YASAL ÇERÇEVE

Türkiye’de din ve inançözgürlüğü için Anayasa’nın 24. ve 25. maddeleri yasal bir çerçeve sunmaktadır. Bu maddelerde esas olarak “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”  denilmekte, hemen ardından 1982 Anayasası’nın yasakçı ve dayatmacı zihniyetini ortaya koyan yasaklamalar ve Din kültürü ve ahlak öğretiminin zorunlu ders olması gibi dayatmalar sıralanmaktadır.

 

Din ve inançözgürlüğü için bir diğer yasal çerçeve ise TBMM’nin onayladığı ve Anayasa’nın 90. maddesine göre Anayasa’nın da üzerinde olan uluslararası anlaşmalardır. Temel uluslararası metinlerden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18’inci maddesi ile  Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin (MSHS) 18’inci maddesidir. 

 

TÜRKİYE’DEKI HRİSTİYANLARLA İLGİLİ GENEL BİLGİ

 

Hristiyanların Türkiye’deki inanç özgürlüğü ile ilgili durumuna geçmeden önce Türkiye’deki Hristiyanlarla ilgili genel bir bilgi vermek istiyorum.

 

Hristiyanlık, Ortadoğu’dan Türkiye’ye, Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya’ya yayılmıştır, yani esasında Batı dini olmaktan ziyade Ortadoğu’dan çıkan bir inançtır. Dolayısıyla Hristiyanlar ve kiliseler bu topraklar üzerinde Hristiyanlığın nerediyse ilk yıllarından itibaren var olagelmiştir. 

 

Geçtiğimiz yüzyılda verilere göre 1893 yılında Osmanlı nüfusu 20.488.562 kişiden oluşmakta ve nüfusun yüzde 80'ininden fazlasını Müslümanlar oluş̧turmaktaydı. Bu 4 milyondan fazla gayri Müslim anlamına geliyor. 1927 yılında yapılan nüfusa göre 13.648.270’di. 1915 olayları, 1924’te Mübadele derken Gayrimüslimlerin oranı yüzde 2.7’ye düşmüştür. 1934 Trakya Pogromu, Devamında 2. Dünya Savaşı, 1955’teki 6-7 Eylül pogromu ve sonraki uygulamalardan sonra Hristiyanların oranı günümüzde onbinde 1’e kadar düşürülmüştür.

Oysa Türkiye toprakları, ‘‘İncil Ülkesi’’ diye bilinir. İlk kez İsa’yı izleyenlere Hristiyan denilmesi, ilk kilisenin kurulması, İncil’de adı geçen 7 Kilise, Nuh’un Gemisi ve Pavlus’un yolculukları ve daha nice Hristiyanlık etkinliği bu topraklarda gelişmiştir, ki aslında bugün turizm açısından büyük fırsat olmasına karşın değerlendirilmediği gibi hakları da hiçbir şekilde teslim edilmemektedir.

 

Bu genel bilgilerin ardından günümüzde Ankara’daki Hristiyanların durumuna göz atalım: Ankara’da (yerli halkın girişinin mümkün olmadığı büyükelçiliklerdeki kiliseler hariç) 2 Katolik kilisesi ve irili ufaklı 8 Protestan kilisesi bulunmaktadır. Sadece 2 Protestan kilisesinin ibadethaneye benzeyen kilisesi varken, diğerleri kiraladıkları dairelerde ibadet etmektedir. Fakat hiç biri imar planında kilise olarak kabul edilmeyen yerlerdir. Bu manada “Kaçak Kilise” ifadesi doğrudur ama Hıristiyanlardan kaynaklanan bir durum değildir.

Yüzde 90’dan fazlası Müslüman iken Hıristiyan olmuş kişilerden oluşan Türkiyeli Protestanlar on sayısı 2018 tarihli çalışmaya göre 7000 kişi kadardır. 

