İklim krizi ve karbon salınımına yönelik tartışmalardan en çok etkilenen günlük pratiklerden biri şüphesiz ulaşım sektörüdür. Öyle ki, tartışmaların odağının tek bir ulaşım alternatifinde öbeklendiğini söylememiz de mümkün değil. Özellikle uçak seferleri ve bireysel otomobil kullanımına, karbon salınımına yönelik tartışmalarda dikkat çekici boyutta işaret ediliyor. Dikkat etmemiz gereken nokta şu ki, bu işaretler çoğu zaman isabetli etkileri tetikliyor. Örneğin, özellikle transatlantik uçak seferlerinin karbon emisyonu görece oldukça fazla olarak karşımıza çıkıyor. Gelgelelim söz konusu politika yapımı olduğunda salt sorunun işaret edilmesi ile bir çözüme ulaşılması mümkün değil. Bunun için, çözüm de tespit edilmeli. Ve yine politika-yapım perspektifiyle elde edeceğimiz çözümün bir değil birden fazla değişkeni dikkate alması da hayatî derecede önemli. Bilhassa ulaşım sektörüne ilişkin iklim dostu çözümler hakkında kafa yorulduğunda öncelikle dikkati çeken çözüm, alternatif üretmek oluyor. Ancak üretilen alternatifleri değerlendirirken de dikkate almamız gereken önemli bazı noktalar var. 

Bunlardan birincisi, üretilen alternatiflerin münhasıran piyasa alternatifi olmasının gerekliliği. Çünkü öncelikle, alternatif üretmek istediğimiz sektör halihazırda piyasa dinamikleriyle şekillenmektedir. Uçak ve bireysel otomobil kullanımını yalnızca karbon emisyonuna yönelik sakıncaları dikkate almak suretiyle merkezi yönetimlerin karar sahasına çekersek, başka bir ifadeyle kâr amacını tırnak içinde, ama yalnızca tırnak içinde kaldırırsak, ortaya çıkacak durum korkunç bir totaliterlikten başka bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla çevre dostu alternatifler, asla piyasa dinamiklerinden koparılmamalıdır. Merkezî idarelerin böyle bir karar alımdaki tek rolü, yol göstericilikten ibaret olmalıdır. Bu da, örneğin ortalama üstü karbon salımı yapan araba veya uçak seferlerinin daha çok vergilendirilmesi yoluyla mümkün olabilir. Böylelikle çevre dostu alternatiflerin önü açılmakla kalmayacak, aynı zamanda piyasa aktörlerinin çevreye daha az zararlı ürünler üretmesi ve operasyonlar sürdürmesi için etkili bir teşvik mekanizması olacaktır. 

Diğer önemli nokta ise şüphesiz bireysel refahın korunmasıdır. Alternatifler, bireysel refaha olabilecek en az müdahaleyi öne sürmelidir. Bu kapsamda alternatiflerin daha sağlıklı bir şekilde üretilmesini sağlayacak en önemli motivasyon, kâr amacıdır. Kâr motivasyonu, özellikle merkezi düzenlemeyle daha iklim-dostu ürünler üretmeye teşvik edilen (önemli, zorlanan değil) piyasa aktörlerinin ürün ve operasyonlarının tüketici odaklı alternatifler üretmesini sağlayacaktır. 

Sonuçta iklim kriziyle etkili mücadele, kapitalizme karşı değil, kapitalizm ile mümkün olabilecektir. 

Gelgelelim, söz konusu iklim kriziyle mücadele olduğunda bilhassa biz özgürlükçülerin çerçevesini biraz genişletmesi gereken bir yaklaşım da vardır. Kapitalizmin “vahşi” bir politik-ekonomik doktrin olduğu algısını, müşteri ve işçi odaklı yaklaşımıyla yerle bir eden, bugün serbest piyasanın önemli bir doktrini hâline gelmiş Fordizm’in fikir babası Henry Ford’un şu sözüne dikkat çekmek istiyorum: “İnsanlara ne istediklerini sorsam, yalnızca daha hızlı bir at isteyeceklerdi.”. Oysa Henry Ford’un çerçeveyi aşan yaklaşımı sayesinde, günümüzde daha hızlı bir attan çok daha fazlası, elimiz ve ayağımız haline gelmiş, günlük hayatımızın önemli bir parçası olan otomobiller gündeme geldi. 

Bugün ise, otomobillerin artık hayatımızdan çıkabileceğini tartışıyoruz. 

Özgürlükçülerin yaklaşımı ise, maalesef oldukça katı ve tavizsiz. Günün sonunda, tıpkı “daha hızlı bir at” gibi, “daha az karbon salınımı yapan otomobil” aynı çerçevesel sınıra takılıyor. Kapitalizm, tarihi boyunca bu çerçeveyi aşmanın bir yolunu hep bulmuştur. 

Konumuza geri dönecek olursak, tüketiciler olarak isteğimizin yalnızca “daha hızlı bir at” olmadığından emin olmamız gerekir. Eğer mevcut koşullar çevre ve gelecek için gerçekten hayati sakıncalar ihtiva ediyorsa, tıpkı Ford gibi çerçevenin dışına çıkacak girişimcilere ve piyasa aktörlerine ihtiyacımız var demektir. 

