Son yıllarda, dünya gündeminin en öncelikli meselelerinden biri haline gelen iklim kriziyle birlikte daha sık karşılaştığımız diğer bir kavram da iklim aktivizmi olmuştur. Bu kavram, iklim değişikliği sorununa dair farkındalık yaratmak, sorunun tanınması ve ele alınması için eylemler yapmak, sorunu gündemde tutarak kamu politikalarını etkilemek ve genel itibariyle iklim mücadelesi vermek olarak tanımlanmaktadır.

İklim değişikliği aktivizmi, başta UNFCCC (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) kapsamındakiler olmak üzere büyük çevre örgütlerinin iklim tartışmalarına dahil olmasıyla 80’lerin sonunda başlamış, Greenpeace, WWF ve Oxfam’ın da dahil olduğu en büyük uluslararası iklim koalisyonu (Climate Action Network) ise 1992’de kurulmuştur.  Başlangıçta yerel düzeyde faaliyet gösteren örgütlerin zamanla uluslararası kampanyalar yürütmeye başlamasıyla, o yıllardan günümüze doğru giderek artan bir destekle karşılaşmış, 2009 Kopenhag Zirvesi ile belli bir ivme kazanan iklim aktivizmi özellikle 2016 yılında yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması ile daha görünür hale gelmiştir.

Örneğin, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in 2018 yılında tek başına başlattığı  “SKOLSTREJK FÖR KLIMATET” (İklim İçin Okul Grevi) hareketi kısa bir sürede büyüyerek, bir yıl içinde milyonlarca gencin dahil olduğu Fridays For Future (İklim için Cumalar) hareketine dönüşmüştür. Thunberg, 2019 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’nde yaptığı konuşma ile dünya çapında tanınmış, yine aynı yıl Time Dergisi tarafından yılın kişisi seçilmiştir.

Bu tür barışçıl eylemler ve konvansiyonel  aktivizmin yanı sıra iklim değişikliğinin insanların günlük hayatını olumsuz etkilemeye başlamasıyla iklim krizi farkındalığı günden güne artıyor olsa da, son dönemlerde hükümetlerin iklim değişikliği ile mücadele politikalarının yetersiz olduğunu düşünen ve çarpıcı eylemlerle gündeme gelen radikal iklim hareketleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu oluşumlardan en dikkat çekeni Just Stop Oil hareketi olup, bu yazıda radikal eylemlerin etkinliği, özellikle Just Stop Oil hareketi üzerinden ele alınacaktır.

Just Stop Oil Kimdir?

Şubat 2022’de Birleşik Krallık’ta kurulan Just Stop Oil kendini temel olarak hükümeti yeni fosil yakıt arama, AR-GE ve üretim ruhsatları vermeyi durdurmaya ikna etmeye çalışan çevreci gruplardan oluşan bir koalisyon olarak tanımlamaktadır.

UNFCCC ve ana akım iklim odaklı sivil toplum kuruluşlarının kamu politikalarını etkilemekte yetersiz kalması ve hükümetlerin Paris Anlaşması’nda belirlenen hedefler konusunda yavaş davranması iddialarına karşı daha radikal ve alternatif tepki olma konusunda başı çekmektedir.

Hareket, eylemlerinde şiddet içermeyen direkt aksiyon (non-violent direct action), sivil itaatsizlik ve vandalizm gibi sosyal düzen bozan yöntemleri tercih etmektedir. Ancak özellikle son dönemlerde, trafiği engelleme, yüksek profilli sosyal etkinlikleri aksatma, müze ve sanat galerilerindeki dünyaca ünlü eserlere yönelik saldırıları ile gündeme gelmişlerdir.

