Geçen Mayıs’taki genel seçimleri kaybeden muhalefet ittifakının başını çekmiş olan CHP bir süredir bu başarısızlığın yol açtığı tartışmalarla kendi içinde çalkalanmaya devam ederken, ittifakın ikinci büyük ortağı olan İYİ Parti’nin siyasî yelpazenin neresinde konuşlanacağı konusundaki süregelen kararsızlığı (veya zamana yayılmış kararı) MHP’nin bu partiye yönelik son hamlesinden sonra kafa karışıklığına dönmüş görünüyor. 

Devlet Bahçeli genel başkan yardımcısı aracılığıyla İYİ Parti’ye ilettiği mesajda, ‘’ülke hayrına yerel iktidarda komşu olma’’ çağrısı yapmıştı. İYİ Parti bu çağrıya önce bütün ‘’milliyetçileri, vatanseverleri’’ genel başkanları Akşener’in 24 Haziran’daki Büyük Kongre’de ortaya koyduğu ‘’yeni zeminde’’ ve kendi partisinin bünyesinde buluşmaya davet ederek karşılık verdi. Ancak daha sonra konunun Pazartesi (14 Ağustos) günü yapılacak Başkanlık Divanı toplantısında görüşüleceği ve ardından bir açıklama yapılabileceği duyuruldu.

MHP’nin bu hamlesi siyasî dengeleri ciddî surette değiştirecek yeni bir saflaşma (birleşme) arayışıyla ilgili olduğu izlenimi yaratmasına rağmen, bu çağrının amacının iki partinin birleşmesinden ziyade yerel seçimlerle sınırlı bir ittifak yapmak olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, MHP adına İYİ Parti’ye yapılan çağrıda, daha önce (2019’da) ‘’çağırdık yuvaya dönmediniz, ülke hayrına yerel iktidarda komşu olalım’’ denmektedir. Ayrıca, İYİ Parti içinde AKP’nin içinde yer almadığı bir milliyetçiler ittifakı yönünde güçlü bir beklenti olduğuna ilişkin haberlere rağmen, MHP’nin yaptığı çağrıda kendisinin AKP ile olan ilişkisinin geleceği hakkında bir beyanda bulunmaktan kaçınması da bunu teyit etmektedir.

Öte yandan, haberlere göre, İYİ Parti içinde MHP’nin çağrısının iki parti arasında gerçekten bir ittifak kurulmasını veya iki partinin birleşmesini amaçlamadığını, amacın İYİ Parti’yi ‘’itibarsızlaştırmak’’ ve ondan ‘’oy koparmak’’ olduğunu dile getirenler de var.  Aslına bakılırsa, bu yabana atılacak bir ihtimal değil. Gerçekten de çağrısına İYİ Partiden olumlu bir cevap alamaması durumunda Bahçeli milliyetçi tabana dönerek ‘’biz samimiyetle milliyetçilerin bir araya gelmesi, dayanışması için elimizden geleni yaptık ama maalesef olmadı’’ demeyi hesaplıyor olabilir. Bu olabilir, çünkü Bahçeli’nin gölgesi altına girmesi veya en azından bağımsız karar verme avantajını kaybetmesi anlamına gelecek olan bir birleşme veya ittifaka Meral Akşener gibi ihtiraslı bir politikacının yanaşmayabileceğini Bahçeli ve ekibi tahmin ediyor olsa gerektir.  

MHP’nin İYİ Parti’ye yönelik çağrısının arkasında, daha zayıf bir ihtimal olmakla beraber, şu düşünce de olabilir: Bizim henüz bilmediğimiz bir nedenle, Bahçeli AKP-MHP ittifakını daha fazla sürdürmeyi partisinin (ve belki kendi bakış açısından ülkenin de) çıkarları açısından zararlı olduğunu düşünüyordur ve yeni bir saflaşma arayışı içindedir.  Aslında, kesin olarak bilmesek te, tahmin edebileceğimiz böyle bir neden var: Geniş toplum kesimlerinin hayat şartlarını fevkalâde zorlaştıran ve Cumhur ittifakı ortağı olması itibariyle MHP’yi de zor duruma sokan ekonomik kriz.  Asıl mesele şu ki, bu durumun yakın vadede düzelmeyeceği anlaşılmıştır ve MHP yerel seçimlere bu yük altında girmek istemiyor olabilir. 

