre için en az sigara kadar zararlı olduğunu öne süren bir anlatı çıkıyor. Gelgelelim bu iddianın kabul edilebilir bir tarafı yok. Öyle ki birincisi, tek kullanımlık e-sigaralar, kolay olması için onları halk arasında bilindiği gibi puff olarak ifade edelim, muhteviyatı uyarınca birkaç paket sigaraya denk bir nikotin alımı sağlıyor. Tek bir puff üretmek, birden fazla paketli sigara üretmeye denkse, bu çevre için lanetlenmesi değil, aksine savunulması gereken bir realitedir. Tüketim sonrası durumda ise, sigara izmaritlerinden oldukça farklı bir pratik teşkil ettikleri bir gerçek. Sigara izmaritlerinin Türkiye’deki atıkların %40’ını oluşturduğunu kabul ettiğimizde, tüketim pratikleri dikkate alındığında bu, ulaşılması imkânsız bir rakam. Türkiye’de sigara tüketen herkesin puff kullanmaya başladığını ve her puff kullanıcısının ellerindeki cihaz ömrünü tamamladığında tamamen düşüncesizce yere fırlattığını ve çevreyi kirlettiğini düşünsek dahi, ortaya çıkan nominal rakam kesinlikle sigara izmaritlerinden daha düşük olacaktır, zira bir puff’ın karşıladığı nikotin oranı bir dal sigaraya denk olmadığı için, nominal olarak sigara izmaritlerine kıyasla çok daha az puff çevreye karışacaktır. 

Bir diğer zarar azaltma ürünü olan nikotin torbaları veya snuslar ise, bu mücadelede e-sigaranın veya puff’ların dahi önüne geçmiş durumdadır. Çünkü çevreye için negatif dışsallığı, atık oluşturmak dışında net sıfırdır. Tamamiyle kapalı kullanım pratiğinden dolayı nikotin torbaları yalnızca insan sağlığı için daha az zararlı bir alternatif olmakla kalmamakta, aynı zamanda çevresel dışsallığı da neredeyse sıfıra indirmektedir. Aynı zamanda piyasa, nikotin torbalarının çevre için daha da az zararlı hâle gelmesi için elinden geleni yapmıştır. Bugün hiçbir modern nikotin torbası, paketine bağlı bir atık bölmesi olmadan piyasaya sürülmemektedir. Özellikle Avrupa coğrafyası ve Kuzey Amerika’daki yaygın kullanımı, tüm bu anlatılardan hareketle şekillenmektedir. 

Sonuçta daha iyi bir gelecek için çevre mücadelesinin yolları tüketim alternatiflerinden geçmektedir. Tüketim alternatifleri için ise sahanın piyasa aktörlerine bırakılması, insan refahı bakımından tartışmasız bir zorunluluktur. Bu durumda çeşitli tüketim pratiklerinin çevreye yönelik ihtiva ettiği negatif dışsallığı aza hatta sıfıra indirmeyi hedeflerken dünyanın hem bireysel hem de toplumsal iyi oluş bakımından karşılaştığı en büyük tehditlerden biri olan sigara tüketimini alternatifsiz bırakmak mantıklı olmadığı gibi, son derece anlamsızdır. Zarar azaltma ürünleri bu anlamda çevreye bireysel surette en büyük zararlardan birisini veren sigara tüketimi için etkili piyasa alternatifleridir, ve önünü açan politikalar yalnızca bireysel sağlık için değil, aynı zamanda çevre için de olumlu neticeler ortaya koyacaktır.

Yazar: Çağın T. Eroğlu

Önceki İçerik2000’li Yıllarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Bağımsızlığının Evrimi
Sonraki İçerikHUKUK NEDİR?
Çağın T. Eroğlu
1999 senesinde İzmir’de doğmuştur. İzmir Özel Türk Koleji’nden mezun olduktan sonra 2018 senesinde yerleştiği Bilkent Üniversitesi’nde Hukuk ana dalıyla birlikte Türk Eedebiyatı yan dal eğitimi görmektedir. 2020 Ocak’tan itibaren Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin staj programına dahil olmakta olup çeşitli online yayınlarda kültür-sanat yazarlığı yapmaktadır.