Mart 2022’de Premier Lig futbol maçlarında kendilerini boyunlarından kale direklerine bağlamaları, Haziran 2022’de Formula 1 Britanya Grand Prix’sinde piste atlamaları, yine aynı ay Londra National Gallery’deki bir John Constable tablosunun üzerine tablodaki ağaçların kurumuş halini gösteren bir versiyonunu yapıştırıp, eserin çerçevesine de ellerini yapıştırmaları, Ekim 2022’de Vincent Van Gogh’un “Ayçiçekleri” tablosuna çorba fırlatmaları ve Kasım 2022’de 4 gün boyunca M25 otoyolunun belli kesimlerini trafiğe kapatmaları gibi eylemler en fazla gündem yaratan eylemlerinin başında gelmektedir. Çorba fırlatma eylemlerinin hemen ardından Letzte Generation (Son Jenerasyon) adlı bir başka radikal iklim örgütünün Almanya’da Monet’in “Saman Yığınları” tablosuna patates püresi fırlatarak ellerini duvara yapıştırması eylemi Just Stop Oil’in başlattığı dünya kültür mirasını hedef alan trendin bir parçası olmuştur.

Bu eylemler hem ana akım medyada hem sosyal medyada kendilerine geniş yer bulmakla birlikte, bu tür eylemlerin aktivizmin amacına ne derecede hizmet ettiği konusundaki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. 

Başta belirtmek gerekir ki, pek çok açıdan eylemlerin kendisi, Just Stop Oil hareketinin hedeflerinin ve taleplerinin önüne geçmekte, asıl konuyu vurgulamak yerine, odak noktasını değiştirmektedir. Eylemcilerin amacı her ne kadar iklim krizine ilişkin ulusal ve uluslararası medyayı en etkili şekilde kullanmak olsa da, özellikle hareketi desteklemeyen veya iklim aktivizmi karşıtı bazı medya kuruluşlarınca eylemlerin yalnızca yıkıcı ve negatif etkilerine yer verilmesiyle, amaçladıklarının tam aksine bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir Daily Mail haberinde, eylemler bir kaos kampanyası gösterisi olarak tanımlanırken, eylemciler eko-bağnaz olarak nitelendirilmiş ancak hareketin eylemi neden yaptığına veya taleplerinin neler olduğuna yer verilmemiştir. 

Bu tür radikal eylemler genellikle toplumsal farkındalığı zayıf olan konularda sesini duyuramayan marjinal gruplar tarafından tercih edilirken, iklim değişikliği gibi farkındalığın yüksek olduğu bir konuda radikal eylemler yapılması, birey ve grupları sorunun kendisinden uzaklaştırma eğiliminde olup, sorunun ciddiyetini azaltmaktadır. Just Stop Oil’in stratejisi, ne kadar çok insan iklim krizinin farkına varırsa, aynı oranda insanın harekete geçeceği varsayımına dayanmaktadır. Oysa iklim krizinin farkında olan ve bu sorunun öncelikli olarak çözülmesi gerektiğini düşünen her zamankinden çok daha fazla insan olmasına rağmen sorun kitlelere ulaşmak değil, hali hazırda farkındalığa sahip kitleden, aksiyon alabilen, itici siyasi bir güç oluşturulamıyor olmasıdır. Aksine, bu tür tepki çeken eylemlerin toplum karşısında iklim politikaları üretebilecek politika yapıcıların elini zayıflattığını söylemek mümkündür. Örneğin, Letzte Generation adlı örgütün yaptığı eylemlere ithafen Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, Japonya’da yaptığı açıklamada, değerli resimlerin üzerine yiyecekler atılmasının ve insanların kendilerini sokağa yapıştırmasının iklim hedeflerine yardımcı olmadığını belirterek, “Korkarım ki bu, giderek daha kararlı iklim korumasına yönelik geniş halk desteğini sorgulatacak veya bu desteği daha da artırma fırsatını elimizden alacak” ifadelerini kullanmıştır.[Kaynak]

Bu tür radikal eylemlerle hali hazırda iklim karşıtı grupların desteğini almaları zaten beklenmezken, iklim krizine dair farkındalığı olan ve daha barışçıl iklim aktivizmine destek olabilecek birey ve grupların da desteğinden mahrum kalmaktadırlar. Bir sanat eserine domates çorbası fırlatmak belki ılımlı bir izleyici kitlesini etkileyip sempati uyandırabilir ancak radikalleşmeye genellikle korku, kriminalizasyon ve baskı eşlik etmektedir. Eylemlerin medya görünürlüğü ancak aynı şekilde tepki toplayabilecek eylemleri yapmakta sorun görmeyen birkaç radikal aktivist daha kazanmalarını sağlayabilse de, popüler kamu desteği toplamak konusunda bir başarı göstermekten uzaktır.

