Turizm, insanların farklı yerlere seyahat ederek yeni yerler keşfetme, dinlenme, eğlenme, kültürel deneyimler yaşama, doğal güzellikleri gözlemleme ve farklı aktiviteler yapma amacıyla yaptığı geçici seyahatlerin genel adıdır. Turizm, ekonomik, sosyal ve kültürel etkileri olan büyük bir endüstridir ve dünya genelinde birçok ülkenin ekonomisine önemli katkılarda bulunur.

Seyahat, konaklama, geziler, gıda hizmetleri vb. süreçler ile bir bütün olan turizm, bu süreçlerin optimize edilmemesi halinde büyük bir iklim sorunu yaratabilir. Karbon Nötr Turizmin amacı ise bu olası sorunlara karşı turizm endüstrisinin verilerini kullanan akıllı çözümler ve işletme modelleri geliştirerek turizm endüstrisinin karbondioksit emisyonlarını azaltmak ve enerji verimliliğini artırmaktır.

2000’li yılların başlarından beri dillendirilmeye başlayan Karbon Nötr Turizm; turizm faaliyetlerinde salınan karbondioksit miktarını izleme ve tespit etme, enerji verimliliğini arttırma, karbon salınımını azaltmak için somut stratejiler geliştirme, karbonsuz ürün kullanımı ve toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlamak gibi çeşitli aşamalara sahiptir.

Turizm sektöründe karbon ayak izini hesaplamak ve ülkeleri bu verilerden sorumlu tutmak diğer sektörlere kıyasla daha zordur. Lenzen ve diğerlerinin 2018 tarihli araştırmalarına göre iki farklı muhasebe perspektifi vardır; ikamet bazlı muhasebe (RBA) ve varış yeri bazlı muhasebe (DBA). Her iki bakış açısı da tüketime dayalı muhasebe ilkesinin çeşitleridir ancak RBA, tüketime dayalı emisyonları turistin ikamet ettiği ülkeye tahsis ederken, DBA bunları turistin varış ülkesine tahsis etmektedir. Bu ayrımın yapılmasının sebebi, RBA sayesinde, seyahat eden kişilerin tercihleri ve bu tercihlerin sonucu olan karbon ayak izi hesaplanabilir ve bu karbon ayak izinin minimize edilmesi için çalışılabilir; DBA ile ise yerel kısıtlamalar ve piyasa bazlı regülatörler uygulanabilir. Daha iyi anlaşılabilmesi için: En yüksek RBA oranı ABD’de. en yüksek DBA oranı ise Maldivler’dedir.

Turizm, dünyadaki karbon emisyonlarının yaklaşık %8’inden sorumludur. Uçak uçuşlarından tekne gezilerine, hediyelik eşyalardan konaklamaya kadar çeşitli aktiviteler turizmin karbon ayak izine katkıda bulunuyor. Sustainable Travel International’ın verilerine göre bu salınımın neredeyse yarısı seyahat esnasında oluşmaktadır. Kısacası turizm nedenli seyahatlerin tamamını “karbon nötr” hale getirmek, dünyanın karbon yükünü %4 seviyesinde azaltabilir.

Seyahat, gelir açısından oldukça esnektir ve “karbon yoğundur”. Küresel ekonomik kalkınma ilerledikçe, özellikle yüksek gelirli ülkeler ve hızlı ekonomik büyüme yaşayan bölgeler arasında tüketicilerin seyahat talebi, diğer ürün ve hizmet tüketimlerinden çok daha hızlı arttı. Bu artışın ekonomik getirileri her ne kadar tatmin edici olsa da iklime, çevreye ve turist karşılayan ülke/bölgelerin enerji kaynaklarına getirebileceği zararı önlemek oldukça mühim.

Bu konudaki önlemlere örnek olarak 2020’de Finlandiya’da yerel bazda bir Karbon Nötr Turizm projesi denenmiştir. Proje, Helsinki, Turku ve Tampere’de gerçekleştirilmiş ve projeye toplam 72 şirketin katılımı sağlanmıştır.

