Türkiye’de gelir vergisi alanında modern anlamda ilk çalışmalar Alman Gelir Vergisi Kanunu baz alınarak 1950 yılında 5421 sayılı Kanun ile yapılmıştır.  Ancak, uygulamada yaşanan bazı zorluklar nedeniyle yeniden düzenlenerek 193 sayılı Kanun ile 1961 yılında yürürlüğe konulmuştur. 1980 yılından sonra çıkarılan birçok kanun ve Bakanlar Kurulu Kararı ile değişikliğe uğramış olsa da Gelir Vergisi Kanunu, diğer kanunların temelini oluşturması bakımından hâlâ önemli bir yere sahiptir (Serakibi, 2012).

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na göre gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı şeklinde tanımlanır. Gelire giren kazançlar ise, ticari ve zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlardır. Gelir vergisi uygulanan kişiler ise, Türkiye’de ikametgahı bulunanlar veya bir takvim yılı içerisinde altı aydan fazla Türkiye’de bulunanlar ya da Resmi daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese,teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşlarıdır.

Güncellenen 2023 Vergi Dilimleri’ne göre gelir yıllık 70.000 ve daha az ise vergi dilimi %15tir, gelir daha fazla ise 150.000 TL’nin 70.000 TL’si için 10.500 TL, fazlası %20den hesaplanır. Benzer şekilde 370 bin TL’nin 150.000 TL’si için 26.500 TL, fazlası %27den, 1.900.000 TL’nin 370.000 TL’si için 134.500 TL, fazlası için %35 ve son olarak 1.900.000 TL’den fazlasının 1.900.000 TL’si için 621.400 TL, fazlası için %40tan gelir vergisi hesaplanır. Bu güncelleme birkaç ay önce geldi, öncesinde ilk dilimin üst sınırı 32.000di bu da üst sınırın iki kattan fazlasına çıkarıldığı anlamına geliyor. İlk dilimin üst sınırının bu denli artmasına paralel olarak diğer dilimlerin üst sınırları da benzer şekilde artmıştır. Zaten gelir vergisi dilimleri ve sınırlarını yıllara göre incelediğimizde 2011’den dilimlerin üst sınırının yıllara göre istikrarlı şekilde arttığı göze çarpmaktadır.

Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl’e göre, gelir vergisi tarife dilimleri yeniden değerleme oranlarının gerisinde arttırıldığı için aslında gizli bir vergi zammına yol açmaktadır. Yani burada çalışanların aleyhine bir durum söz konusu ve bu durum yıllardır böyle işliyor (Bingöl, 2022).

Gizli vergi zammı ise başta vatandaşı daha sonra dolaylı yoldan hem devletin gelirini vergi yolundan hem de vatandaşın aynı zamanda tüketici olmasından kaynaklı Türkiye’deki serbest piyasayı da etkilemektedir. Basit bir mantık ile vatandaş yani tüketici daha fazla vergi ödediğinde çok daha az para harcamak durumunda kalır, yani vergi zammının ilk etkisi serbest piyasaya negatif şekilde yansır. İstatistiklere de bakıldığında, 2021 yılında Türkiye’de çalışanlar gelirlerinin ortalama %39,9unu gelir vergisi olarak tahsil edilmiş, OECD ortalaması ise %34,6 (EuroNews, 2022). Basit bir hesaplamayla, yıllık kazancının yaklaşık  %60’ı vatandaşa kalmakta; kalan kısım da artan dolaylı vergiler yüzünden iyice erimekte ve serbest piyasa bu işten çok daha kötü biçimde etkilenmektedir.

Vatandaşın daha fazla vergi ödemesi aslında devletin kazancını arttırmakta ancak bu durum ne yazık ki her zaman vatandaşa yol-su-elektrik olarak da dönmemektedir, zira, fazla verginin vatandaşının yararına olmadığı görüşü ağırlıktadır. John Rawls’ün önderliğinde bir görüşe göre kişinin özgür iradesine dayanmayan artan oranlı gelir vergisinin zora dayalı ve karşılıksız olması ile temel özgürlük ihlali olarak da görülebilir. Nora Lustig’e göre de, genel vergi artışları dolaylı vergileri de arttırır bu da gelir eşitsizliğini derinleştirir. Toplanan verginin geri dağıtım (redistribution)adaletinde başarı sağlayan ülkelerin gelişmiş ekonomi olmaları, bu ülkelerde sosyal devlet ilkesinin içselleştirilmiş olması ve verginin tabana yayılmış olması bazı nedenlerdir ancak OECD ülkeleri içinde bu başarıyı sağlayan ülkeler arasında Türkiye bulunmamaktadır (Kızıltoprak, 2020). Diğer bir deyişle, verginin fazla toplanması her zaman vatandaşa yatırım olarak dönmez; burada verginin tabana yayılıp yayılmadığı, devletin sosyallik anlayışı ve bu anlayışı ne derece ve nasıl uyguladığı da önemli koşullar arasındadır.