Nitekim Bristol Üniversitesi’nin YouGov platformu üzerinden yaptığı İngiltere’nin tüm siyasi görüşlerinden 2.069 yetişkin üzerinde yapılan çevrimiçi anketin sonuçlarına göre; katılımcıların %82’si iklim değişikliğini çok veya oldukça önemli olarak değerlendirmiş, genel olarak, ekonomi (%65), sağlık (%42) ve göç ve sığınma (%36) gibi en popüler konuların arasında halkın %29’u çevreyi ülkenin karşı karşıya olduğu en önemli üç konu arasında göstermiş, iklim değişikliğinin önemi sorulduğunda ise, katılımcıların %52’si çok önemli, %31’i oldukça önemli olduğunu belirtirken, sadece %14’ü önemli olmadığını belirtmiştir.

Anlaşılacağı üzere, katılımcıların büyük çoğunluğu iklim krizinin önemli bir sorun olduğunu düşünmekte ancak doğrudan Just Stop Oil hakkındaki görüşleri sorulduğunda, %68’i bu hareketin eylemlerine onay vermediği gibi, bunların %44’ünün kampanyaya karşı çok olumsuz bir görüşe sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

Liberal bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, sanat eserlerine zarar vermek, trafiği engellemek gibi eylemler, kişisel özgürlüklerin sınırlarını aşan, başkalarının mülkiyet hakkına, seyahat özgürlüğüne ve hatta yaşam hakkına müdahale içerebilecek eylemlerdir. Bir hedefe ulaşmak adına başkalarının yaşamlarını tehlikeye atmak veya günlük hayatlarını olumsuz etkilemek, toplumların kültürel miraslarını hedef almak gibi eylemler, genellikle toplumda rahatsızlık, hoşnutsuzluk ve öfkeye neden olur. Bu tür eylemler, genel destekten yoksundur ve toplumu iklim değişikliği gibi önemli bir sorun hakkında farkındalık yaratmaya teşvik etmek yerine iklim aktivistlerinin asıl amaçlarının gölgelenmesi ve imajlarının zedelenmesi ile sonuçlanır.

Protestocular eylemlerini bir sanat eseri veya çerçevenin, iklim değişikliği nedeniyle selde evini kaybeden otuz milyon insandan önemli veya değerli olmadığını ileri sürerek savunmaktalar ancak bu yaklaşım da bağlamından kopuktur. Sanatı bir toplumsal meseleye karşı farkındalık yaratmak için araçsallaştırmak yaygın ve etkili bir yöntemdir. Örneğin, daha önce Art Not Oil (Petrol Değil Sanat) oluşumu, müzeler, kültür mirasları ve kültürel etkinliklerin, (genellikle PR amaçlı olarak) büyük petrol şirketleri tarafından fonlanması ve bu şirketlerin kültürel organizasyon ve kurumlara sponsor olmalarını, müzeleri hedef alarak, oturma eylemi, kaçak eleştirel performans sanatı gösterileri gibi görece barışçıl yöntemlerle protesto etmiş, ve büyük oranda amaçlarına ulaşmışlardır. Bu eylemlerin müzeleri hedef almasının bağlamı ortadır. Ancak Just Stop Oil’in konu ile hiç ilgisi olmayan sanat eserlerine saldırmasının iklim krizi ile hangi bağlamda bir araya getirildiğine makul bir cevap verilememektedir. Dünya kültür mirasına ilişkin eserlerinin geçmiş veya günümüzdeki toplumsal meseleler hakkında bir kaynak ve toplumsal hafıza olması gözardı edilmekle birlikte, toplumun önemli bir bölümünün kültürel miras hakkında hassasiyeti düşünüldüğünde, sanat eserlerine zarar vermenin toplumsal desteği artırmak konusunda etkili bir yöntem olmadığı açıktır. 

