Özgürlük GündemiYayınlar

Özgürlük Gündemi Sayı 58

Editör’den,

Önümüzdeki 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlere bir hafta kala siyasî partiler, daha doğrusu iktidar partileriyle ana muhalefet partisi arasındaki rekabet iyice kızışmış bulunuyor. Ama seçim ateşi en çok da İstanbul ve Ankara’da yükselmiş durumda.

İstanbul’u yeniden kazanmayı kendisi için adeta bir hayat-memat meselesi olarak gördüğü anlaşılan AKP, halen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun karşısına pek de parlak bir aday olmayan Murat Kurum’la çıkmış olsa da, onun asıl kozu Partinin genel başkanı ve cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan.  Hiç de sürpriz olmayan şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan tam bir genel seçim havası içinde bütün bakanlarıyla ve uygulamakta olduğu seçim ekonomisiyle birlikte özellikle İstanbul seçimine asılıyor.

İktidar ile muhalefetin arasındaki rekabetin ikinci önemli kapışma alanı olan Ankara’da ise odak noktasında, son günlerde ortaya çıkan dudak uçuklatan mal varlığıyla ‘’popülaritesi’’ neredeyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bile geride bırakan AKP adayı Turgut Altınok yer alıyor.  Sahip olduğu mal varlığının hacmine bakılırsa, Ankara’nın yerel siyasetindeki uzun kariyeri Altınok’a epey yaramış. Ne var ki, zaten çoktandır ‘’kamu yararı’’ kaygısından sapmış olan Türkiye’deki yerleşik siyaset anlayışı düşünüldüğünde, bu durum hiç de şaşırtıcı değil.  Her ne hal ise, Turgut Altınok’un 31 Mart’taki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde CHP’nin adayı görevdeki Başkan Mansur Yavaş’ı yerinden etmesi zor görünüyor.

Malum, yerel seçimden sonra Türkiye siyaseti yeniden esas gündemi olan ekonomiye, yani enflasyonun geriletilmesi ve yoksullaşmanın yerini yeniden refah üretiminin alması meselesine bırakacak. Ne var ki, en son faiz artırımı hamlesinin de gösterdiği gibi, Mehmet Şimşek ve ekibinin esas olarak faiz ve para politikası tedbirleri üstünde odaklanan siyaseti nedeniyle, işler burada da pek iyi gitmiyor. Bu politika hiçbir yapısal tedbir içermediği gibi, hükümet kamu harcamalarının kısıtlanması yönünde de hiçbir adım atmıyor. Ayrıca, Ali Babacan’ın da sık sık vurguladığı gibi, hukukî güvenlik ve istikrarın sağlanmadığı ve mahkemeleri siyasî iktidarla ‘’uyumlu’’ olma kaygısının yönlendirdiği bir ülkede hiçbir iktisadî onarım paketinin sonuç alması mümkün değildir.

İlginç bir şekilde, bir süredir iktidar partilerinin gündeminde olan ‘’yeni anayasa’’ girişiminin bu konudaki ihtiyacı karşılayacak düzenlemeleri de amaçladığına dair hiçbir işaret yoktur. Esasen, AKP ve MHP’nin bu girişimdeki esas amacının, başta Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı süresini uzatmak (veya yeniden seçilmesini sağlamak) ve Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini kısmak olmak üzere, kendi iktidarlarını tahkim etmek olduğu tahmin edilmektedir. Başka bir deyişle, iktidar koalisyonunun ‘’yeni anayasa’’ arayışı, ne yazık ki, ülkede hak, hukuk, özgürlük ve demokrasinin restorasyonunu sağlamak ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin temel sorunlarının çözülmesi için uygun bir çerçeve sağlamak gibi sahici bir toplumsal amaç güdüyor değildir.

Bu arada, Zühtü Arslan’ın görev süresinin dolması nedeniyle 20 Nisan’da boşalacak olan Anayasa Mahkemesi başkanlığına halen başkanvekili olan Kadir Özkaya seçildi. Bugüne kadarki yargısal tutumu bakımından partizanca davrandığı söylenemezse de tutarlı bir özgürlükçü çizgi de izlemeyişi ile dikkati çeken yeni Başkan Özkaya’nın, içtihadî eğilimi itibariyle bir ölçüde siyasî iktidarla uyumlu davranma saikinin etkisi altında hareket ettikleri izlenimi veren Anayasa Mahkemesi’ndeki mevcut çoğunluğu Zühtü Arslan-sonrası dönemde özgürlükçü yönde dengeleyebilme ihtimali de maalesef zayıf görünüyor.

