“İklim Anayasacılığı” Kavramı ve Çevresel Anayasacılık 

Dünya üzerinde özellikle son zamanlarda etkisini daha fazla hissettiğimiz iklim değişikliği birçok olumsuz yaşam koşullarını ve sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Yüksek sıcaklık artışları, aşırı kuraklık, buzulların erimesi ve deniz seviyesindeki yükselmeler bu olumsuz yaşam koşullarına örnek olarak verilebilir. Özellikle sera gazı emisyonlarının artması iklim değişikliğini ve iklim krizini tetikleyen önemli faktörlerden birini oluşturmaktadır. Tam bu noktada devletlerin doğaya karşı sorumlulukları ve yükümlülükleri gündeme gelmektedir. İklim değişikliği ile mücadele edebilmek adına devletlerin anayasalarını şekillendirmesi önem kazanmıştır. Nitekim aslında birçok ülkede iklim değişikliği ile mücadele edebilmek adına anayasal düzenlemeler yapılmıştır. “Venezuela’nınki gibi bazı anayasalar, korunacak diğer doğal kaynakların yanı sıra iklime de yer vermektedir. Diğer metinlerde iklim, belirli sektörler veya konularla ilgili olarak ele alınmaktadır. Örneğin Bolivya ve Küba anayasalarında tarımla ilgili hükümlerde; Dominik Cumhuriyeti’nde toprak düzeni ve kaynak yönetimiyle ilgili hükümlerde; Tayland’da ise su yönetimiyle ilgili ulusal reformlarda iklime açıkça atıfta bulunulmaktadır” (Ghaleigh v.d. ,2022, sayfa 524).

İklim değişikliği ile mücadele edebilmek adına anayasal düzenlemelerin yapılması “iklim anayasacılığı“  kavramını gündeme getirmektedir. Aslında iklim anayasacılığı kavramı çevresel anayasacılık içerisinde gelişen bir kavramdır. Çevresel anayasacılık daha önceden var olan bir yaklaşımdır. “1970’lerden beri çevresel anayasacılık- ulusal anayasalara çevresel hak ve yükümlülüklerin dahil edilmesi- yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Çevresel anayasal hükümlerin (özellikle hakların) gelişimi, anayasa yapım süreçleri ve Soğuk Savaş sonrası dönemde hâkim olan anayasal demokrasi modeli arasında yakın bir ilişki vardı” (Ghaleigh v.d., 2022, sayfa 520-521).

Çevresel anayasacılıkta, genellikle hak temelli bir bakış açısını esas alan geleneksel anayasacılık yaklaşımının ele alındığı görülmektedir. Karşılaştırmalı hukuk açısından inceleme yaptığımızda ise karşımıza hak temelli bir bakış açısını esas alan geleneksel anayasacılık yaklaşımının yanı sıra “yargı-dışı” (contrajudicative) adı verilen alternatif bir anayasal tasarım modeli de çıkmaktadır. “Yargı dışı düzenlemeler (contrajudicative provisions), doğrudan yargısal mekanizmalarla değil, siyasi organlar tarafından hayata geçirilmek amacıyla tasarlanan hükümler”(Gönenç ve diğerleri,2023,Terimler Sözlüğü) dir. “Bu anayasal tasarım modeli Lael Weis tarafından önerilmektedir. Weis, önermiş olduğu bu anayasal tasarım modeli kapsamında hak temelli olmayan bağlayıcı düzenlemeler içerisinde yol gösterici ilkelerden de bahsetmektedir. Yol gösterici ilkeler, dava konusu olmamakta veya yargısal yaptırıma tabi kılınamamaktadır. “Anayasal yol gösterici ilkelerle bağlayıcı anayasa yükümlülükleri yaratılmaktadır. Bu ilkelerin yargı-dışı karakteri, devletin bu yükümlülükleri ihlal edip etmediğine ilişkin var olan endişeyi ortadan kaldırmaz” … (Gönenç v.d. ,2023, sayfa 46)

İklim Değişikliği Anayasal Bir Acil Durum Mu Yoksa Anayasal Bir Kriz Mi?

İklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan olumsuz sonuçları beraberinde getiren ne yazık ki acil bir kriz olduğu yadsınamaz. Artık doğa, yıllardır kendisine yapılan olumsuz müdahalelere daha görünür bir şekilde cevap veriyor. Bizler de doğanın verdiği bu olumsuz cevaptan etkileniyoruz. Aslında bir nevi sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamamız açısından bir sona doğru gitmekteyiz. Şimdiki nesilleri etkileyen ve gelecek nesilleri etkileyecek olan acil bir krizin içerisindeyiz. İçerisinde bulunduğumuz bu durumun anayasal bir acil durum olarak nitelendirilebilmesi adına bir acil ihtiyacın var olması, var olan bu acil ihtiyaca atıfta bulunarak anayasa hukukundaki ilkelerden ayrılmak için bir yasal gerekçe oluşturulması gerekir. İklim değişikliğinin meydana getirdiği iklim krizi her ne kadar acil nitelikte olsa da iklim krizi  ile mücadele ederken anayasa hukukundaki ilkelerden ayrılmadan da mücadele etmemiz mümkündür. İklim değişikliğinin anayasal bir kriz olarak nitelendirilmesi daha yerinde bir tespit olacaktır. “Nihayetinde karşı karşıya olduğumuz şey anayasal bir “acil durum” değil, çözümü mevcut anayasal sözleşmenin dayandığı değerlerin kalıcı bir şekilde gözden geçirilmesini gerektiren anayasal bir “kriz” dir. Başka bir deyişle, ihtiyaç duyulan şey, anayasaya, temel iklim tercihlerini olumsal siyasi çoğunlukların tasarrufundan çıkaran ve bunları yasa koyucular tarafından alınan kararların meşruiyet standardına yükselten bir “ekolojik parametre” eklemektir. Anayasanın askıya alınması değil, “iklim anayasacılığı” adına anayasanın değiştirilmesi. Anayasal çerçevede bir parantez açılarak önceki sisteme geri dönülmesi değil, demokrasinin, temel hakların korunmasının ve çevreye saygının uzlaştırılmasına olanak tanıyan yeni bir anayasal düzene geçilmesi” (Gallarati v.d. ,2023, sayfa 467).

Liberal Anayasacılık ve İklim Değişikliği Sorunu 

Liberal anayasacılık, esas olarak ortak fayda veya kamu yararından ziyade bireysel hakları önceleyen, devletin güç kullanımına kısıtlama getirmeyi amaçlayan bir anayasacılık modelidir. Liberal anayasacılığın temel ilkelerinden birini Dworkin’ in hükümetlerin iyi yaşamla ilgili konularda siyasi kararlar alırken tarafsız olmasının gerektiği görüşü oluşturmaktadır. “Dworkin, iyi konusundaki bu tarafsızlığın, liberalizmi, siyaset ve anayasa teorisinin önemli bir yönü olarak iyi yaşamın bazı temel kavramlarını benimseyen rakip sol ve sağ doktrinlerden ayıran şey olduğunu savunmuştur. Bununla bağlantılı olarak liberal anayasacılık, sadece iyi yaşam konusunda değil, herhangi bir kamu ya da ortak yarar anlayışı konusunda da tarafsız kalmayı amaçlayan bir bireyciliği benimseme eğilimindedir” (Foran, 2023, sayfa 3).

Liberal anayasacılığın odak noktası bireysel haklardır. Doğanın hakkına yönelik düzenlemelerle liberal anayasacılıkta karşılaşmamaktayız. Liberal anayasacılıkta bireysel haklar ağırlıklı olarak düzenlemekte ve anayasal anlamda güvence altına alınmaktadır. Devletin müdahalesini en aza indirebilmek adına yetkilerinin sınırlandırılması söz konusu olmaktadır. 

Şu an içerisinde bulunduğumuz iklim krizi içerisinde yukarıda bahsettiğim üzere sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamamız açısından bir sona doğru gitmekteyiz. Bu durum İklimin Sonu “(Climate Endgame)” olarak ifade edilmektedir. İklim değişikliği sorunu ile mücadele etme noktasında liberal anayasacılıktaki ortak yarar anlayışı konusundaki tarafsızlık, bireysel bir hak olan bireylerin sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkı konusunda destekleyici nitelikte olabilir. Bireylerin sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşaması için liberal anayasacılık kapsamında düzenlemeler yapılarak iklim değişikliği sorununa yönelik çözümler getirilmesi mümkündür. 

