Prof. Dr. Ömer Faruk Gençkaya’nın kaleme aldığı “Kaliteli Bir Yasamanın ve Etkili Bir Yasanın Aracı Olarak Yasama Sonrası İnceleme” isimli raporun başında da belirtildiği gibi hukuki düzenlemelerin (yasalar, yönetmelikler vd.)
Blog
Yargıçların hukuk “yapıcıları” yerine hukuk “keşfedicileri” olarak tutumları, özgürlüğün korunmasına yardımcı olan hukuk yapımında belli bir alçakgönüllülüğe işaret etmektedir. 1967 yılında trajik bir şekilde erkenden ölmeseydi bu yıl Bruno Leoni’nin
Son haftalarda 14 Mayıs seçimlerinden ‘’Altılı Masa’’nın galip çıkacağına özellikle bu ittifakın sempatizanları kesin gözüyle bakıyor. Ayrıca, bu cenahta seçim sonucundan emin olma haline, muhtemel bir ‘’Millet İttifakı’’ iktidarında her
‘’Sokaktaki insan’’ bilim, felsefe ve ideoloji gibi bilgi türleri arasında titiz ayrımlar yapacak entelektüel donanımdan yoksundur ama bu yadırganacak bir durum değildir. Yadırganması gereken, tahsil görmüş, eli kalem tutan ‘’aydınlar’’ın
Türkiye toplumunun bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey geleceğe umutla ve güvenle bakabilmektir, oysa ülkemizin son on yıldır içinde bulunduğu şartlar umuttan çok umutsuzluk üretiyor. O kadar ki, normal olarak
Ülkemizin yakın gelecekteki kaderini belirleyecek olan çifte seçime bir aydan az kaldı. Seçim kampanyasının ateşi henüz alışıldık ölçüde yükselmediyse de, dengeler seçim sonuçları hakkında öngörülerde bulunmak için yeterince oturmuş gibi.
Malum, toplumsal ve siyasal teorinin olduğu kadar kamu politikaları gündeminin de son on yıllardaki gözde konularından biri kültürel çeşitlilik ve farklılık olmuştur. ‘’Kimlik politikaları’’ da esas olarak bu baskın ilginin
Özgürlükle ahlâk arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu bir karşılıklılık ilişkisi, yani hem özgürlükten ahlâka, hem de ahlâktan özgürlüğe giden bir ilişki olmakla beraber, bu ilişkide asıl belirleyici ve zorunlu
‘’Gelişmiş’’ bir ülke olmak iktisadî kalkınmayla ilgili olmakla beraber, genellikle sanıldığının aksine, ondan ibaret değildir. Öyle olmadığı, ülkelerin gelişmişlik karşılaştırılmasında sadece ekonomik kalkınma düzeyine bakmakla yetinilmeyip ‘’insanî gelişme’’, ‘’özgürlük ve
Mill, statüko savunucularının geleneksel kurumları devam ettirme isteklerini motive eden çıkarcı bir tembellikten muzdarip olduklarını belirtir. Bu tembellik kendini en açık şekilde bir hayal gücü eksikliği olarak dışa vurur. Mill