Arkadaşımız A. Rıza Çoban da aşağıdaki pek de iyimser olmayan değerlendirmesinde, Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki dönemde işlevini bu konuda kendisinden beklenen evrensel anlayışa uygun olarak yerine getirmesinin gerçekçi bir ihtimal olup olmadığını ayrıntılı olarak ele almaktadır.

Ömer Faruk Şen ise iki ayrı yazıda TRT’nin seçimler arifesindeki yayın performansını değerlendirmekte ve Ticaret Bakanlığı’nın ekmek ve simit fiyatlarını belirlemesini öngören yeni düzenlemenin ne anlama geldiğini irdelemektedir.

Özgürlük Gündemi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere esen kalın.

* Prof. Dr. Mustafa Erdoğan


Anayasa Mahkemesi’nin Geleceği

Son günlerde Anayasa Mahkemesi’yle ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. Öncelikle Mahkeme’nin mevcut başkanının görev süresinin dolması nedeniyle başkanlık seçimi yapıldı. Daha iki hafta önce 5 Mart tarihinde yeniden başkanvekili seçilen Kadir Özkaya 21 Mart tarihinde ise mahkeme başkanı seçildi.[1] Kadir Özkaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından AYM’ye atanan ilk üye olup kritik kararlarda genellikle özgürlükler lehine oy kullandığı söylenemez. AYM üyeliklerindeki son değişikliklerle AYM’nin çoğunluğunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan üyelerden oluştuğu dikkate alınmalıdır.

Diğer taraftan son günlerde medyaya yansıyan haberlerde yürütme organı tarafından hazırlanmakta olan 9. Yargı Paketi kapsamında Anayasa Mahkemesinin yetkilerinin kısıtlanacağı, bireysel başvurularda ihlâl tespit edilmesi halinde yalnızca yeniden yargılama ve tazminata hükmedebileceği belirtiliyor.[2] Hazırlanan taslağın metni yayınlanmadan kapsamlı bir değerlendirme yapmak mümkün olmamakla birlikte, yürütme organının özellikle AYM’nin Can Atalay kararından sonra AYM’nin yetkilerini daraltmak istediği zaman zaman kamuoyuna  servis ediliyor. Eğer bu haberler doğruysa ve AYM’nin yetkileri gerçekten kısıtlanırsa, bu değişikliğin Türkiye’nin hem siyasi sistemi hem de uluslararası ilişkileri bakımında önemli etkileri olacağı açıktır.

Bireysel başvurularda Mahkeme hak ihlâli tespit etmesine rağmen bu ihlâli giderecek etkili tedbirler alınmasına hükmedemezse, bu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu etkisiz bir yol haline getirecektir. İnsan hakları hukukunda başvuru yollarının amacı ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldırmak, mağdura gerçek bir giderim sağlamaktır. Bunun da en etkili yolu ‘’eski hale getirme’’dir (restitio in integrum). Tazminat yalnızca eski hale getirmenin mümkün olmadığı hallerde ikame olarak hükmedilebilecek bir giderim türüdür.  Örneğin, haksız yere hürriyetinden yoksun bırakılan bir kişinin özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik ihlâl ancak kişinin tahliye edilmesiyle giderilebilir. Söz konusu kişinin tahliyesine imkân vermeyen bir başvuru yolunun ihlâli giderecek etkili bir başvuru yolu olduğu söylenemez.

Haberlere yansıdığı gibi bir değişiklik yapılması halinde bunun Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu AİHM açısından tüketilmesi gereken iç hukuk yolu olmaktan çıkaracağı konusunda kuşku yoktur. Bu durumda hak ihlâline uğrayan herkes için AYM’ye başvurmadan doğrudan doğruya AİHM’e başvuru yolu açılabilir ki, bu takdirde AİHM sadece Türkiye başvurularını inceleyen bir uluslararası mahkemeye dönüşebilir. Eğer hükümet bu derece gözünü karartmışsa Avrupa Konseyi ile ilişkileri koparmayı da göze almış demektir. Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkmış bir Türkiye’nin siyasi rejiminin ise neye benzeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerekir.