Yazının başında, İYİ Parti’nin siyasî yelpazenin neresinde konuşlanacağı konusundaki kararsızlığından veya ‘’zamana yayılmış kararı’’ndan söz etmiştim. Bu meseleyi Akşener’in ihtiraslı bir politikacı olmasıyla ve zaman zaman insanların anlam vermekte zorlandığı spektaküler çıkışlar yapmasıyla birlikte mütalâa ettiğimizde karşımıza şöyle bir senaryo çıkmaktadır: Meral Akşener ideolojik milliyetçilikten vaz geçmeksizin ‘’merkez partisi’’ olmayı, daha özel olarak ta siyasî yelpazenin ‘’orta sağ’’ına yerleşmeyi kendisine nihai hedef olarak belirlemiştir.

Aslında, dikkatli bir göz, İYİ Parti’nin Bahçeli’nin çağrısına verdiği cevapta bu amacın izlerini bulabilir. Söz konusu cevapta geçen Akşener’in ‘’siyasette yeni bir zemin, yeni bir yol açma irade(si) ortaya koymuş’’ olduğu ve ‘’en büyük gücümüze, yani milletimize kulak vereceğimiz’’ şeklindeki ifadeleri ‘’Türkiye sevdalılarını ülke ve millet hayrına İYİ Parti’de buluşmaya davet ediyoruz’’ çağrısıyla birlikte düşündüğümüzde neyin ima edildiği daha iyi anlaşılmaktadır.

Akşener, vaktiyle MHP’den ayrılarak kendi liderliğinde yeni bir siyasî hareket başlatmış olmasını da bu uzun vadeli stratejinin ilk adımı olarak tasarlamış olsa gerektir. Kısaca, öyle görünüyor ki, Akşener AKP sonrasına yatırım yapmakta, AKP’den doğacağını varsaydığı boşluğu kitlelere benimsetebileceğini umduğu yeni (‘’orta sağ’’ veya ‘’merkez sağ’’) kimliğiyle doldurabileceğini hesap etmektedir.  Bu arada, muhtemeldir ki, vaktiyle Doğru Yol Partisi’nde İçişleri Bakanlığı yapmış olmasının (ve bu arada bir 28 Şubat generaliyle yaşadığı gerilimin) kendisine uygun gördüğü bu yeni konum için iyi bir referans olduğunu düşünüyordur.

Ne var ki, bir süre DYP’de siyaset yapmış ve bu sayede orta sağ seçmenle az çok bir yakınlık kurmuş olsa da, ideolojik kimliği tamamen devletçi-milliyetçi bir çevrede şekillenmiş olan bir siyasî figürün, gerek kendisinin gerekse Partisindeki kadroların hedeflenen bu yeni kimliğe intibakını sağlaması ve merkez sağ kitleler tarafından da böyle görülmesi bana kuvvetli bir ihtimalmiş gibi gelmiyor. Ayrıca, Akşener’in çevresinde ve partisinde orta sağ partilerde her zaman belli bir yeri olan ve bu partilerin politikalarına da hatırı sayılır etkide bulunmuş olan -liberal değilse de- ‘’liberalimsi’’ bir damarın MHP’den ideolojik olarak hiç te farkı olmayan İyi Parti içinde yeşerme şansı da bulunmamaktadır.

(Diyalog, 13 Ağustos 2023)

Önceki İçerikAKP VE SİVİLLİK VEYA ‘’MERKEZE OTURMANIN RİSKİ’’
Sonraki İçerikÖzgürlük Gündemi 42
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)