Bu tür radikal eylemler amaçlananı gerçekleştirmeye elverişli ve/veya amaç için gerekli de değildir. Bu nedenle bireysel hak ve özgürlükler açısından dengeli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilmesi güçtür. Örneğin, iklim aktivizmi adı altında trafiğin durdurulması dolayısıyla bir ambulansın ulaşımının engellenmesi ve bu nedenle hayatını kaybeden veya aynı şekilde itfaiye aracına erişimin engellenmesi nedeniyle evini veya işyerini kaybedenlerin olduğu bir senaryoda, iklim aktivizminin meşruiyetinin sorgulanacağı muhakkaktır. 

İklim aktivistlerinin bu yaklaşımları yalnızca kendilerine değil, protesto hakkına yönelik kısıtlamalara neden olmuş, yakın zamanda Birleşik Krallık’ta yapılan bir kanuni düzenleme ile “barışçıl” kabul edilen protestoların kapsamı daraltılmış, bu durum ise kolluk güçlerine tanınan geniş kapsamlı yetkilerle temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına ve barışçıl protestoların keyfi biçimde engellenmesine yol açmıştır.

Öte yandan, eylemlerin büyük oranda çevreye rahatsızlık verici hatta bazen yasa dışı olması nedeni ile yapılan polis müdahaleleri, tutuklamalar ile hukuksal ve bürokratik süreçler yüklü kamu masraflarına neden olmaktadır. Londra Metropolitan Polisinin açıklamalarına göre Just Stop Oil’in protestoları 2022 yılının son 3 ayında 7.5 milyon sterline mal olmuş, 2023 yılı Nisan ve Temmuz ayları arasında gerçekleştirdikleri 515 protesto ise 420 yol açma emri ve 270 tutuklamaya neden olmuş ve 7.7 milyon sterline mal olmuştur. Bu tür eylemlerin günlük yaşamı aksatmasının neden olduğu ekonomik zarar da düşünüldüğünde, toplumda arzu edilen farkındalık ve desteğe ulaşmaları pek mümkün görünmemektedir.

Sonuç olarak, iklim aktivistleri eylemlerini gerçekleştirirken toplumsal fayda sağlamanın ötesinde, evrensel değerlere, insan haklarına saygı duymalı ve toplumun genel refahını gözetmeli, şiddeti ve zorbalığı çağrıştıran yöntemlerden ziyade, barışçıl ve duyarlı bir tutum sergilemeleri gerekmektedir. Bu kriterleri sağlamaktan uzak radikal eylemler, belki kısa vadede dikkat çekebilir ancak günün sonunda negatif tepkilere ve istenmeyen sonuçlara yol açması kaçınılmazdır. Daha önce ozon tabakası deliği sorununun çözümünde olduğu gibi, küresel çaplı krizler bireysel çaba ile değil, küresel işbirliği ve sorunu çözmeye odaklı, uygulanabilir politikalar ile çözülebilir. Bu politikaları hayata geçirmenin yöntemi ise, toplumda kabul görebilecek, sosyo-ekonomik gerçeklerle uyumlu, piyasa alternatiflerinin önünü açan ve bireylerin refah düzeyini koruyan makul politikalar oluşturulmasını teşvik etmek ve politika yapıcılara seçim, lobi faaliyetleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığı ile gerekli bilgiyi sağlayarak ve yeterli baskıyı oluşturarak bu politikaların uygulanmasını temin etmek olmalıdır.

Yazar: Rukiye Turan Karaca

Önceki İçerikVergilendirmeye Adam Smith Düşüncesinden Bir Bakış
Sonraki İçerikİklim Değişikliğine Yönelik Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin Aldığı Önlemler