Anayasa Mahkemesi arada bir bazı isabetli kararlar verse de uzun zamandır etkili bir denge ve denetim organı olma niteliğini kaybetmiş durumdadır. Nitekim rejimin giderek otoriterleşmesini sağlayan düzenleme ve uygulamalardan çok azı AYM tarafından Anayasaya aykırı bulunmuştur. AİHM’in son yıllarda Türkiye aleyhine verdiği ihlâl kararlarında tespit ettiği sistemik sorunların hiçbiri AYM tarafından Anayasaya aykırı bulunmadı. Avrupa Konseyi nezdinde bir krize dönüşmekte olan Kavala, Demirtaş, Yalçınkaya, Vedat Şorli kararları gibi sistemik nitelikteki sorunların hiçbirine ilişkin olarak AYM’den çözüme işaret edecek bir karar çıkmadı.

Ancak buna rağmen uluslararası arenada Türkiye’nin en prestijli kurumu hâlâ AYM olarak görülüyor. Bu yönüyle de Mahkeme hükümetin pek çok hukuk dışı uygulamasının maskelenmesi işlevi görmektedir. AİHM hâlâ AYM bir konuda karar vermeden karar vermiyor, bu da sorunların AYM raflarında dondurulması anlamına gelmektedir. Meselâ AİHM on yıldan uzun bir süreden beri vicdanî ret başvurularında karar vermiyordu, çünkü AYM 12 yıldan beri önünde bekleyen 40’tan fazla başvuruda herhangi bir karar vermedi. Ancak AİHM 12 Mart 2024 tarihinde Kanatlı/Türkiye kararıyla bu bekleyişe bir son verdi ve vicdanî retçiler için alternatif kamu hizmetini düzenleyen bir yasa bulunmaması nedeniyle Sözleşmenin vicdan özgürlüğünü koruyan 9. maddesinin ihlâl edildiğine hükmetti.[3]

Ancak hükümetin artık AYM’nin bu meşrulaştırıcı rolüne de ihtiyacının kalmadığı anlaşılıyor. Çünkü AYM’nin verdiği iptal kararlarının gereği yerine getirilmiyor, ihlâl kararlarına uyulmuyor. Can Atalay kararında olduğu gibi, diğer yargı organları AYM kararına uymayı açıkça reddediyor ve hükümet çözüm olarak AYM’nin yetkilerini kısıtlamak için hazırlıklar yapıyor. Eğer sözü edilen değişiklik yasalaşırsa AYM hukuken kapatılmasa da, öyle görünüyor ki, fiilen tabutuna son çivi çakılmış olacaktır.

 * Ali Rıza Çoban – Anayasa Hukukçusu


Yerel Seçimlere Doğru TRT

2024 yerel seçimlerinin gerçekleşmesine bir hafta kaldı. Bu seçimlere atfedilen önem, hangi yerel yönetimi kimin kazanacağını aşan, Türkiye siyasetinin geleceğine etkileri açısından değerlendirilen seçimlerden biri haline gelmesinden kaynaklanmaktadır. Adaylar ve partileri giderek yoğunlaşan bir seçim kampanyasına giriştiler.

Demokratik rejimlerde seçimler özgür ve adil bir sürece işaret eder. Türkiye’de ise özgür ve adil seçimler uygulaması son yıllarda büyük ölçüde erozyona uğradı. Seçimlerin özgür olması, bir yanıyla, sandık güvenliğinin sağlanması ve oyların hilesiz bir şekilde sayılması anlamına gelmektedir. Her ne kadar Türkiye’de bu konuda öteden beri var olan sistematik bir arıza söz konusu olmasa da, Mart 2019 yerel seçimlerinde iktidarın hukuka ve demokrasinin gereklerine aykırı bir biçimde YSK üzerinde baskı kurarak İstanbul seçimlerini yeniletme kararı aldığına şahit olduk. Umuyoruz ki, demokrasinin altını oyan ve vatandaşların demokrasiye güvenini sarsan bu ve benzeri durumlara önümüzdeki haftaki seçimde şahit olmayız.