“Karbon Nötr Turizm” projesi kapsamında, turizm endüstrisinde karbon ayak izini hesaplamak için bir hesaplayıcı oluşturulmuştur. Şirketler bu hesaplayıcıyı kullanarak emisyonlarını azaltmak için adımlar atabilmektedir. Ayrıca, sürdürülebilir turizm için göstergeler ve tanımlar belirlenmiş, veri platformları oluşturulmuş ve bir inovasyon yarışması yapılmıştır. Proje, turizm endüstrisinde çevresel etkileri azaltmayı hedeflemiş ve Mart 2020’den Şubat 2022’ye kadar süren bir süreçte gerçekleştirilmiştir. (6Aika, 2022)

Peki, gerçekten seyahat ederken iklime bu kadar çok zarar veriyor muyuz?

Örneğin, İstanbul Havalimanı’ndan Ankara Esenboğa Havalimanı’na gidiş dönüş bir uçuş gerçekleştirdiğinizde 0.12 tonluk karbon ayak izi bırakıyorsunuz. Bu da ortalama bir buzdolabının 7 aydan fazla aralıksız çalışmasıyla eşdeğer. Aynı yolu benzinli sedan bir araçla gerçekleştirdiğinizde ise karbon ayak iziniz %33 oranında artıyor. Tabii İstanbul – Ankara yolculuğu uluslararası turizm verileri göz önüne alındığında çok kısa kalıyor. Örneğin New York’tan Singapur’a giden bir yolcunun gidiş dönüş karbon ayak izi aynı ortalama buzdolabının üç yıl üç ay çalışmasına eşdeğer!

Kısacası sorumuzun cevabı evet. Kişi başına düşen milli gelirin yüksek olduğu ülkelerde ortalama bir vatandaşın turistik faaliyetlerde bulunmasının daha muhtemel olduğunu da göz önünde bulundurursak iş daha da ciddiye biniyor. Örnek olarak 2019 yılında 44 milyondan fazla ABD vatandaşı denizaşırı turistik faaliyetlerde bulundu.

Yukarıda aşamalarını sunduğumuz Karbon Nötr Turizm’in somut adımları gerçekten katı ve kimi zaman serbest piyasa dengeleri ile çelişen müdahalelere sahip. Çoğu ülkede turizm işletmelerinin tasarruflu LED ışık kullanması, gereksiz aydınlatmalardan vazgeçilmesi gibi yalnızca enerji verimliliğine odaklanan kurallar olsa da İzlanda gibi bu konuda hassasiyeti yüksek olan ülkelerde daha etkili ancak sert uygulamalar mevcut. İzlanda’da karbonsuz ulaşım amacıyla turizmde elektrikli araçlar ve olabildiğince toplu taşıma kullanılmasından başlayıp orman restorasyonu faaliyetlerinde bölgesel turizm şirketlerine sorumluluk yüklemeye kadar varan sıkı tedbirler uygulanıyor.

Yerel kuralların ve iyileştirmelerin haricinde asıl zorluk havacılık sektöründe başlıyor. Havacılık sektörü de Paris İklim Anlaşması kapsamında 2050 yılına kadar “net sıfıra” ulaşmak için çalışmaktadır. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, sektörün lider hava aracı üreticisi şirketleri için 2023 Haziran’da 2.2 milyar Euro’luk bir destek açıklayarak bu sektörde karbonsuzlaşmaya ne kadar değer verdiğini göstermiştir.

Ancak uzmanların görüşüne göre havacılık sektöründe yeşil dönüşüm pek mümkün değil. Uçaklarda kullanılan ve karbon salınımı yoğun olan yakıtın yerine kullanılması düşünülen pek çok opsiyon mevcuttur. Bunlardan en çok konuşulan üçü biyoyakıtlar, hidrojen ve elektriktir.

Bitkisel kaynaklardan üretilen etanol ve biyodizeli kapsayan biyoyakıtlar klasmanı, ne yazık ki sürdürülebilir değil. Artan gıda tüketimi ve üretimde oluşan kıtlıklar bu tür bir yakıtı pek rasyonel kılmıyor.

Bir diğer yandan hidrojen, bir uçağı uçurmayı başaracak kadar güç sağlayabilecek olsa da lojistiği ve saklanması açısından sorun yaratabiliyor. -250 derecede saklanması gereken hidrojen, havacılık için pek uygun değil.

