BlogYayınlar

‘’KÜRT SORUNU’’ TERÖR SORUNUNDAN İBARET DEĞİLDİR

Günümüzün önde gelen özgürlükçü düşünürlerinden bireyci anarşist Robert Higgs bir keresinde barışın en temel insanî değer olduğunu hatırlatarak, sahiden barış istiyorsak, en başta nereden gelirse gelsin ‘’savaş çığırtkanlığı ve kana susamışlığın her türünden’’ desteğimizi çekmemiz gerektiğini belirtmiş ve devam etmişti:

‘’Eğer daha barışçı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, barışı en yüksek siyasî değer yapmamız ve her fikir ve öneriyi barışı destekleyip desteklemediğine göre değerlendirmemiz gerekir. Barış olmadan bütün diğer saygın değerler büyük bir risk altındadır.’ Evet, barış olmadan ne özgürlük, ne adalet, ne de hukuk önünde eşitlik var ve güvende olabilir.

Profesör Higgs’in barışla ilgili bu tavsiyesi sadece uluslararası ilişkiler alanı için değil, bir devletin kendi ülkesindeki sivil-toplumsal ortam ve ilişkiler alanı için de elbette geçerlidir. Ayrıca, eklemeye gerek yoktur ki, sivil barış toplumdaki yatay ilişkilerin olduğu kadar, hatta ondan da fazla dikey yani devlet-toplum ilişkilerinin niteliğiyle bağlantılıdır. Daha açık bir deyişle, ülke içindeki barışı, başta ‘’iç savaş’’ yoluyla olmak üzere toplum-içi grup veya topluluklar da, devletin kendisi de bozabilir.

Bugün Türkiye’de iç barış, görünüşe göre, PKK adlı ayrılıkçı şiddet örgütü tarafından 40 yıl kadar önce başlatılmış olan terörist eylemler yüzünden bozulmuş durumdadır. Her ne kadar devlet PKK’yı öteden beri bir tür dış faktör (‘’Türkiye düşmanı dış güçlerin maşası’’) olarak nitelendiriliyorsa da, sosyolojik açıdan bakıldığında onu aslında bir iç faktör ve dinamik olarak görmek gerekir. Ülke içinde etkisizleştirilerek yurt dışına çıkmaya zorlanmasından sonra PKK’nın artık şeklen haricî bir ajan haline gelmiş olması bu durumu çok fazla değiştirmemektedir.

Çünkü PKK, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’ndeki uzun zamana yayılmış olan tedirgin varoluş tecrübesinden büsbütün ayrı, ‘’öylesine’’ ortaya çıkmış arızî bir gerçeklik değil; tam da bu tedirgin varoluşun ifade ettiği travmaların eseridir. Kürtlerin bu uzun zaman diliminde Türkiye’de yaşadıkları özgürlük, hak- hukuk, yurttaşlık ve demokrasi sorunlarının, kısaca ‘’Kürt Sorunu’’nun ürettiği bir yan üründen ibarettir. Yani, Türkiye’de barış ve huzuru bozan sadece PKK terörü değildir.

Şöyle de denebilir: Resmî zevatın PKK teröründen ibaret gördüğü veya öyle görmek istediği sorunun bir yanında da aslında devletin kendisi vardır. Yani sorun büyük ölçüde Cumhuriyet hükümetlerinin yakın zamanlara kadar Kürtlere yönelik olarak uygulaya geldikleri politikaların sonucudur. Kürtlerin Türkiye’nin rejiminden duyduğu hoşnutsuzluk PKK terörüyle başlamış değildir, sorun temelde Cumhuriyet’in baştan beri Kürt nüfusa ve Kürt kimliğine muamele ediş tarzından, Kürtlere ‘’kötü muamele’’sinden kaynaklanmaktadır. 

Bu kötü muamelenin de temelinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin aşağı yukarı 1925’ten başlayarak tedricen Türk milliyetçiliği ideolojisinin yönlendirdiği etno-kültürel bir ‘’Türk ulus-devleti’’ne dönüştürülmesi ve o zamandan beri devletin Kürt nüfusa bu anlayış doğrultusunda davranması yatmaktadır. Onun içindir ki, bugünkü Kürt sorunu, ülke nüfusunu oluşturan en büyük ikinci etno-kültürel (kurucu) unsur olan Kürt kimliğini reddeden ve Türkiye halkını etnik Türklerden oluşan bir siyasî birlik olarak gören resmî anlayışın ısrarla sürdürülmesinden doğmuştur.

Burada Türkiye’nin devlet seçkinlerinin T.C. yurttaşlığını etnik Türklükle tanımlama anlayışına iki resmî örnek vermek isterim. Başbakan İnönü Şeyh Sait İsyanının bastırılmasından sonra 27 Nisan 1925’te şöyle demişti: “(V)azifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehâl Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde araya cağımız evsaf her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.”  Dönemin Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt da aynı düşünceyi 1930 yılında şöyle ifade etmiştir: “(B)enim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da dinlesin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Özü Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.” 

Özetle, Türkiye’nin iç barışla ilgili bugünkü sorunu gerçekte bir terör (PKK terörü) sorunundan ibaret değildir; bu sosyo-politik, sosyo-kültürel ve ekonomik yönleri olan karmaşık ve derin bir sorundur. PKK terörü bu sorunun sadece bir yan uzantısıdır ve terörün bir şekilde sona erdirilmesi sağlansa bile, bu karmaşık mahiyetinin gerektirdiği siyasî, hukukî ve kültürel adımlar atılmadığı sürece Kürt Sorunu varlığını sürdürecektir.  PKK’nın silâhsızlandırılması ve tasfiye edilmesi girişimi aynı zamanda Kürt Sorununun sahici çözümü için gerçek bir fırsata dönüştürülmediği sürece, Türkiye toplumunun uzun vadeli barışçı-birlikteliği garanti altında değildir.

(Diyalog, 12 Ocak 2025)     

Shares:

Okumaya Devam Edin

Blog

Eğitimle İlgili Asıl Sorun

Malum, Türkiye’deki eğitim sisteminin dayandığı ilkeler ve değer tercihleri, yapısı ve işleyişi bakımlarından toplumumuzun büyük sorun alanlarından birini oluşturuyor. Bugünlerde de ilk ve orta öğretim müfredatında hükümetin yapmaya çalıştığı değişikliğin
Blog

HUKUK TANIMAZLIK ve MEDENİYETSİZLİK

Geçen haftaki yazımda, Osman Kavala’nın Eylül başına kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında başlatmış olduğu ‘’ihlâl proseürü’’nün müeyyide uygulanmasıyla sonuçlanabileceğine ilişkin haberler üzerine şöyle yazmıştım: ‘’Türkiye