Seçimlerin demokratik sayılabilmesi için özgür olduğu kadar adil de olması gerekmektedir. Türkiye’de ise bu hususta büyük bir açık bulunmaktadır. AKP iktidarı sahip olduğu kamu gücü ve kaynakları ile rakip parti adaylarının adil rekabet ortamında yarışmalarını engelleyen birçok faaliyette bulunmaktadır. Adil rekabeti zedeleyen en bariz durumlardan biri de TRT’nin yayın politikası. Seçim atmosferinin olmadığı zamanlarda da AKP’yi ve MHP’yi hem ayırdığı süre hem de haberlerin içeriği bakımından kayıran TRT, bu eşitsiz ve tarafgir yaklaşımını hemen hemen her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sürdürmektedir. Örneğin Mayıs 2023 seçimlerinde 1 ay boyunca muhalefetteki ‘’Millet İttifakı’’ toplamda ancak 42 dakika TRT ekranlarında kendine yer bulabilirken, iktidardaki Cumhur İttifakı toplamda 59 saat kendine yer bulmuştu.[4] Kamu kaynakları ile fonlanan TRT’nin Cumhur İttifakı’na 85 kat daha fazla yer ayırarak yasal zorunluluğu olan tarafsızlık ilkesine aykırı hareket etmek suretiyle Anayasa’nın 133. maddesini ihlal etmiştir. Ayrıca, kamu görevlilerinin de görevi kötü kullanmak suçunu işlediğini söylemek gerekir.

Şimdi 2024 yerel seçimlerinde de benzer bir süreç yaşıyoruz. CHP Genel Başkanı Özgür Özel yerel seçimlere yaklaşırken TRT’nin yayın politikasını eleştirdi. TRT AKP’nin adayları olan Murat Kurum, Turgut Altınok ve Hamza Dağ’a sırasıyla 29, 26 ve 17’şer dakika ayırırken CHP’nin adayları Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Cemil Tugay’a yer vermedi. Ana muhalefet lideri Özel, yılbaşından beri TRT’nin Erdoğan’a 2 bin 592 dakika yer verirken kendisine verilen sürenin 43 dakika olduğunu belirtti.[5]

Nitekim RTÜK üyeleri Tuncay Keser ve İlhan Taşçı izlediği bu taraflı yayın politikası nedeniyle TRT’yi Üst Kurul’a şikâyet etti.[6] Üyeler, Anayasa’ya, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçimlerin özgür ve adil bir ortamda yapılması gerektiğini belirten kararlarına ve 6112 sayılı Kanuna aykırı bir yayın politikası izleyen TRT’nin denetlenmesi gerektiğini dile getirdiler. Ayrıca, CHP’nin “TRT’nin tarafsızlık ilkesini yok sayan politikasının ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması” hakkında verdiği meclis araştırma önergesi Cumhur İttifakı partileri AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.[7]

TRT’yi tarafsızlığa çağıran bu çabaların maalesef sonuçsuz kaldığını gözlemliyoruz. İktidar partisi ve tesiri altındaki kamu kurumları bu yaklaşımlarıyla seçim kampanya sürecinin adil bir süreç olmasını engellemektedirler.

 *  Ömer Faruk Şen – Ph.D. – Missouri Üniversitesi

Ekmek ve Simit Fiyatlarının Belirlenmesine Ticaret Bakanlığı El Attı

Ekmek ve simit fiyatlarına müdahalenin önünü açan bir düzenleme geçtiğimiz hafta Resmî Gazete’de yayımlandı. Esnaf ve Sanatkârlarca Üretilen Mal ve Hizmetlerin Fiyat Tarifeleri Hakkında Yönetmeliğin 5. bölümüne yapılan eke göre, ekmek ve simit fiyatlarını ilgili belediye, Ticaret İl Müdürlüğü, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, ticaret ve sanayi odası veya ticaret odası ile ilgili odanın temsilcilerinden oluşan bir komisyon değerlendirecek. Yerel yönetim, taşra teşkilâtı ve ilgili odaların oluşturduğu il geneli komisyonun onayının yanı sıra bu düzenleme Ticaret Bakanlığının olumlu görüşünün alınması koşulunu da getiriyor. Buna göre, fiyatları Bakanlığın görüşü alındıktan sonra komisyon belirleyecek.[8] Bu düzenleme ile Ticaret Bakanlığının olumlu görüş vermediği durumda belirlenen ekmek ve simit fiyatlarının onaylanması ve yürürlüğe girmesinin önü kapatılmaktadır.