Piyasa aktörleri ise, bu anlamda görevlerini ifa etmeyi sürdürüyorlar. 

Örneğin ulaşım, özellikle metropollerde hayatî bir sorun hâline gelmeye başladı. Bu sorunların epitomesi haline gelen şehir ise maalesef ki İstanbul. Bireysel arabanızla yolculuk etmek istediğinizde trafik, toplu taşımaya yöneldiğinizde kalabalık ve sefer eksikliği, taksi kullanmak istediğinizde ise taksi bulamama gibi problemler hayatı adeta kilitlemiş durumda. 

Yüzeysel bir okuma, bu sorunun kilit noktasını nüfus artışında bulacaktır. Gerçekten de baktığımızda, İstanbul’un saydığımız her üç sorununda da karşımıza ilk çıkan engel, artan nüfusluluktur. Gelgelelim serbest piyasa kapitalizmi için nüfus artışı bir engel değil, aksine bir motivasyon olacaktır. Piyasa dinamiklerinin bu noktadaki olağan refleksi arzı arttırmak olmalıdır. Oysa bireysel ulaşım – toplu taşıma – taksi üçgeninde en az iki nokta doğrudan piyasa dışı aktörlerin karar alanındadır. Toplu taşıma ve taksi, belediyelerin karar ve yetki alanındaki konulardır. Dolayısıyla bu alanlarda artan talebe karşılık verebilecek bir piyasa alternatifi bulunmamaktadır. 

Tam da bu nedenle piyasa aktörlerinin çerçeve dışına çıkması bir tercih değil, zorunluluk olmaktadır. 

İyi tarafından bakacak olursak da, çerçeve dışındaki piyasa alternatiflerinin aslında hâlihazırda mevcut olduğunu görmemiz mümkün olur. 

İşaret etmek istediğim iki nokta, e-scooterlar, ride-hailing/sharing ile carpooling uygulamalarıdır. 

E-scooterlar, kısa mesafeli ulaşım alterantifleridir. 

Ride-hailing uygulamaları, servis sağlayıcı ile müşteri arasında doğrudan ilişki kurulmasını sağlayan uygulamalardır. Lisanslı taksilerin aksine dahil olması kolay bir alandır. Bu nedenle pek çok açıdan verimli bir alternatiftir. 

Carpooling uygulamaları ise, yine taraflar arasında doğrudan ilişki kurulmasını sağlamak suretiyle aynı yolculuğu birden fazla kişinin masrafları paylaşmak suretiyle karşılamasını mümkün kılan ulaşım uygulamalarıdır. 

Tüm bu piyasa alternatiflerini işaret ederken akıllı mobilite çatı kavramı karşımıza çıkacaktır. Akıllı mobilite, sözünü ettiğimiz bu uygulamaları mümkün kılan bir piyasa alternatifidir. Akıllı mobilite, tüketici odaklı yaklaşımın önemli bir ürünüdür, ve çevreye yönelik tartışmalarda işaret ettiğimiz tüm öncülleri başarıyla tamamlamaktadır. 

Öyle ki akıllı mobilite uygulamaları, doğası gereği çevre-dostudur. Nitekim her hâlde amacı, bireysel otomobil kullanımına yönelik bir alternatif teşkil etmektedir. Bunu yaparken, piyasa temelli bir yaklaşım olmayı sürdürmekte, ve kâr amacını önceliklemektedir. Böyleyece ortaya, çevre için daha az zararlı alternatifler çıkmaktadır, ve bu alternatiflerin ortaya konmasında tüketici refahı geri plana atılmamaktadır. 

Akıllı mobilite cihazları, bu nedenle çevre-dostu ve piyasa ürünü alternatiflerin üretilebilmesi açısından en önemli çözüm yollarından birisidir. Öyle ki bugün, bu tip bir soruna karşı geliştirilebilecek daha etkili bir alternatif bulunmamaktadır. Dikkat etmemiz gereken nokta, ihtiyaç duyduğumuz alternatiflerin yalnızca daha iklim-dostu olması değil, aynı zamanda da bireysel refahtan en az götürüyü sağlayacak alternatifler olmasıdır. Böylece iklim krizine karşı hiç olmayacağı kadar etkili önlemleri almak mümkün olacaktır. 

Yazar: Çağın Tan Eroğlu

Önceki İçerikTaslak İklim Kanununa Liberal Bakış Açısı
Sonraki İçerikVergide Rekabet Endeksi
Çağın T. Eroğlu
1999 senesinde İzmir’de doğmuştur. İzmir Özel Türk Koleji’nden mezun olduktan sonra 2018 senesinde yerleştiği Bilkent Üniversitesi’nde Hukuk ana dalıyla birlikte Türk Eedebiyatı yan dal eğitimi görmektedir. 2020 Ocak’tan itibaren Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin staj programına dahil olmakta olup çeşitli online yayınlarda kültür-sanat yazarlığı yapmaktadır.