Voltaero gibi şirketler tarafından hibrit elektrikli mini uçaklar geliştirilmektedir. Şu zamana kadar 200’den fazla da ön siparişe sahip bu uçaklar dahi yalnızca kalkış ve iniş esnasında elektrik kullanabilmekte, geriye kalan uçuş süresince fosil yakıtlara ihtiyaç duymaktadır. (Cabot, 2023)

Elektrikli veya en azından sürdürülebilir bir hava aracı geliştirilmesinin önündeki en büyük engel devasa metal ve insan/kargo yüküdür. Kısacası yakın zamanda havacılık sektöründe bir yeşil dönüşüm gözükmemektedir. Bu yeşil dönüşümün sağlanamayacak olması nedeniyle hükümetler, planlarını kısa vadeli çözümlere yani yasaklara ve regülasyonlara çevirmiştir.

Küresel ölçekte turizmden kaynaklanan karbon salınımı giderek artsa ve iklim değişikliğini derinleştirse de sınai faaliyetlerin karbon salınımını geride bırakabilecek gibi durmuyor. Özellikle Türkiye, İspanya, İtalya ve Fransa gibi turizmden elde edilen doğrudan ve dolaylı gelirin yüksek olduğu ülkelerde turizmden ziyade sınai faaliyetlerin yeşil sorumluluklarına odaklanılması mantıklı olacaktır.

Üretim sektörünün aksine hizmet sektörü ve özellikle turizm bir ülkenin imajını oluşturan en büyük etkenlerdendir. Türkiye’yi ziyaret eden bir turistin salt “karbon ayak izi ile savaş” maksadıyla çeşitli zorluklara ve hatta cezalara maruz kalması ülkemiz için büyük bir zarar olacaktır.

Ülkenin itibar ve imajı bir yana, elektrikli araçlara veya daha yeşil yakıt türlerine dönüşüm sağlayabilecek şirketler yalnızca halihazırda sektörde büyük bir paya sahip olan şirketlerdir. Devlet eliyle uygulanacak kısıtlama en çok sektör devleri tarafından istenecektir. Bu çeşit bir uygulamanın varlığı, turizm sektöründe yeşil ekonomik yaklaşımın uygulanmasını sağlasa da küçük ve orta boyutu işletmeleri zor durumda bırakarak bir tekel ekosistemine sebep olacaktır. Dolayısıyla yeşil dönüşümün devlet veya uluslararası organizasyonlar değil, bu kurumların bilgi akışı sayesinde gelişmiş ve bilinçlenmiş kamu tarafından istenmesi gerekmektedir.

Karbon Nötr Turizm hakkında bilgi sahibi olan ve çevreye duyarlı bir turist, eğer gerekiyorsa fiyat farkıyla birlikte iklime duyarlı tur tercihleri yapabilmeli ve bunu talep edebilmelidir.

Sonuç olarak Karbon Nötr Turizm, karbonsuzlaşma teknolojileri geliştikçe ve daha erişilebilir hale geldikçe anlam kazanacak bir olgudur. Zaman içerisinde deneme yanılma yoluyla karbon salınımını gerçekten azaltan faktörler belirlendikçe daha çok insan tarafından benimsenecek ve dünyayı “Net Sıfır” hedeflerine daha da yaklaştıracaktır. Ne yazık ki bu yakınlaşma yakın gelecekte olacakmış gibi gözükmemektedir. Bunun sebebi yalnızca maddi değil aynı zamanda inovatif eksiklikler olduğundan, sektörün illiberal politikalarla zorlanmaması gerekmektedir.

Yazar: Ekim Atay


Referanslar

6Aika. (2022b, April 20). Results: Carbon Neutral Tourism – 6AIKA. https://6aika.fi/en/project/results-carbon-neutral-tourism/

Cabot, C. (2023, June 20). Will travelling by plane ever be carbon neutral? Researchers have their doubts. France 24. https://www.france24.com/en/environment/20230620-will-travelling-by-plane-ever-be-carbon-neutral-researchers-have-their-doubts

Lenzen, M., Sun, Y., Faturay, F., Ting, Y. P., Geschke, A., & Malik, A. (2018). The carbon footprint of global tourism. Nature Climate Change, 8(6), 522–528. https://doi.org/10.1038/s41558-018-0141-x

Önceki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayı 48
Sonraki İçerikVergi Rekabetçiliği Endeksi ve Türkiye