Devletin topladığı vergiler ve bu vergilerin geri dağıtımında adaletin sağlanmasında önemli konulardan biri de şüphesiz ki marjinal gelir vergisi oranıdır. En yüksek gelire uygulanan marjinal oran yükseldikçe gelirin yeniden dağıtımında etkinlik sağlanması mümkündür. Türkiye’de ise en yüksek gelir dilimine uygulanan marjinal gelir vergisi oranı 1961-2018 yılı arasında dalgalı seyir izlemiştir. İlk olarak %60 marjinal oran ile yürürlüğe giren gelir vergisi 1975 yılında %68 oran ile tarihsel zirveye ulaşmış ve bu yıldan sonra kademeli bir düşüş göstererek 1990 yılında %50,  2003 yılında %45, 2004 yılında %35’e gerilemiştir. Sonuç itibariyle Türkiye vergi sisteminde 2017 yılı itibariyle marjinal gelir vergisi oranın ABD, Fransa ve İngiltere’nin gerisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumun yanı sıra Türkiye’de en düşük gelir grubundan bile alınan vergi %15’dir ve bu oran diğer OECD ülkelerine görece yüksek bir orandır. Marjinal gelir vergisinin düşük olmasının yanı sıra en düşük gelir grubundan %15 gibi yüksek bir oranda vergi alınmasını beraber düşünecek olursak Türkiye’de ciddi bir vergi adaletsizliği olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür. Anayasamızın Vergi Ödevi başlıklı 73. maddesine göre herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Ancak dar gelirli kesimden %15 gibi yüksek bir oranda vergi alıp marjinal vergi oranını ise %35 oranında tutmak bu sosyal amaca pek uymamaktadır.

Yüksek gelirli bireylerden elde edilen vergi gelirlerinin düşük gelirli bireylere kamu harcamaları kanalı ile dağıtımı sürecinde temel belirleyicilerinden biri vergi gelirlerinin milli gelir içindeki oransal ağırlığıdır. Vergilerin milli gelir içinde oransal ağırlığının fazla olduğu vergi sistemlerince hedef değişkenlerin istenen yönde etkilenmesi daha kolaydır (Kızıltoprak, 2020).  Türkiye gerek toplam vergi gelirlerinin milli gelire oranı gerekse diğer vergi çeşitlerinin milli geliri yönünden OECD ortalamasının altında kalmaktadır (Euronews, 2019). Bu durum Türkiye’deki dağıtım adaletinin göreceli olarak etkin olmadığını göstermektedir. Gelir vergisi/milli gelir yönünden ise bu tablonun Türkiye için daha da kötüleştiği anlaşılmaktadır. Zira dağıtım adaletindeki temel araç gelir vergisi olduğundan bu vergi türünün oransal ağırlığı dağıtım adaleti için daha da önemli bir gösterge niteliğindedir. Nitekim Türkiye 3.62’lik gelir vergisi/milli gelir oranı ile 8.24’lik OECD ortalamasının oldukça altında kalmaktadır (Kızıltoprak, 2020).

Toplanan vergilerin vatandaşa geri dönmesini ve bu vergilerin sonucunda sosyal eşitsizliğin durumunu incelemek için Gini katsayısı gibi parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Gini katsayısı, tanım olarak, bir ulus ya da bir sosyal grup içindeki gelir eşitsizliği veya servet eşitsizliğini temsil etmeyi amaçlayan bir istatistiksel dağılım ölçüsüdür. Gini katsayısı 0 ve 1 arasında değer alır; oran sıfıra ne kadar yakınsa gelir dağılımı o kadar adildir, şeklinde yorumlanır. En son yapılan araştırma sonuçlarına göre Gini katsayısı Türkiye için 2022’de bir önceki yıla göre 0,014 puan artış ile 0,415 olarak tespit edilmiştir (Eğilmez, 2023), bu oran OECD ülkeleri arasında en yüksek 3. oran olarak belirlenmiştir (T24, 2023).

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti, kendi anayasasında birçok kez belirtilip altı çizildiği şekilde sosyal bir devlettir ve izlediği politikaların amaçlarında sosyal devleti hep korumayı amaçlamalıdır. Ancak günümüzde bu amaç gerçeklikten oldukça uzakta görünmektedir. Bu yazı bağlamında Gelir Vergisi meselesi buna bir örnektir. Maalesef ki Türkiye’de uygulanan Gelir Vergisi Kanunu bazı adaletsizliklerin temelini oluşturmaktadır. Öncelikle Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl’ün de aktardığı gibi, gelir vergisi tarife dilimleri her sene yeniden değerleme oranı gerisinde arttırılarak gizli bir vergi zammına yol açmaktadır. Bu da vatandaşın kendi refahı için kendisine hep daha az para kalması anlamına gelmektedir. Bu gizli vergi zammının yanı sıra dar gelirli kesimden alınan vergi %15 olmasına rağmen en üst vergi oranının %35 olması da sorgulanması gereken bir durumdur, çünkü gerçek sosyal devletin temel amaçlarından biri dar gelirliyi desteklemektir. Bu durum, son zamanlarda ciddi şekilde arttırılan dolaylı vergilerle ile düşünüldüğünde bunun bir vergi artırma politikasının ürünü olduğu açıktır. Son zamanlarda açıklanan kamuda tasarruf politikasının bedeli aslında vergiler yoluyla vatandaşa yüklenmektedir.

Alınan vergilerin halka geri dağıtılması da problemli ve başarısız bir konu başlığıdır. Zira, bu durumu ölçmeye yarayan parametrelere göre Türkiye OECD ülkelerinde oldukça başarısız bir durumda seyretmektedir. Alınan vergilerin geri dağıtılmasından önce ve sonra ülkelerin Gini katsayıları incelendiğinde Türkiye’de verginin geri dağıtılmasının çok da bir fark yaratmadığı anlaşılmaktadır ve Gini katsayısı yıllara göre gittikçe artmaktadır. Tahsil edilen vergilerin, devletin toplam gelirindeki oran parametresi de maalesef ülkemiz için pek parlak bir sonuç doğurmamaktadır çünkü o oran ile de Türkiye, OECD ülkelerinde ortalama altı kalmaktadır.

Yazar: Yağmur Karagülle

Önceki İçerikÖzgürlük Gündemi 43
Sonraki İçerikAŞAĞIDAN YUKARI KURULAN ZORBA YÖNETİM