Son yıllarda yaygınlaşan pratiklerden biri de iktidarın artan hayat pahalılığıyla müdahaleci bir anlayışla mücadele etmeye çalışması. Bunun üretici ve tüketiciler açısından birçok sorun çıkarabileceğini daha önce uygulanan benzer müdahalelerden tahmin etmek gerekir. Fiyatların serbest piyasa koşullarında arz ve talep dengesiyle belirlenmesi gerekirken, bu tür bir müdahale piyasada dengesizliklere yol açabilir. İlk olarak, belirlenen fiyatlar popülist saiklerle maliyetlerin altında kalırsa ve üreticilerin göze alamayacağı bir düzeyde kalırsa, ekmek ve özellikle simit üretimi azalabilir. Veyahut girdi maliyetlerindeki artış, ekmek ve simit gibi Türkiye’de temel sayılabilecek gıda maddelerinin üretiminde daha düşük kaliteli malzeme kullanılmasıyla sonuçlanabilir.

Öte yandan fiyat kontrolü nedeniyle kâr marjlarını korumak isteyen veya sabit gelir beklentisi altındaki üreticiler, tüketicilere daha az seçenek ve kalitesiz ürünler sunabilir. Her ne kadar TESK genelgesine göre içli simit, kaşarlı simit, zeytinli simit, tereyağlı simit gibi mamulleri kapsamıyor olsa da, geleneksel anlamdaki simidin kalitesinde yine de bir düşüş yaşanabilir. Un ve fiyatı dövizle belirlenen susam bu kalite standartlarını düşüren temel faktörlerden birisi olabilir. Nitekim öteden beri simitten önce ekmeğin benzer bir süreci yaşadığını ve maliyetlerdeki artış ile fiyat baskılamasının sonucunda neredeyse her zaman ekmeğin kalitesini düşürüldüğüne şahit olduk.[9] [10]

Bu tür düzenlemeler aracılığı ile, kısa vadede tüketiciler için yararlı gibi görünse de uzun vadede piyasa mekanizmalarına müdahale etmenin ve serbest piyasa ekonomisine zarar vermenin kötü sonuçları olabilir. Piyasa dinamiklerinin bozulması, maliyetlerin karşılanamaması, kalite düşüklüğü, çeşitlilikte azalma ve son yıllarda Türkiye’de büyük tehlike altında bulunan küçük işletmelerin devamlılığının tehlikeye atılması bunların başında gelmektedir. Bu sebeplerle iktidarı, bu tür palyatif ve popülist çözümler bulmak yerine, hayat pahalılığının altında yatan asıl nedenlere yoğunlaşmaya ve ortodoks politikaları takip etmeye davet ediyoruz.

 * Ömer Faruk Şen – Ph.D. – Missouri Üniversitesi


1 https://www.anayasa.gov.tr/tr/duyurular/anayasa-mahkemesi-baskan-secimi/

2 https://www.youtube.com/watch?v=8sRHsoN0KnA

3 https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-231540

4 https://www.evrensel.net/haber/488955/trt-cumhur-ittifakina-millet-ittifakindan-85-kat-fazla-yer-ayirdi

5 https://gazeteoksijen.com/secim-2024/ozelden-trt-tepkisi-kuruma-29-dakika-imamogluna-0-204121

6 https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/rtuk-uyeleri-trtyi-ust-kurula-sikayet-etti-2180305

7 https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/chpnin-trt-grup-onerisine-akp-ve-mhpden-ret-2180523

8 https://www.birgun.net/haber/resmi-gazete-de-yayimlandi-ekmek-ve-simit-fiyatinin-belirlenmesinde-yeni-donem-513868

9 https://www.takagazete.com.tr/ekmegin-kalitesi-dusuyor

10 https://www.patronlardunyasi.com/yazdir/kriz-ekmek-uretimi-bile-geriletti

Shares:

Okumaya Devam Edin

Blog

HUKUK TANIMAZLIK ve MEDENİYETSİZLİK

Geçen haftaki yazımda, Osman Kavala’nın Eylül başına kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında başlatmış olduğu ‘’ihlâl proseürü’’nün müeyyide uygulanmasıyla sonuçlanabileceğine ilişkin haberler üzerine şöyle yazmıştım: ‘’Türkiye