Protestan azınlığın 2019 itibariyle 34 “dernek olan kilise”si, bunların 35 temsilciliği, 5 “vakıf olan kilise”si ve bunların da 3 temsilciliği vardır. 5 tane de “hizmet grubu derneği” bulunmaktadır.  Protestan Kiliseler Derneği, kiliselerin temsil ve dayanışma ç̧atı kuruluşudur. Yaklaşık 10 kilise, tarihi kilise binalarında toplanmaktadır. Geri kalan topluluklar ise kamusal bir mekânı kullanan, ancak tüzel kişiliği olmayan topluluklardır.

Ayinler esas olarak Türkçe, bazı yerlerde ayrıca İngilizce yapılmaktadır

Türkiyeli Protestanların okulları yoktur, açılmasına da izin verilmemektedir. Bu durum Lozan Md. 40’ın açık ihlalidir. Protestan ibadet yerlerine ve din adamlarına zaman zaman saldırılar yapılmaktadır.

TEMEL SORUNLAR

Özelde Protestanların genelde Sünni Hanefi inancı dışında kalan grupların temel sorunu olan hem zorunlu Din dersleri, hem ‘‘Seçmeli zorunlu’’ dini dersler. Çocuklarımıza zorunlu olarak din eğitimi vermeye çalışan devlet, din adamları veya din adamı olmak isteyen yetişkinlerimizin ve inancı konusunda bilgilenmek isteyenlerin din eğitimi almasına ise engel olmaktadır. Protestan toplumu bu sorunu usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler, yurt dışına öğrenci gönderme ve yabancı uyruklu din adamlarının ruhani desteği gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir.

 

 

Kimliklerdeki din ibaresi, yeni kimlikle görünür olmaktan çıksa da ana kayıtlarda değişen birşey yok. Resmi görevliler bunu istedikleri an görebilmektedirler. 

 

İbadethane Sorunu

Bir diğer sorun ise ibadethane sorunudur, zira ister iktidar isterse de muhalefet belediyesi olsun, hiçbir belediye kiliseleri imar planında ibadethane olarak kabul etmemekte, kilise yapımı için yer gösterilmesi taleplerini ise görmezden gelmektedir. 

Türkiye’de ibadete devam eden yaklaşık 160 kilise/topluluk  varken, müstakil bir binada ibadet eden cemaat sayısı 10 bile değildir, ki bunlar da kilise binası olarak inşa edilmemiştir. 

2004’te mevzuatta yapılan düzenleme ile cami sözcüğü ibadethane sözü ile değiştirilmiştir, ancak mevzuattaki değişiklikler nedeniyle başvuru yapmış 30 kadar kilise cemaatinin hiç biri bu haktan yararlanamamıştır, zira imar planında ibadethane olarak tescil edilmesi yanında, bu yerin 2500m2 den büyük olma zorunluluğu da aşılması zor bir engel olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’de özellikle Doğu Anadolu’daki bazı belediyeler elektrik faturasını ödüyor ama su faturaları ödenmiyor. Isınma giderleri de karşılanmıyor, yukarıda ifade edildiği gibi stopaj da düzenli olarak ödenmek zorunda. Ankara Kurtuluş Kilisesi 2004’te değişen yasa uyarınca önce valiliğe sonra Çankaya Belediyesi’ne gitti, ilk önce Çankaya’da yer yok dendi, sonra bir yeri gösterdiğimizde orası Hazine’ye ait dendi, ama o dönemden bu güne dek yüzlerce cami inşa edildi ve bunların inşası için ibadethane olarak ayrılmış yer bulundu. Diyarbakır ve Van iş yeri olarak bir bina dikip kilise olarak kullanmak istediler, tescil etmek için başvurdular, belediye onayladı ama kaymakam onaylamadığından havada kaldı. Aynı şey Ankara Kurtuluş Kilisesi’nin yer tahsisi için yaptığı başvuruda da yaşandı.

Yine imamların gelir vergisinden muaf olduklarını, onların dışında başka dinden olan din görevlileri bu hakka sahip değil.bazı dernekler pastörü din görevlisi olarak dernek çatısı altında sigortalatıyorlar, ama bu da kategorik olarak uygulanamıyor.

