Malum, günümüzde demokratik rejim dendiğinde normal olarak kastedilen liberal demokrasidir. Liberal demokrasi kurumsal bir çatı veya konfigürasyon anlamında ve temsil esasına dayanan bir ‘’demokrasi modeli’’dir. Bu model her ne kadar önemli ölçüde liberal fikirlerden mülhem olsa da, işleyişi bakımından ideolojik olarak tarafsızdır. Başka bir deyişle, liberal demokrasi ideolojik yelpazenin neresinde konuşlanmış olursa olsun herkesin ve her grubun içinde barışçı bir şekilde var olabileceği ve kendisini geliştirebileceği standart demokrasi modelidir.
Ancak kimi sosyal demokratların ‘’sosyal demokrasi’’den liberal demokrasiye alternatif bir ‘’demokrasi modeli’’ymiş gibi söz ettiklerine sıkça rastlanmaktadır. Gerçi akademik literatürde de- daha az olmak üzere- bu türden görüş veya iddiaların dile getirildiği vakidir. Bu yazıda ‘’sosyal demokrasi’’ teriminin bu şekilde kullanılmasının neden yanlış olduğunu anlatmak istiyorum. Ama önce liberal demokrasinin mahiyeti hakkında kısa bir açıklamaya ihtiyaç var.
Vaktiyle Anayasa Hukukuna Giriş’te (2019, s. 199) yazdığım gibi, ‘’bugün demokratik devletler genellikle ‘hukukun üstünlüğü’ne göre işleyen liberal anayasal demokrasilerdir. ‘Liberal’ sıfatı siyasal sistemlere uygulandığı zaman devletin güç ve otoritesinin anayasayla sınırlanmış olduğunu ve bireysel hak ve özgürlüklerin anayasanın koruması altında olduğunu ifade eder. Liberal demokrasi terimindeki ‘demokrasi’ kelimesi bir devlette iktidarın (yetkinin) ‘halk’ın ellerinde bulunduğuna işaret ederken, ‘liberal’ kelimesi devletin gücünün sınırlanmış olduğunu anlatır. Başka bir anlatımla, liberal demokrasi devlet iktidarının sınırlandırılması tekniği ile halkın gücünü devlete ortak etme idealini birleştirmektedir.‘’
‘’Sosyal demokrasi’’ ise bir demokrasi modeli değil, esas olarak siyasî bir ideolojidir. Elbette bu demek değildir ki, kendisi bir demokrasi modeli olmayan sosyal-demokrat ideolojinin demokrasi modellerinin bazılarıyla hiçbir fikrî bir yakınlığı yoktur. Nitekim ‘’insanî-gelişimci’’, ‘’katılımcı’’, ‘’çoğulcu’’, ‘’müzakereci’’ (deliberative), hatta ‘’korporatist’’ demokrasi gibi model veya anlayışlara sosyal-demokrat jargonda belirgin bir sempati olduğu bilinmektedir.
Şu var ki, bu sayılanların hiç birisi liberal demokrasi kadar kapsayıcı (inclusive) değildir. ‘’Kapsayıcılık’’tan kastettiğim, farklı dünya görüşü, ideolojik eğilim veya hayat tarzına sahip kişi veya grupların hepsinin liberal-demokratik rejimde kendilerini ‘’evinde’’ hissedebileceğidir. Bu anlamda, liberal-demokrasi sosyal demokratların da evidir.
Öte yandan, kimilerine liberal demokrasinin alternatifi gibi görünen söz konusu önerilerin bir kısmında içkin olan kendini-gerçekleştirme, özerklik, tolerans gibi felsefî-ahlâkî değerlerin gelişimi için de en elverişli fikrî ve kurumsal çerçeveyi ancak liberal demokrasi sağlayabilir.
Ayrıca, bu ‘’alternatif’’ anlayışlardan ‘’çoğulcu demokrasi’’ liberal-demokrasiye sahici bir alternatif olmak şöyle dursun, çoğulculuk zaten liberal-demokratik modelin tanımsal bir özelliğidir. Bu arada özellikle Türkiye’deki bazı sosyal demokratlara cazip gelen korporatist ‘’seçenek’’in de zorunlu olarak demokratik bir rejimi öngörmediğini belirtmek gerekir.
Müzakereci demokrasi önerisi ise seçkinci yönü itibariyle demokratik idealle tam bir uyum içinde olmadığı gibi, onu başlı başına bir ‘’demokrasi modeli’’ saymak ve dolayısıyla liberal demokrasiye tam bir alternatif olarak görmek te zordur. Esasen liberal demokrasinin zaten müzakereci kurumları vardır ve onun müzakereci yanını daha da güçlendirecek usul ve mekanizmalarla donatılması da pekâlâ mümkündür.
Siyasî bir ideoloji olarak sosyal demokrasiyi de başka bir yazıda ele alalım.
(Diyalog, 28 Eylül 2025)