Ayrıca iklim değişikliği ile mücadele etmede gündeme gelen sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda dünya üzerindeki birçok ülkenin dahil olduğu emisyon ticareti sistemi göz önünde bulundurulduğunda meselenin ekonomik açıdan da ele alınması ve çözümler üretilmesi gerekecektir. Nitekim liberal anayasal düzenin meşruiyeti ekonomik istihdam ve büyümeye dayanmaktadır. İklim değişikliği ile mücadele etmek için iklim finansmanını sağlayabilecek çözümlere ihtiyaç duyulacaktır.” İklim değişikliğine yönelik herhangi bir çözüm küresel, işbirliğine dayalı ve yeniden dağıtıcı olmalı ve en savunmasız ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamalı, en çok kirleten ve karbon temelli ekonomimizden en çok faydalanan ülkelerin kaynaklarıyla finanse edilmelidir” (Kang v.d., 2023, sayfa 3). Liberal anayasacılıkta bu şekilde bir iklim finansmanı sağlanabilirse iklim değişikliği sorunu ile ekonomik anlamda da mücadele edilmiş olunacaktır.

“Tüm bunlar “İklimin Sonu” (Climate Endgame) olarak adlandırılan durumu önlemeye yetecek mi? Yoksa demokrasilerin küllerinden yeni bir “İklim Leviathan’ı ” mı ortaya çıkacak ve Thomas Hobbes tarafından teorize edilene benzer şekilde yeni bir ekolojik mutlakiyetçilik mi oluşturulacak? Pek çok şey, demokrasilerin iklim değişikliğinin yarattığı zorluklara uyum sağlamak için değerlerini gözden geçirip geçiremeyeceklerine ve ne zaman gözden geçireceklerine bağlı olacaktır. Söz konusu olan, insanlığın değilse bile en azından liberal anayasacılığın hayatta kalmasıdır” (Gallarati,2023, sayfa 467-468). Ancak liberal anayasacılık kapsamında yapılacak düzenlemelerin iklim değişikliği sorununun çözümünde yeterli olamayacağını ve liberal anayasacılığın ötesine geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. İklim değişikliği ile mücadele etmek amacıyla daha kapsamlı bir anayasal tasarımın yapılması gerekecektir. Yapılacak olan bu anayasal tasarım, iklim değişikliği ile daha etkin mücadele edebilmek adına şimdiki ve gelecek nesillerin haklarını ve özellikle de doğanın haklarını önceleyen, iyi yönetişim, kapsayıcılık kavramlarının yer aldığı, iklim değişikliğine karşı önlemlerin alındığı, uluslararası iklim diyaloğu ve işbirliğini öngören ve devletin iklim değişikliği ile mücadele konusundaki yükümlülüklerine yer verilen anayasal düzenlemeleri içermelidir.

Yazar: Nurgül UZUN


Kaynakça

Foran, M. P., (17 Temmuz 2023). Legality Without Liberalism: The Rule of Law and the Environmental Emergency, Edinburgh Law Review, 1-19.

SSRN: https://ssrn.com/abstract=4512777 veya http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.4512777

Gallarati F., (2023). Is Climate Emergency a Constitutional Emergency? A Critical Appraisal, The Italian Review of International and Comparative Law 3, 448–468 https://brill.com/downloadpdf/view/journals/iric/3/2/article-p448_013.pdf

Ghaleigh N.S., Setzer J., Welikala A., (Kasım 2022). The Complexities of Comparative Climate Constitutionalism, Oxford Academic Journal of Environmental Law, Volume 34, Issue 3, 517–528.  https://doi.org/10.1093/jel/eqac008

Gönenç L. Dr., Weis L. Dr., (Ekim 2023). Yeşil Anayasacılık- Anayasa Çalışma Metinleri-6, TEPAV,4-48. https://www.tepav.org.tr/upload/files/1700207716-6.Anayasa_Calisma_Metinleri_6___Yesiil_Anayasacilik.pdf

Kang S., Havercroft J., Eisler J., Wiener A., Shaw J., (2023). Climate change and the challenge to liberalism. Global Constitutionalism. Cambridge University Press ,12(1), 1–10. https://doi.org/10.1017/S2045381722000314 veya  https://www.cambridge.org/core/services/aop-cambridge-core/content/view/C32914822B2B7326ACCFEE4B0C5AA519/S2045381722000314a.pdf/climate-change-and-the-challenge-to-liberalism.pdf

Önceki İçerikÇOĞULCULUK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ
Sonraki İçerikEn son AB karbon sınır ayarlaması geçici anlaşmasında neler var?