 

Satılık Kilise

Bursa, Siirt, Kayseri, Mardin, Ankara, İstanbul ve ülkenin dört bir yanında satılık kilise bulabilirsiniz. Örneğin Ankara Kalesi’nin içinde kagir sahibinden satılık kilise 2 milyon  dolara alıcısını beklemektedir. Gerçi alınsa dahi, kilise olarak kullanılma garantisi de yoktur.

Ben kiliseden başka satılık olan bir ibadethaneye rastlamadım.

 

 

Tüzel Kişilik Sorunu

Lozan’da azınlık tanımı çok geniş yapılmış olsa da Türkiye’deki uygulamada -Lozan’ı ihlal sayılacak bir şekilde- Ermeni Apostolik, Rum Ortodoks ve Musevileri kapsamaktadır. Bu antlaşma ile onlar Protestanlara göre nispeten daha fazla hakka ve güvenceye sahiptir, ancak Türk Protestanlar, Süryani Hristiyanlar ve Latin Katolikler çok daha geri bir noktada. durmaktadırlar.

Tüzel kişiliğe sahip olamamanın getirdiği dezavantajlar nedeniyle de sıkıntılar yaşanmakta, ortak kilise malları tüzel kişilik adına tescil edilememektedir. Kiliselerin dernek veya vakıf kurarak tüzel kişilik edinme çabası ise gecici ve yeterli yasal güvenceyi sağlamaktan uzaktır. Ayrıca özellikle dernek yapısı kilise yönetimi ile tam örtüşen bir yapı değildir. 

Dini tüzel kişilik olunamayınca mezarlık alanları satın alıp düzenleme ve camilerin yararlandığı ibadethanelerin elektrik su giderlerinin devletçe karşılanması gibi avantajlardan yararlanılamamaktadır. Üstüne kiliselerin çoğu ticari alan olarak belirtilen alanlarda ibadet ettiği icin stopaj vergisi ödemektedir. 

 

OLUŞTURULAN ÖN YARGILAR

 

Din özgürlüğü açısından bir yasal görüntüsü olmasa da, insanların bakış açısına göre düşünmeleri en çok yaralayan yaklaşımların başında gelmektedir. Bunların sık rastlananları “İsa çarmıhtaölmedi, ölmediği için dirilmedi, İncil değiştirildi, dağıtılan İncillerin içinde yüz dolar var, Hristiyanlar makbul vatandaşlar değil, ülkeyi bölen, altını oyan batının maşalarıdır”, “Aslı bozulmuş din”, “Aslı bozulmuş kitap”, “Çarmıhta ölmemiş olan İsa”, “Sadece peygamber olan İsa”, “İnancı anlatmanın bölücülük, maşalık” ya da akla gelmeyecek bin türlü sebebe dayandırılması gibi önyargılar gerek okullarda eğitim yoluyla, gerekse de medya aracılığıyla oluşturulmakta ve zihinlere işlenmektedir. Bu önyargılarla yetişmiş bireyler de çocuklarına bu yanlış bilgileri aktararak yetiştirmektedir.

 

BASIN VE NEFRET SÖYLEMİ

2018 yılında kiliseler ve üyelerine karşı özellikle Pastör Andrew Brunson davası üzerinden nefret söylemleri içeren yayınlarda büyük artış görüldü. Bu yayınlar 2007 yılında yaşanan Malatya Zirve Yayınevi Katliamı öncesi yayınlara benzediği için Protestan toplumunda ciddi bir endişeye neden oldu. Protestanların bu tip durumlarda veya saldırılarda açtığı davalarda en önemli sorun cezasızlık. Şimdiye dek Protestan toplumunun yaptığı hiçbir dava kazanılamadı. Saldırganlar içki içtiği için, aklı yetmediği için ya da suça sürüklenen çocuklarca gerçekleştirildiği için mahkumiyet almadı. Malatya’da suçüstü oldu ama yargılananlar da nefret suçundan değil, cinayetten yargılandılar.

