Raporun amacı tarihi bir eşikten geçerken Türk Dış Politikası’nı nasıl bir geleceğin beklediğine dair öngörülerde bulunmaktır. Ancak bunu yaparken, şu an bulunduğumuz noktaya nasıl geldik sorusu ihmal edilmeyecektir. Suriye İç Savaşı’nın sebepleri, gelişimi ve bitiş süreci ele alınacaktır. Hemen ardından, bu süreçte Türkiye’nin politikasına odaklanılacak ve bu politika sonucu Türkiye’nin maruz kaldığı tehditler incelenecektir. Sonuç kısmında ise, Suriye İç Savaşı’nın aktörleri ve Türkiye’nin mevcut pozisyonları çerçevesinde bir gelecek perspektifi sunulacaktır.
İç Savaş Sonrası Suriye ve Türk Dış Politikası
Radikalleşme, demokrasi talebiyle başlayan Arap Baharı’nın bütün masumiyetini silip süpürdü. Bu sayede, Esad yönetiminin diplomatik performansı hatırı sayılır bir şekilde arttı ve rejime verilen destek daha meşru bir hal aldı.
Posted ByBurak Bilgehan Özpek
Akademisyen, Doç.Dr.
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nden yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecelerini aldı. Doktora sonrası araştırma projesini King’s College Savunma Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. De Facto devletler, çatışma, demokratikleşme, Türk Dış Politikası ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Global Governance, Israel Affairs, Middle East Critique ve All Azimuth gibi dergilerde yer aldı. 2017 senesinde Peace Process Between Turkey and the Kurds: Anatomy of a Failure kitabı Routledge tarafından yayımlandı. Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler veren Özipek halen TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
İ
Okumaya Devam Edin
Fiziksel şiddet oranlarının 19 yıllık süreçteki durağan seyri, Türkiye’nin hem yasalarda yaptığı değişiklikleri uygulamaya koyma konusunda hem de İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan önleme yükümlülüğünün gereklerini yerine getirmedeki yetersizliğini ortaya koymaktadır.
Başkanlıkla yönetilen “Latin Amerika ülkelerinin hemen hepsinde demokratik süreçler, ya askerî darbeler ya da Juan Peron, Alberto Fujimori, Hugo Chavez gibi liderlerin popülist otoriter yönetimleriyle kesintiye uğramıştır.
AB, ekonomik alanda olduğu gibi adaylık sürecinden başlayarak Türkiye’de gerçekleştirilen devrim niteliğindeki siyasi reformların da başlıca itici gücü olmuştur.