 

 

GÜNCEL HAYAT

Ayrımcılık her alanda var. Doğumda, nüfus cüzdanına işletmekte, okulda, işte (kamuda çalışan kimseye rastlayamazsınız,Aydın’da öğretmen Esma Hanım Hristiyan olduğu öğrenilince açığa alındı.) Noelve Paskalya bayramları tatil değil. Dinsel ibadet çağrısı, ezan çan ikilisi açısından bakınca kilisede tabelaya bile izin yok, en son Tuzla’da açılan kilise vakfının temsilciliğinin tabelası indirildi. Ayrıca resmi olarak ibadethane olmadığı için çanlı Protestan kilisesine rastlayamazsınız.

Hristiyanların sorunları ölünce de bitmiyor. Ancak Din hanesi Hristiyansa Hristiyan mezarlığına gömülebilirsiniz fakat bunda da yine ailenin müdahalesi olabiliyor. Kimliğinde dini Hristiyan yazan bir kardeşimizin ailesi, akraba ve komşulara rezil olmamak gerekçesiyle cenaze töreni yapmamıza ve Hristiyan mezarlığına gömmemize izin vermedi. Cenazesi ait olmadığı bir inancın töreni ile ait olmadığı bir inancın mezarlığına gömüldü. 

Ayrıca Müslümanlar için defin bedava, ama Hristiyanlar giderleri kendi karşılıyor. Yardımcı olan

belediyeler var, ama kendi inisiyatiflerini kullanıyorlar.

 

 

YABANCI DİN GÖREVLİLERİNİN DURUMU

2013 ile 2018 yılları arasında 50 kadar yabancı çeşitli gerekçelerle ülkeden sınırdışı edilerek kiliselerden fiilen uzaklaştırılmıştır. 2019 yılında sınırdışı politikası sıkılaşmıştır, zira bir yıl bitmeden gidenlerin sayısı eşler ve çocuklarla birlikte düşünüldüğünde 150’yi geçmiştir ve sürekli devam etmektedir.

Gönderilen kişiler milli güvenliğe tehdit maddesinden N82, G82 koduyla gönderilmektedir, ki bu kod daha çok terör örgütlerine üye kişilere uygulanmaktadır. Gönderilenlerin profiline baktığımızda kiliselerde bir şekilde etkin olan, uzun yıllardır Türkiye’de yaşayan, iş kuran, torun sahibi olmuş etkili kişiler seçilmektedir. Onlar bu kod ile ülkeden uzaklaştırıldıktan sonra geri dönmeleri mümkün olmamaktadır, zira N82 kodu ile gidenler 5 yıl dönemezken, G82 kodunu alanlara ülkenin kapısı tamamen kapatılmaktadır. Gidenlerin geri dönmek için açtıkları davalarda şimdiye dek geri dönen olmadı.

 

SONUÇ

Bir kısmı yüzyıldan eski olan bu sorunların sihirli ve kestirme bir çözümü yok. Ancak topyekün yapılacak uzun soluklu hak mücadelesi çözüm için sonuçverecektir. Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuzla diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır. Yaşanılan tecrübeler göstermiştir ki, iletişim kanalları açık olduğunda birçok sorun hızlıca çözüme kavuşturulmuştur. 

Tüm sorunlar için tek tek çözüm önerisi her yıl yayınlanan Protestan Kiliseleri Derneği Hak ve İhlal raporlarının sonuç bölümünde yer almaktadır. İlgilenenler son raporun sonuç bölümüne bakabilir. 

 

Soner TUFAN 

Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Basın Sözcüsü ve Shema Media Group Genel Müdürü

 

Bu blogda ifade edilen görüşler yazarların kendisine ait olup Özgürlük Araştırmaları Derneği'nin kurumsal görüşünü yansıtmaz.

Önceki İçerikModernlik Insanoğlunun Iyi Arayışının Sonu Değildir
Sonraki İçerikA Liberal Response to the Populist Challenge